ULUSLARARASI TURİZM FUARI (İTB)

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ULUSLARARASI TURİZM FUARI (İTB)

Uluslararası Turizm Fuarı (ITB) sona erdi. Berlin’de yapılan fuarın bu sene 49’uncusu düzenlendi. 

Fuara 186 ülkeden 10 bin turizm firması katılmış.  Dünyanın dört bir yanından gelen katılımcıların tek amacı bir sonraki tatilinizde sizi ülkelerinde ağırlamak. 3 bin metrekare alan üzerinde kurulu olan Türkiye bu sene Türk Hava Yolları’nın yanı sıra oteller, seyahat acenteleri, iller, birlikler, dernekler ve kalkınma ajansları olarak toplam 120 turizmci ile fuara katılmış. Göğsümüz kabardı.




Türkiye’yi dünyaya tanıtmak için hükümetler tarafından yapılan teşvikler, sağlanan imkânlar gözden kaçmıyor. Türkiye dünyanın gözbebeği bir ülke. Dört iklimin yaşandığı önemli bir ülke. Güneşi bol, kumu bol, tarihi eserler açısından zengin, dini turizm açısından ilgi çekici, hem Putperestlerden, hem Hristiyanlardan hem de Müslümanlardan kalma dünyada eşi ve benzeri olmayan dini yapıların, mabetlerin, tapınakların bulunduğu, çeşitli medeniyetlerin gelip geçtiği müstesna bir ülke Türkiye.  Mutfağı da fevkalade zengin Türkiye’nin.

 


Hattuşaş’ıyla, Efes’iyle, Ani Harabeleriyle, Göbekli Tepesi’yle, Laodikyası’yla, Pamukkalalesi’yle insanlık tarihinin ilk medeniyetlerinin kurulduğu harika bir ülke. 

Ancak Türkiyeli turizmcilerin tanıtım konusunda çok eksiklikleri var. Başta özgüvenleri yok Türk tanıtımcıların. Kendi zenginliklerini tanıtmaktan çekiniyorlar, laiklik adına çekiniyorlar, çağdaşlaşmak adına çekiniyorlar. Biz Avrupalı olacağız derken kaybetmişiz bu değerleri. Biz Avrupalı olursak, biz olamayız ki. Biz, biz olmazsak Avrupalı ne yapsın bizi ve bizim ülkemizi. O zaten Avrupalı, orijinal, çakma değil.

 


Uluslararası Turizm Fuarını (ITB),  Mustafa Ekşi ile birlikte dolaştık. 5 saat kaldık içerde, ayaklarımıza sarısu indi. . Standları tektek gezdik. Gözlerimiz Giresun’un fındığını, Rize’nin çayını, Ege’nin zeytinyağını ve incirini, Manisa’nın üzümünü aradı, Ezine’nin peynirini, Malatya’nın kayısısını aradı.

 

Yanında lokumu ve suyu ile ikram edilen Türk kahvesi standını aradı, İnce belli bardakta ikram edilen Türk çayı standını aradı, Türk lokumunu, şekerlemelerini aradı… Ama maalesef yorgun bir vaziyette geri döndü, bulamadı. 

Denizli’nin tanıtım standına gittik, özlem gidermek de vardı amaçlarımızın arasında. Hemşehrilerimizi görecektik: Yüzümüze bile bakmaya ihtiyaç duymayan bir erkek ve dil ucuyla bize hoş geldiniz diyen bir bayan vardı stantta. Denizli hakkında bilgi almak istedik, bayan elimize bir broşür uzattı ve buradan okursunuz dedi. Yine de teşekkür etmeyi ihmal etmedik.

Çanakkale’nin seramiği, Devrek’in asası ve ortalıkta amaçsız dolaşan Karagöz ve Hacivat’ımız da olmasaydı tamamen elimiz boş olarak geriye dönecektik.




Hayıflandık ve ayrıldık oradan. Diğer ülkelerle kıyas yapalım istedik ve stantları dolaşmaya devam ettik: Yunanistan; zeytinyağından baklavasına kadar koymuş standına.  Macaristan; mahalli giysiler içinde bayanlar geleneksel tatlılarını taze taze pişiriyor ve satışa arzediyorlar, hemen yanında nezih bir ortamda bedava kahve ikram ediyorlar. 
İran; İranlı bayan fıstığını koymuş tezgâhına, ikram ediyor, ayrıca semaverler de kaynıyor. Norveç; ürünlerini kocaman bir ekranda tanıtıyor. Hollanda; tezgâhına peynirini koymuş ve başında da çok nazik bir bayan, peynir tanıtıyor.




Papazlar tezgâhları dolaşıyor ve şans diliyorlar. Fotoğraflar çektiriyorlar.
Almanlar sucuklarını tantıyorlar, mahalli giysileriyle bayanlar fotoğraf çektiriyorlar ziyaretçilerle. 

Biz daha bu işleri bilmiyoruz. Sarığıyla, cübbesiyle ortalık yerde dolaşan bir hoca nasıl karşılanır, bindallı giysileriyle standların önünde resim çektiren bir bayan olabilir mi, mevlevi bir dervişin standın önünde sema etmesi, bir alevinin semah dönmesi nasıl karşılanır? ‘Laiklik elden gider mi? Avrupalı bize ne der?’ gibi endişeler de artık Eski Türkiye’de kaldığına göre; bütün bu eksiklikler, beceriksizlikler neden kaynaklanıyor? Sanırım insanımızın yeni Türkiye’ye ayak uyduramayışından. Yetkililer bu sorunu çözmek için kolları sıvamalıdırlar.




İnsanımız her şeyi hükümetten beklememeli. Biraz da kendileri üretken olmalılar. Ülkemizi tanıtırken kendi değerlerimizle Avrupalının karşısına çıkmalıyız. Kum heryerde var, güneş her yerde var. Mevlana ve Hacı Bektaş veli ise sadece Türkiye de var. Kapadokya, Pamukkale, Türk kahvesi, Türk çayı… Sadece Türkiye de var…




Ayrıca insanlar geldikleri ülkelerde neler yiyecekler ve neler içecekler, hediye olarak neler alacaklar, nasıl eğlenecekler, tarihi eserler nasıl korunmuş ona da bakıyorlar. 

Müzik grupları ve dans grupları da ilgilendiriyor insanları. Almanların, Romanların müzik grupları da vardı fuarda. Türklerin müzik grupları neden olmasın. Sazıyla, neyiyle, kemençesiyle, uduyla, davuluyla, meyiyle ilgi odağı olamaz mı bizim müzik gruplarımız.

 


Bir ülke sadece kâğıtlarla ve birkaç güzel kızla tanıtılmıyor?



Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.