SÖZÜN BİTTİĞİ YER

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

19 Mayıs 1919 Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları ve diğer ulusal bayramların unutturulması için AKP tarafından uygulamaya konulan yasaklama taktikleri vatandaşlar tarafından kabul görmedi.
19 Mayıs Bayramı da diğer bayramlar gibi Ulusça AKP’ye ve PKK’ya rağmen coşkuyla kutlanmıştır.
19 Mayıs 1919 Türk Ulusunun emperyalizme karşı verilecek onurlu kurtuluş ve bağımsızlık savaşının başlangıç tarihidir.
Emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri, ayrılıkçı hainler o günden beri bağımsızlığa, kurtuluşa ve cumhuriyet değerlerine karşı ihanet ittifakı oluşturmuşlardır.
Bağımsızlığın engellenmesi için ilk sırada dini kullandılar. Şeyhülislam bir fetva yayınlayarak:
”İşgal güçlerine karşı vatanı savunarak, işgal güçleriyle savaşıp ölenler şehit sayılmazlar.” Diyecek kadar alçalabildiler.
Ardından Padişah Efendinin arzusu üzre o zamanki adı Heyet- Nasiha, şimdiki adı Akil Adamlar halka Allah, Peygamber, Halife Padişah adına işgal ordularına biat etmeyi öğütleyemeye çıktılar.
Kurtuluşa katılan, önderlik edenleri gıyaplarında idama mahkûm ettiler.
Yurtsever askerler, aydınlar, yazarlar Malta’da toplama kampına alınarak esarete direnenleri bertaraf etmek istediler.
Damat Ferit’in emriyle Sivas’ta kongre yapacak olan Mustafa Kemal’i ve Heyeti Temsiliye üyelerini yok etmek için Elazığ Valisi Ali Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil Bey, İngiliz istihbarat binbaşısı Covbertin Noel ve Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularından olan Kürt aşiret reislerinin oğulları da katılmıştır.
Ama o yurtseverlere ne padişah, ne işgal orduları ne de işbirlikçi hainler engel olabildiler.
Ne emperyalistler ne yerli işbirlikçileri Kuvay-ı Mililiye’yi durduramadılar.
26 Ağustos 1922 de Kocatepe’de ”Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini veren Başkumandan Mustafa Kemal’in Mehmetçikleri 30 Ağustos 1922 de Afyon Ovasında önüne kattığı işgal ordularını 9 Eylül 1922 de İzmir’de denize dökerek kurtuluşu ve bağımsızlığı bileğinin hakkıyla kazandı.
Padişah ve hanedanın, tahtları için Emperyalizmin o dönemki lideri İngiltere’ye teslim ettikleri vatanı ve tahtlarını, asıl sahipleri olan Türk Halkına teslim ederek işgal gemileriyle ülkeyi terk ettiler.
29 Ekim 1923 te Cumhuriyet’le Bağımsızlığı ve Kurtuluşu tüm olumsuz koşullara rağmen kazanan Türkiye Halkı ümmet cemaat toplumu yerine özgür bireylerin oluşturduğu bir Ulus olma hakkını aldı.
Bu ulus Türk Ulusu’dur.
Birlikte yaşadığı, uğrunda birlikte can verdiği topraklarda, asırlardır aynı tasayı, aynı sevinci duyduğu bu insanlar artık kul değil vatandaş, ümmet değil bir Ulus olmanın haklı kıvancını yaşayacaklardır.
Laiklik ile tek din, tek mezhep dayatması ve kendilerini atanmış tanrı vekili sayanların din sömürüsü ortadan kaldırılmış insanlar inançlarında sadece inandıkları Tanrı ile özgürce inançlarını yaşamaya başlamışlardır.
İkinci dünya savaşında Emperyalizmin çıkar savaşında yer almayan Türkiye, savaş sonrası cezalandırılmak istendi.
Yerli işbirlikçiler, laik cumhuriyetle sömürü olanaklarını yitiren din bezirgânları, toprak ağaları ve Emperyalizm işbirliği ile ” siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz!” Diyen görüş iktidar oldu.
Sol sapma ve saflığı içindeki özgürlük arayışçılarının rüyası demir parmaklıklar arkasında son buldu.
ABD saflarında solcu gibi görünenler bugün olduğu gibi o günlerde de vardı.
Lozan’da, Lord Cürzon’un: ” Şimdi reddettiklerinizi cebime koyuyorum. Günü geldiğinde bunları size teker teker kabul ettireceğiz.” Öngörüsünün gerçekleşmesi 1950 lerde başladı.
AKP döneminde ise fazlasıyla geri verilmeye başlandı.
Son yıllarda AKP Hükümeti cumhuriyetle özellikle laik cumhuriyetle bir hesaplaşma süreci başlattı.
Ulusal Bayramları kaldırmayı planlarken başlarda sınama taktiği uygulamış, halkın tepkisine göre adımlar atmaya başlamıştır.
Ulusal Bayramlarda gerek cumhurbaşkanı, gerek başbakan hastalık veya ülkelere seyahatler bahanesi ile Ulusal Bayramlara katılmamayı başlattılar.
Bayramları halkla değil, salonlarda yasak savma toplantılarıyla geçiştirmeyi denediler.
Daha ileri giderek dışarıda halkın bayramlarını kutlamasını engellemeye, yasaklamaya kalkıştılar.
Barikatlar kurdular.
Ama Türk Ulusu ne yasak dinledi ne barikat. Yasaklanmak istenen bayraklarıyla barikatları yıkarak bayramlarına sahip çıktılar.
ABD bağımlılığı o kadar ileri gitti ki, artık bu ülkenin yönetimi ABD’nin çıkarları için kraldan çok kralcı olmaya başladı.
Türkiye, Cumhuriyet döneminin en kanlı terör saldırısı Reyhanlı’da gerçekleşti.
Bu saldırı Türkiye’nin 11 Eylülü olarak kabul edilmektedir. 50 yurttaşımızın şehit olduğu ve 60’ın üzerinde yurttaşımızın ağır yaralandığı terör saldırısında devlet yoktu. Suriye sınırında en hassas noktada yeterli mobese kamaraları çalışmıyordu..
Önemli derecede istihbarat kusuru vardı. Ya da kasıtlı olarak işleme konmadı.
Medya sanki AKP’nin yayın organı gibi, Reyhanlı’daki çığlıkları, harabeye dönen yerleri Türkiye amatör kameralardan izleyebildi.
Devlet, böylesine önemli bir sınır bölgesinde, üstelik her an savaş durumu yaşadığımız Suriye sınırlarının yolgeçen hanına dönmesine göz yumuyor.
Dünya âlem biliyor ki, Esad’a karşı savaşan Taliban militanlarını, Kaddafi katillerini, Kuzey Irak Kürt Peşmergelerini ve PKK militanlarını besleyen ülkeler Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’dir.
El Nusra örgütünü ABD bile terör örgütü sayarken Erdoğan El Nusra’ya desteğini sürdürmektedir.
Deliller toplanmadan Reyhanlıda enkaz kaldırma çalışmalarındaki ivedilik kuşku yaratmaktadır.
Bu kadar şehide, yaralıya rağmen Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı, Reyhanlıya gitmeyerek ABD’ye giderek, cami temeli atmakta, Obama’dan Gazze’ye gitme vizesi alma çabasındadır.
19 Mayıs törenlerine katılmamak için bir bahane daha buluyor.
Artık anlaşılan odur ki, AKP Türkiye için değil Erdoğan için, Erdoğan ise eş başkanlığı makamı veren ABD için çalışmaktadır.
Dün Malta’da İşgalciler tarafından tutsak edilen aydınlar, yurtsever askerler, gazeteciler, bugün Silivri’de AKP ve Cemaat tarafından tutsak edilmekte.
Reyhanlı’da bebek cenazeleri, genç, ihtiyar cenazeleri çığlıklar arasında tabutlarda taşınırken, Türkiye Başbakanı aile boyu ABD’de silikon vadisinde devlet kesesinden turistik gezilerle sefa sürmekteler.
Ne şehitler, ne gaziler umurlarında.
PKK, El Nusri, Taliban, Barzani ve AKP. Erdoğan’ın en önemli destekçileri.
Türkiye’nin bu durumu için söylenecek bir söz kalmadı.
Hani denir ya
Sözün bittiği yer!
Gerçekten sözün bittiği yerdeyiz!

Yıldız AKALIN

Not:
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda Kılıçdaroğlu’nun Tayyip Erdoğan’ı eleştirmesine karşı çıkmasının altından Swoboda’nın karısı Brigitte Ederer çıktı. Birigitte, Siemens’in Türkiye ve Orta ve Doğu Avrupa’dan sorumlu Yönetim Kurulu üyesi olduğu dönemde bu Kurulun TÜrkiye’de bazı politikacılara, bürokratlara rüşvet verdiği ve Türkiye’de rüşvet alanların korunmasının sorumlusu Başbakan Erdoğan hakkında gensoru önergesi yatmaktadır.
Emperyalizmin sosyalisti de Swoboda gibi oluyor herhalde! Swoboda Anayasa değişikliği için Referandumda da Erdoğan’a destek vermişti. Minnet borcu olsa gerek.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.