ŞİİR DÜNYASI -II-

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yazımızın bu bölümünde, serbest şiirin görselliği, yapısı ve sunumuyla ilgili özellikleri üzerinde durmak istiyorum.

Şiir heveslilerinin çoğunlukla bu tarzı tercih ettiklerini biliriz. Çünkü dizeleri alt alta sıralamak yeterlidir âdeta. Eğer birazcık duygularınıza güveniyorsanız ya da fikrim var diye ortaya çıkıyorsanız en büyük şair sizsinizdir.
Oysa bu yapılanlar, yazılanlar şiir olmaktan çok uzak, sıradan karalamalardır. Elbette daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi yazan kişi için çok özel, çok güzel ve derin anlamlı bir sunum olmuş olabilir. Fakat genel anlamda 2. hele 3. şahıslar için hiçbir şey ifade etmeyen bir yığın sözcük israfından, okunması için harcanan -ki genellikle ilk 2-3 dizeden sonrası okunmaz- zaman kaybından başka bir şey değildir. Maalesef günümüzde özellikle internet ortamındaki paylaşımın sınırsızlığı bu tür şiir(!)lerin önünü açmıştır. Daha doğrusu meydan bir tür şiir çöplüğüne dönmüştür. Öyle sunumlar vardır ki şiir demeye bin şahit ister. Şiirlerde aranan duyguların yansımasından geçtim, cümleleri anlamak, anlamaya çalışmak bile âdeta işkencedir. Özellikle yazım kurallarının tamamen göz ardı edilmesi başlı başına bir felaket yansımasıdır. Serbest şiir yazmak hiç kimseye, hiçbir şekilde dili, dilin kurallarını hiçe saymak yetkisini vermez. Bunu düşünmek bile haddini bilmezliktir. Yaptığı, yapmaya çalıştığı işin bir sanat ve bu sanatın da bir edebiyat türü olduğunu fark edemeyen bir kişiden şiir adına ve şiirin anası olan edebiyat adına ne beklenebilir ki? Bazı şair olduğunu sanan kişilerin zaman zaman kendilerince savunularını görüyor, okuyorum ve acınası hallerine gülüyorum. Öylesine açıklama yapıyorlar, öylesine kendilerini savunmaya çalışıyorlar ki inanılır gibi değil. Neymiş efendim sanat yapıyorlarmış, bu nedenle sözcükleri istediklerince evirip çevirirlermiş. Hele yazım kuralları onlar için hiç söz konusu bile olmazmış. Bunun adı da sanat oluyormuş. Hadi ordan, kendini bilmez densiz. Yalan, vallahi de yalan, billahi de yalan. Bu tür söylemler cahilliklerini, bilmezliklerini ört bas etmekten başka bir şey değildir. Kimsenin işine karışmak, günahını almak istemem. Tek istediğim bu kişilerin edebiyattan, şiirden uzak durmaları. Gölge etmemeleri. Çünkü kaza ile şiir okumaya heveslenen birileri ilk bunların karalamalarıyla karşılaşırsa düşünün o okuyucunun şiir hakkındaki geleceğe dair düşüncelerini. Her halde bir daha şiir okumaya tövbe edecektir.
Eğer bir şiirde müzikalite, ahenk yoksa, okurken sizi alıp sürükleyemiyorsa o şiir, şiir değildir. Serbest şiirde aranan en büyük özelliklerden biri de imgeler ve simgeler demiştik. Okuyucu bu güzellikleri hissedebiliyorsa amaç hasıl olmuştur, ama laf olsun diye imgeler yaratmak ve anlamları karma karışık etmek, içinden çıkılmaz bir hâle getirmek de anlamsız ve gereksiz zorlamalar olacak ve okuyucuyu ürkütecektir. Her dizede bir imge olacak kuralını var da biz mi bilmiyoruz acaba? İmgeler okuyucuya ufuk açar, hayallerinde bunu çözmeye -kendi açısından ya da şair açısından- çabalar. İşin güzel tarafı da budur. Fakat bunu yaparken şiirin bütünlüğü de söz konusudur. Oysa sıradan ve zorlamayla, olmazsa olmaz mantığıyla yapılan ve adına sanat denen sözcük oyunları imgelemekten çıkıp okuyucuyu tırmalamaya başlayan bir nitelik kazandığında iş çığırından çıkmış demektir. Bu da o şiirin ve onu yazarak kendini şair zanneden kişinin sonu olacaktır.
Şunu unutmamalıyız: Şiir onu yazanın duygusal dünyasının, hayat görüşünün yansıması, bir tür aynasıdır. Siz kendinizi güzel yansıtmak, özenli olarak görünmek istemez misiniz? Elbette, kim istemez değil mi? O halde neden aynı özeni bizim yansımamız olan şiirlerimize de göstermeyelim? Bu değerleri göz önüne aldığımız oranda şiirlerimizin güzel, anlamlı ve çekici olacağı kesindir. Kısacası zorlamalarla, sanat yapıyorum edasıyla gelişi güzel allayıp pullamalarla (bir tür imge ve simge zorlaması) bir yere varamayız, aksine anlaşılması ve içinden çıkılması zor bir duruma düşeriz.
Önemli bir diğer konu da sözcüklerin seçimi, daha doğrusu anlam yansımaları demiştik. Bu konuda ister şair olalım ister sıradan bir yazar olalım hepimize düşen görev aynıdır: Kullandığımız sözcüklere özen göstermek. Yazarların en önemli görevlerinden, örnek alınası tavırlarından biri budur. Bizler dilimizi ne oranda duru, akıcı, düzgün kullanırsak; yabancı sözcüklere özenti içinde yer vermeye kalkışmazsak o oranda dilimize hizmet etmiş oluruz. “Moda, trend, havalı vb.” tanımlarla kullanacağımız bir tek yabancı sözcük bile dilimizin kirliliğine neden olacak, geleceği için tehlike oluşturacaktır. Bu konuda gereken özeni hepimizin, özellikle kısa anlatım yolu dediğimiz şiir sanatını tercih eden şair dostlarımızın göstermesi gerekir.
Bir önceki yazımızda serbest tarza yazılan şiirlerde kuralların ve onlara uyma kaygısının söz konusu olmadığını söylemiştik. Evet, serbest şiirlerde dizelerin sıralanışı, sunumu, ölçü birimi, sözcük yapılarındaki uyum (kafiye) vb. değerler ön plana çıkmaz. Üstelik okuyucular da bunu bilir ve böyle bir beklenti içine girmez. Demesine dedik, ama bunu dedik diye hiçbir şekilde serbest şiirde özen, düzen, itina, şiir disiplini aranmaz diye de bir söz söylemedik. Buna hakkımız yok. Söylemek istenen şey dizelerin yapısıyla ilgilidir. Serbest şiirde sözcük oyunları, simgeler ve imgeler çok daha ağırlıklıdır. Gerek iç kafiyelerin gerekse dize sonlarındaki kafiyelerin şiiri bir başka havaya büründürdüğünü unutmamak gerekir. Serbest tarzda yazan büyük ustaların bu tarzda da kafiye düzenini çok başarılı bir şekilde uyguladıkları görülür. Elbette bu tür şiirlerin alt yapısında çok önemli olan şiir kültürünün bilinci yatmaktadır. Usta bir şair için serbest şiir ya da ölçülü şiir sorun teşkil etmez. Önemli olan o andaki kalıplara sığmayan ruh hallerinin, duygu ve düşüncelerinin sözcüklerle yansımasıdır. Örneğin Arif Nihat Asya’nın aşağıdaki şiirinde olduğu gibi:
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın,
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun,
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün,
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı,
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim.
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!

Görüldüğü gibi serbest tarzda sunulan eşsiz bir şiir örneğidir. Serbest olmasına karşın kafiye örgüsündeki yapı mutlaka dikkatinizi çekmiştir. İşte sanat budur, işte şiir budur. Şiirde, şairin yürek yansımasını, duygularını, dünya görüşünü kısacası tüm kişiliğini bulmak, görmek mümkündür.

Daha önceki yazımın sonunda da belirttiğim gibi yine son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Sadece kendinizin ve yakınlarınızın şairi olmak istemiyorsanız 3. şahısları hedefliyorsanız bol bol şiir okumak zorundasınız. Dile ve dilin kurallarına saygı duymayı amaç edinmelisiniz. Şiir sanatına giden bu zorlu yol, bol bol denemeler yapmak ve bıkmadan sözcüklerinizi sıralamak, yenilemek, yinelemekten geçecektir, bunu unutmayınız. İşin bir başka püf noktası da şurada gizlidir: Mutlaka şiirlerinizi yazdıktan sonra sabırla 3-5 gün görmezden gelerek masanızın çekmecesine hapsediniz. Daha sonra çıkarıp sanki bir başkasının yazdığını düşünerek, o gözle okuyunuz. Eminim ne demek istediğimi işte o zaman çok iyi anlayacaksınız.

Devam edecek.

Saygılarımla

Tahsin MELAN

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.