”TÜRKLER NEDEN BU KADAR TEPKİSİZ?”

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ahmet Külahçı 28 Aralık 2011 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazısında Almanya’daki Türklerin tepkisizliğinden yakınırken şöyle diyor: ”Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği (AB) hukuku uzmanı birkaç Alman avukatla Berlin’de uzun uzun sohbet ettim. En çok duyduğum sözcüklerden biri ”Türkler neden bu kadar tepkisiz?” oldu. En çok da Avrupalı Türklerin neden bu kadar tepkisiz olduğunu bilmek istiyorlardı. Aslında bunu bilmek isteyen yalnız Alman avukatlar değildir… Biz de yıllardır aynı şeyleri soruyoruz… Biz de yıllardır Avrupalı Türklerin belirli konularda daha duyarlı olmalarını istiyoruz… Alman uzman avukatlar bir yerde Türkçe’de de sık sık duyduğumuz ”Hak verilmez alınır” demek istiyorlardı. Demokratik hukuk devletlerinde sahip olunan haklar talep edilmeden de, istenmeden de verilmelidir. Prensip bu olmalıdır… Ama bu gerçekleşmiyorsa, insanlar haklarını talep etmelidir.”

Ahmet Külahçı ve konuştuğu Alman avukatlar söylemlerinde yerden göğe kadar haklıdırlar. Almanya’daki Türkler kişisel gözlemlerime dayanarak söylüyorum, sadece vize konusunda değil, birçok hayati konuda bilinçsiz, duyarsız, yüzeysel ve tepkisiz. Bu tepkisizlik maalesef ki giderek artmaktadır. Her ne kadar demokratik hukuk devletlerinde Ahmet Külahçı’nın da söylediği gibi sahip olunan haklar talep edilmeden, istenmeden de verilmesi gerekse de. Fakat genelde prensip bu değildir. Prensip, demokratik yöntemlerle hak talep etmek ve hak alınmaktadır. Bu sadece göçmenler için geçerli değil, toplumun tüm kesimleri için böyledir. Yerleşik halk dahi demokratik yöntemleri kullanarak kendi hükûmetinden haklarını talep etmekte, gerekirse sokaklara dökülmektedir, atom enerji politikasında olduğu gibi.

Ahmet Külahçı’nın vermiş olduğu bir başka örnek de Türk Toplumunun Nazi Terörüyle ilgili tepkisizliğidir: ”Aynı tepkisizlik başka konularda, başka kesimler tarafından da eleştirilmektedir. Almanya’da bazı politik çevreler bile, Neonaziler tarafından 8 Türk’ün katledilmesine Almanya’daki Türklerin, Türk kökenli insanların ve Türk Sivil Toplum Örgütleri’nin (STÖ) tepkisizliğinden yakınmaktalar.” Evet, bu konuda da eleştiriler haklıdır ve yerindedir. Özellikle bu gibi konularda tüm STÖ’ler birlik ve beraberlik duygusu içinde olması gerekirken, maalesef bir takım çıkarlar ve endişeler uğruna, göç yasasında, Türkçe konusunda, Ermeni meselesinde olduğu gibi, ileride daha birçok aleyhimizde gelişecek siyasi gelişmelerde de aynı dağınıklığın ve tepkisizliğin sergileneceğini öngörebilmek için kâhin olmak gerekmiyor herhalde.
Temelde yatan sorun Almanya’daki Türk kökenli STÖ’lerin ortak çalışmaları, hedefleri olmaması ve her alanda birbiriyle rekabet içinde olmaları. ”Birlikten dirlik (kuvvet) doğar” atasözünden yola çıkarak konuyu biraz açalım. Sosyolojik açıdan bakılırsa insanlar tek olarak fazla bir şey ifade etmezler. Bu matematikte de böyledir; siz arkanızda olan sayıya göre güçlü olursunuz. Kısaca, birlik olunduğu ve sergilendiği zaman başarılı olunur. Bir başka atasözünden ”bir elin nesi var iki elin sesi var” devam edecek olursak, toplumda ses getirmek istiyorsak, sesimizin duyulmasını istiyorsak eğer birleşmemiz gereklidir. Ne kadar birlik sergilersek o kadar güçlü oluruz. Örneğin birçok kendini ”Atatürkçü” diye tanımlayan kişiler var, fakat sorun bakalım herhangi bir Atatürkçü Düşünce Derneğine üyelik veya bu konuda aktif çalışmaları var mı? Çok azı bu yönde aktif çalışmaları vardır. Fakat eleştiriye gelince masa başında, rahat koltuklarımızda yan gelerek, hafif de gerinerek aslan kesiliriz.
Bazı gruplar üst örgütlenmeye (örneğin federasyon bazında) karşı çıkıyorlar.
Buna karşılık sözde büyük, fakat özde hantal kuruluşlar, küçük fakat daha dinamik oluşumları ”siz de kim oluyorsunuz?” anlayışı içinde genelde tanımamakta ve dışlamaktadır. Oysa yapılması gereken küçük oluşumlarla diyalog içine girerek onların dinamiğinden faydalanılması. Sadece büyük ile küçükler arasında değil, sözde büyük STÖ’lerin de kendi aralarında maalesef fikir alış verişi ve özellikle de insanlarımızı ilgilendiren konularda bir dayanışması olmuyor. Türk STÖ’lerin arasındaki bu dağınıklık ve bölünmüşlük, Alman siyasi grupları tarafından da ustaca bir manevrayla desteklenmektedir. Zira ”divide et impera” (böl ve yönet) mantığı çerçevesinde kendi içinde bölünmüş halklar ve gruplar daha kolay yönlendirilmekte ve yönetilmektedirler. Bu yöntem her ne kadar çinlere özel bir savaş taktiği olsa da, tarihte ve günümüzde halen ustaca tatbik edilen toplumsal bir baskı ve yönlendirme metottur.

Ahmet Külahçı Türklerin ve Türk sivil toplum örgütlerinin tepkisizliğinden yakınırken her nedense mensubu olduğu basına hiç değinmiyor. Türklerin haklarını talep etmeleri için basının öncü olması gerektiğini mutlaka biliyordur, bilmemesi de imkânsız. Fakat bakıyorsunuz, Almanya’daki Türk toplumu gibi Türk basını da birçok konuda duyarsız. Sanki Türk toplumunun tepkisizliği Türk basının duyarsızlığından kaynaklanıyor gibi bir his var içimde. İnşallah yanılıyorumdur, fakat aşağıda verdiğim örnek sanki benim bu endişemi doğrular nitelikte.

Almanya’daki son ”Nazi Terörü” olayları nedeniyle kişisel olarak Kuzey-Ren-Vestfalya da (KRV) faaliyet gösteren ve ulaşabildiğimiz Türk Sivil Toplum örgütlerini ”konuyla ilgili neler yapılabilir?” bağlamında 16 Aralık 2011’de bir istişare toplantısına davet etmiştik. Bu çapta bir çağrı KRV eyaletinde bir ilkti. Çağrımıza olumlu cevap vererek Köln, Krefeld, Hagen, Dortmund, Wesel, Herne, Duisburg, Mülheim, Bochum, Bonn, Herten, Bergkamen, Essen’den seksene yakın dernek temsilcileri veya kişisel katılımlar olmuştur. İlk toplantıya katılamayıp fakat desteğini bildiren kuruluş veya dernekler de olmuştu. Almanya’daki Türk Toplumunu ilgilendiren hayati bir konuda Almanya’nın en kalabalık Türk grubunun yaşadığı KRV eyaletinde gerçekleşen ve irili ufaklı birçok Türk STÖ’lerin katıldığı toplantıda tek eksik vardı. Defalarca davet edilmelerine rağmen örgütlerin tepkisini, alınan kararları Türk kamuoyuna duyurabilecek Türk basın mensupları bu toplantıda yoktu. Evet, isterseniz tekrar başa dönelim ve sorumuzu farklı bir şekilde tekrar soralım:

”Almanya’daki Türk basını neden bu kadar duyarsız?”

Dr. Ali Sak

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.