SOSYAL DEMOKRASİ VE SPD’NİN GELECEĞİ

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Avrupa, ikinci dünya savaşı sonunda Hitler Faşizmini müttefiklerin milyonlarca insanın kanları pahasına yenebildi. Faşizme karşı kazanılan savaş sonunda kurulan yeni dünya düzeni, Kapitalizmin ABD, Sosyalizmin ise Sovyetler Birliği liderliğinde oluştu. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla başlayan neo-liberal yozlaşma, kanser mikrobu gibi dünyayı sarmalayıverdi. Kapitalizmin süper gücü ABD, meydanı boş bulduğundan, Avrupa’daki hükümetlerin de sermaya partilerinin elinde bulunmasıyla çalışanlar ve işçi sınıfının kazanımları yavaş yavaş geri alınmaya başlandı. Sermayeden yana olan, tutucu (muhafazakar) partiler bu kazanılan hakların geri alınmasında örgütlü işçi sınıfının tepkisinden çekiniyorlardı.

Avrupa’da Sosyal Devletin oluşması SPD’nin (Alman Sosyaldemokrat Partisinin) öncülüğünde olması bir rastlantı değil, partinin ilkelerini yaşama geçirmesi ve o ilkelere bağlılığının sonucudur. Çağdaş dünyanın en önde gelen ideojilerinden olan sosyaldemokrat ideolojinin rakibi olan neo-liberalizmin en önemli silahı demogojidir. Neo liberalizm çok az bir azınlık dışında insanları yoksulluğa ve açlığa sürüklerken, sosyal demokrasi, insanların katılım, dayanışma ve sosyal devlet kavramlarını kapsayan bir dünya düzeni ile mutlu kılınabileceğini öngörür.
Bu ilkelerle dünyaya sosyal barışı getireceği, bu ilkeleri savunması ve uygulamasıyla başarıya ulaşmıştı. Sovyet Bloğunun dağılması, Sosyal Demokratlara sol boşluğu doldurma fırsatının önünü açtı.Batı’da özellikle Avrupa’da Sosyal Demokrasi geleceğin umudu olmuştu. Helmut Kohl’un onaltı yıllık iktidarının yıpranması, kara para ve yolsuzlukların ortaya çıkması calışanların umudu durumundaki SPD’nin sosyal adaleti pekiştirmesi, yeni dünya düzenine yön vermesi beklentisi öne çıktı. Sol’un temsilcisi olma fırsatını yakalayan SPD, bu boşluğu dolduramadı. Topluma yön vermesi için sosyaldemokrat düşünce kendisini sürekli yenilemesi gerekirken SPD, liberal politikayı seçerek kendi bindiği dalı kendisi kesti.

Alman sermayesinin desteklediği Schröder, parti lideri Lafontaine’i partiden kaçırarak SPD – Yeşiller ortaklığındaki yedi yıllık iktidarında sağ liberal bir çizgiyi tercih etti.
İktidar döneminde Ajanda 2010 ile maliyet düşürücü önlemleri sadece işçilerin ve çalışanların gelirlerinden kısarak aldı. Harz IV ile işşiz insanlara asgari ücretin altında ve insan onurunu ayaklar altına alan bir uygulama olan 1 Euroya iş ile çalışanlara, işçilere en ağır darbeyi vurdu. İş güvencesini riskli hale getirerek, en önemli destekçileri olan işçi sendikalarını karşılarına aldı. Sözleşmeli işçi, kadrolu işçi yerine kiralık işçilik uygulamasını getirerek, emeği sermayenin tek yanlı hükümranlığına teslim etti . Sağlık Reformu adıyla çalışanları ve yoksul halkın sağlığını paraya bağlayarak az gelirlilerin ve çalışanların sağlık güvencesini yoketme yolunu açtı. CDU-CSU-Liberal hükümetin kaldırmaya cesaret edemediği halk yararına olan kazanımları reform kandırmacasıyla geri aldı. Almanya’da Sosyal Devleti kuran SPD, Sosyal Devleti iğdiş etmeye yöneldi. Ayrımcılığı kaldırmak yerine, daha da ağırlaştırarak kendisine iktidar olma olanağını sağlayan seçimlerde oy veren göçmenleri hayal kırıklılığına uğrattı. Yıllardır sosyaldemokrat hareket içinde yer alan, katkıları ile partiye hem düşünce bazında hem üye ve oy verme bazında katkıda bulunan göçmen sosyal demokratları görmezden gelmiş, hakettikleri değeri vermemiştir. Gerek yerel, gerekse federal düzeyde bu değerleri parlementolarına seçilmelerini engelleyerek, sosyal demokrasi ile ilgileri olmayan popülist kişileri tercih etmiştir. Hatta, sosyal demokrasiye hakaret eden, CDU’yu kendisine daha yakın olduğunu öğünçle belirten kişileri aday olarak göstermiş, Kıbrıs’a bile SPD’nin temsilcisi olarak göndermiştir.
En iyi uyum asimilasyondur (eritmedir) diyen NPD’li veya CDU’lu politikacı değil, SPD’nin içişleri bakanı olması ve SPD’nin bu kadrosunun göçmenlere bakışının ibretlik örneğidir. Vatandaşlık yasasının eski yasalardan daha kötü olması, oylarıyla SPD’yi destekleyen göçmenlere sosyaldemokratların teşekkürü oldu!
SPD’nin bu aymazlıklıkları sonucu, hiç umudu olmayan Merkel, hemde SPD’nin desteği ile Almanyanın başbakanı oluverdi. Bu seçim yenilgisi sonucu, Schröder kadrolarına karşı eleştiri dozu artınca, SPD Genel Başkanlığına Matthias Platzek getirildi. Ama, Platzek rahat bırakılmadı. Kukla bir genel başkan olmak istemediği için sağlık nedenlerini öne sürerek genel başkanlıktan ayrıldı. Kurt Beck, Genel Başkanlığa getirildi. CDU ve CSU’nun politikalarına karşı çıktı. Asgari ücretin yükseltilmesini istedi ve diretti. Müntefering-Steinmeier kadrosu Beck’in genel başkanlığını içlerine sinderemediler. Üstelik emekli yaşını 67’ye çıkarmaları, Steinmeir’in başbakan adaylığını Kurt Beck’e rağmen oldu bitti ile gerçekleştirmeleri Kurt Beck’e genel başkanlıktan ayrımaktan başka seçenek bırakmadılar. Kurt Beck kendi eyaletine dönmek zorunda kaldı. Hessen Eyaletinde tek başına iktidarı elinde tutan CDU’nun onulmaz yabancı karşıtı Roland Koch, Hessen SPD kadrosunun Sosyaldemokrat kimlikli yönetiminin sol siyaseti ile tarihinin en ağır yenilgisini alarak politik arenada yok olma durumuna getirildi. Uzun yıllardan beri ilk kez sol kimlikli Andrea İypsilanti, SPD’nin iktidarının yolunu açtı.

Müntefering-Steinmeier Merkez Yönetimi Sol Sosyal Demokratların iktidarından rahatsız oldular. Sol Parti’nin dışarıdan desteğine rağmen İypsilanti’nin iktidarından korktular. Eğitim alanında, öğrenci harçlarında, pahalı enerjiye karşı halktan yana uygulamaları ve yasa değişiklikleri enerji baronlarını ve enerji sektöründeki dolgun maaşlı eski SPD yöneticilerini de tedirgin etti. İypsilanti’nin Başbakanlığına Hessen SPD içindeki neo-liberal kanata bağlı milletvekilleri son anda politik ahlaka sığmayan bir tutumla SPD için oy vermeyeceklerini ilan ettiler. İhanete uğrayan İypsilanti genel başkanlığı, SPD’yi iktidara taşıyan seçmen SPD’yi bırakarak oy vermeye gittmedi.
Sol Parti’nin dışardan desteğini, partinin ilkelerine ters düştüğünü savunarak ihanetlerini örtmeye çalışanlar, yıllardır Sol Parti ile Berlin’de hükümet ortağı olan SPD’den haberleri yok muydu? CDU ve Roland Koch, yeniden Hessen Hükümetini ele geçirdiler.

Türkiye’de CHP yerine, Türkiye’yi İslami Faşizme sürükleyen AKP’yi tercih eden, aydınlarn, bilim adamlarının, siyasi parti liderlerini kanıtsız tutuklanmalarına, basın özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına ses çıkarmayan SPD, parti ilkelerine bağlı Türk kökenli partilileri ve seçmenleri küstürdü. SPD, hem sosyal demokrat hemde sol kimliğini kaybetti. Son seçimlerde 146 yıllık tarihinin en ağır seçim yanilgisini alarak, ilkesizliğinin bedelini en acı şekilde ödemek zorunda kaldı.
Gerçek Sosyal Demokratlar, yani SPD’nin gerçek sahipleri, bu yönetimin zaman geçirmeden ellerini partiden ivedilikle çekmelerini istemektedirler. Yenilginin sorumluluğunu dürüstçe üstlenerek gereğini yerine getirmeliler ve partiyi gerçek sahiplerine bırakmalılar. Eğer illede siyaset yapmak istiyorlarsa, bir sürü sağ parti ve neo-liberal partilerde çalışabilirler. Ama asla SPD’de değil.
Yeni yönetim yeni kadrolar yutturmacılığı ile uzantılarını öne çıkarmaya kalkışmamalılar..

Eğer bunu denerlerse silinir giderler.

Size değil, partimiz SPD’ye sonuçta Sosyal Demokrasiye yazık olur!

Buna izin vermemeliyiz!!!

Yıldız AKALIN

Hessen Sosyaldemokrat Halk Dernekleri Federasyonu Başkanı

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.