TÜRKLER ERMENİLERE SOY KIRIMI YAPILMAMIŞTIR DİYE YÜRÜDÜ

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TÜRKLER  ERMENİLERE SOY KIRIMI YAPILMAMIŞTIR DİYE YÜRÜDÜ 



Yürüyüşün adı “Berlin Dostluk ve Barış Buluşması.”.

Berlin’de hizmet veren çeşitli Türk sivil toplum kuruluşları düzenledi bu yürüyüşü. Amaç; soykırım iddialarına karşı Alman kamuoyunu bilgilendirmek ve Türklerin konu ile alakalasını artırmak ve yapılan haksızlıklara karşı onurlu bir duruş sergilemekti. An der Urania’dan başlayan yürüyüş, Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Merkezi’nin ve Zafer Anıtı’nın (Siegessaele) önünden 17 Haziran Caddesi ile Yitzak-Rabin caddesinin kesiştiği yerde sona erdi. 

Elinde Türk bayrağı olmayan insan yok gibiydi. Cadde kırmızıya boyanmıştı sanki. “Önce hakikat, sonra adalet”, “Yurtta sulh cihanda sulh”, “Tehcir soykırım değildir”, “Türk tarihini karalamaya son”, “Soykırım yapmadık vatan savunduk”, “Yaşasın Türkiye”, “Parlamento mahkeme değildir”, „Hepimiz Ermeni Değiliz“, „ Hepimiz Azeriyiz“ şeklinde dövizler taşındı, sloganlar atıldı.

Yürüyüşe katılanlar heyecanlıydı. Ellerindeki bayrakları gururla sallıyorlardı. Onlar biliyorlardı ki, dedeleri Osmanlı „Soykırım yapmamıştır.“  „Millet-i Sadıka“ dedikleri ve devletin her kademesinde görev verdikleri, yüzyıllarca birlikte yaşadıkları Ermeni halkına böyle bir uygulamanın yapılmasının mümkün olamayacağını/olmadığını biliyorlardı onlar. Başları dikti. Bunun için gururla yürüdüler Almanya’nın başkenti Berlin’de. 

Cumhuriyet kurulalı 92 yıl olmuş. Tehcir uygulamasının üzerinden 100 yıl geçmiş. Ermeni Diasporası 100 yıldan beri durmamış çalışmış. Kamuoyu oluşturmuş, çeşitli etkinlikler yapmış, lobiler kumuş, kitaplar yazdırmış, konferanslar düzenlemiş. Çeşitli ülkelerin kamuoylarını etkileyerek, siyasilerini etkileyerek, hükümetlerini etkileyerek meclislerinden „Osmanlı İmparatorluğu Ermenilere soykırım uygulamıştır“ diye kararlar çıkartmış. 

Türkiye’nin diplomatlarını öldürmüşler. İlk olarak, Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu Ermeni  Mıgırdıç  Yanıkyan tarafından şehit edilmiş ve böylece dünya ülkelerinin dikkatini üzerlerine çekmesini bilmişler. Sene 1973. Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanıkyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakılmış… 

Bütün bunlar olurken, Türkiye’nin konu ile ilgili çalışmaları olmuş elbet. İdialara cevap vermiş. Bu cevaplar ne kadar isabetli olmuş, geldiğimiz noktadan baktığımızda net olarak görebiliyoruz. Şunu da biliyoruz, Türkiye  ne yaparsa yapsın, Emenileri Osmanlı’ya karşı isyana teşvik edenler, Türkiye’yi suyu bulandırmakla suçlamaya yine de devam edeceklerdi: Çünkü,  Soykırım suçunun tanımı, ülkemizin de taraf olduğu 1948 tarihli “Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde çok açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Sözleşmenin altıncı maddesi uyarınca da, herhangi bir olayın “soykırım” olarak nitelendirilip, nitelendirilemeyeceğine yalnızca yetkili bir mahkeme karar verebilecektir. Bu mahkeme, topraklarında soykırım yapıldığı iddia edilen devletin mahkemesi olabileceği gibi, Roma Tüzüğü uyarınca oluşturulmuş bir uluslararası ceza mahkemesi de olabilecektir.

Sözleşme maddeleri  bu kadar açıkken ve soykırım kararı alan ülkeler anlaşmaya taraf iken; Papa çıkıp da ilk soykırımı Osmanlı yapmıştır diyebiliyorsa, demokrasi denilen aygıtı dünyaya ihraç etmek için silah bile kullanmaktan çekinmeyen Avrupa ülkelerinin oluşturduğu birliğin başkanı Papa’nın söylediğini parlamentonun kararı olarak dünyaya ilan edebiliyorsa, sadece parlamentoların oy çokluğuyla, Türk milleti,  dedelerinin işlemediği bir suçtan dolayı mahkum edilmeye çalışılıyorsa, bunun adı suyu bulandırdın suçlamasıdır. Dolayısıyla, ifade ve bilimsel araştırma özgürlüğünü kısıtlama tehdidi içermektedir. Haçlı ve Müslüman çatışmasıdır bunun adı. Tarih tekerrür ediyor demektir.

Sonuç:


1- Böylesine mesnetsiz bir suçlama  var önümüzde. Bigâne kalınamayacak bir mesele. Bu mesele ile ilgili 1987 de bir yürüyüş yapıldı Berlin’de. O gün tespit edilen rakam 30.000 idi. Yıllar sonra bugün aynı konu ile ilgili bir yürüyüş daha yapıldı, tespit edilen rakam 7.000 civarında. 1987 deki 3 kişilik olan bir ailenin, bugün en az 10 kişilik olduğunu düşünürsek. Katılımın en az 60.000 olması gerekirdi. 
15.000 – 20.000 olarak verilen rakamlar abartılı rakamlardır. Kendimizi kandırabiliriz ama Alman polisini kandıramayız. Alman siyasetçileri bu rakamları bizim gazetelerden veya derneklerden almıyorlar. Politika üretirken polisten aldıkları rakamları esas alarak üretiyorlar. 1987 den beri çeşitli vesilelerle hakkımızda tutulan raporlar ve bu raporlardan elde edilen sonuş, Türklerin buradaki protesto gücünün 60.000 civarında olabileceği yönünde olsaydı, Cumhurbaşkanı sayın Gauck Berliner Dom’da o konuşmayı yapamayacaktı. 

2- Yol güzergâhı yanlış seçim olmuş. 23 Nisan grubuyla buluşulacağı tahmini tutmayınca. Atılan sloganlar ağaçlara, ormana, boş caddeye atılmış oldu. Kendimiz çaldık kendimiz oynadık. 

3- Konuşmacıların seçimi de isabetsiz olmuş. Yazılanları bile okuyamayan insanlar mesajı ne kadar yerine ulaştırabilirlerse onlar da o kadar ulaştırabildiler. 

4- 1987 den 2015’e gelinceye kadar geçirilen sürenin geldiğimiz noktadaki sonucundan hareketle, hemen kollar sıvanmalı, gerekli adımlar atılmalı, STK ler üyelerini bilinçlendirmek için ne gerekiyorsa onu yapmalı; filmler mi gösterilecek, konferanslar mı düzenlenecek, fotoğraf sergileri mi açılacak, geziler mi düzenlenecek, lobiler mi kurulacak… Ne yapılacaksa… 

5- İş Adamları silkinmeli ve ellerini ceplerine atmalı: Yapılacak etkinliklere destek olmalılar, hatta etkinlik için STK leri teşvik etmeliler. Dünya devletlerini etkileyenler 3 milyon nüfuslu Ermenistan değildir. Diaspora’nın iş adamlarıdır, fikir adamlarıdır, sanatkârlarıdır, şairleridir, din adamlarıdır.

6- Bizim din adamlarımız ise konu ile ilgili hutbe bile okumaktan acizler camilerinde. Yürüyüş duyurusunu bile yarım ağızla yapıyorlar. Dini cemaatler, el ilanlarında isimlerinin geçmesini bile istemiyorlar -bazıları son anda  ismini yazdırmış-.

Katolik dünyasının Papa’sı tüm dünyaya mesaj verirken bizimkiler gölgelerinden korkar haldeler… Kıyamet alameti midir nedir?

Bir ayet mealiyle bitirelim, “Bir toplum, kendini değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez.” (Ra’d: 11)

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.