SABİHA GÖKÇEN VE ALİ ÇETİNKAYA

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Gün geçmiyor ki AKP sözcülerinden biri, adı Cumhuriyet’le özdeşleşmiş ve tarihe mal olmuş birisine saldırmasınlar. Tek amaçları; dünyadan göçüp gitmiş, ama Türk Devrim tarihine altın harflerle yazılmış cesur yürekli yüce gönüllü bu insanları akıllarınca itibar kaybına uğratmak.
Dersim tartışmaları tam gaz sürerken AKP’nin çiçeği burnunda vekillerinden biri Sabiha Gökçen’i hedefe oturttu. Bu vekilimiz seçim öncesinde yandaş medyada köşe yazarlığı yapmış. Dolayısıyla da ekranların renkli ve vazgeçilmez simalarından. Terör örgütüne ”pekeka” diyerek bu konuda orta yolu bulmuş bir mucit. Gerçi TBMM’ye girdikten sonra ”pekaka” demeye başladı. Neden Sabiha Gökçen?

Gökçen, Atatürk’ün manevi kızı. Yaşamı tam bir başarı öyküsü. Ayrıntılara girmeye gerek yok. Türkiye’nin ilk kadın pilotu. Dünyanın ilk kadın savaş pilotu. Yurtiçi ve yurtdışında alıyor eğitimini. 16 Haziran 1938’de Yeşilköy’den uçağıyla havalanarak Balkan ülkelerini dolaşır. Sırasıyla Atina, Selanik (Atatürk’ün evini de ziyaret ediyor.), Sofya, Belgrat ve Bükreş’i ziyaret ederek İstanbul’a döner 22 Haziran’da. Ayrılışında olduğu gibi dönüşünde de coşku egemendir havaalanında. Coşkun kalabalık gururla karşılar onu. Gittiği her ülkede resmi törenlerle saygı ve hayranlıkla karşılanır. O günler Balkan Paktı’nın yaşama geçirildiği günlerdir. Mustafa Kemal’in dehası Balkan ülkelerini bir araya toplamakta. Savaş bulutları yok olup barış egemen olmakta bölgeye. Türkiye bölgenin ve dünyanın örnek ve saygın ülkesi.
Bu arada Gökçen’le ilgili önemli bir olayı anımsamadan geçmemeli. Yıl 1937, Hatay sorunu nedeniyle Fransa ile büyük bir satranç oynanmakta. Atatürk için Hatay, büyük bir ulusal dava ve onur sorunu. Gökçen, Atatürk’ün emriyle Fransız elçisinin önünde havaya üç el ateş ediyor ve şu sözleri haykırıyor: ”Hatay’ın vatana katılması için gerekirse silahlanırız.” Bu ileti Fransızlarca alınıyor. Hatay’ın anavatana katılması süreci hızlanıyor.
Sabiha Gökçen, ne zaman başarıyor bu ilkleri? Dünyada havacılığın ”h”sinin bilinmediği bir dönemde, hem de kadının esamisinin okunmadığı Ortaçağ’ın zifiri karanlığının bulutlarının Cumhuriyet aydınlığıyla dağılmakta olduğu bir zamanda. Bir kadın olarak erkeklerin bile başarmakta zorlandığı bir alanda dünya çapında başarılara imza atarak ilkleri başarmak… Feodal gericiliğin ezdiği, yok saydığı Türk kadınına örnek olup yol göstermek… Ona, en zor işleri bile başarabileceğini göstermek… Ortaçağ artığı kafaların kabul edebileceği bir şey midir bu? Böylesi büyük bir başarı öyküsü olan bir kadını eleştirmek mi, yoksa baş tacı etmek mi gerek? Dersim üzerinden Cumhuriyet’in örnek bir kadınını suçlu göstererek halkın gözünden düşürmenin kime, ne yararı var? Kime mi? Cumhuriyet’e, Türk Ulusu’na, Atatürk aydınlığında yeşeren kadın haklarına düşman olanlara.
* * *
22 Kasım günü RTE, Dersim’le ilgili kendince belgeleri açıklayan bir konuşma yaptı. Herkesin bildiği birtakım ”belge”leri kamuoyuna açıkladı. O, konuşurken Türkiye’ye düşman bir ülkenin başbakanı konuşuyor sandım. Üslubu kin ve intikam doluydu. Kime mi? Cumhuriyet’in kurucu kadrosuna. Tabi ki Cumhuriyet’e.
Üçüncü belgeyi okuyor kendince, iyice coşmuş. Belgenin altındaki imzaya sıra geliyor: Nafia vekili, yani Bayındırlık Bakanı Kel Aliço, Ali Çetinkaya. Ali Çetinkaya, İskilipli Atıf Hoca’yı düzmece bir mahkemeyle, ‘kararın infazına, şahitlerin sonra dinlenmesine’ diyerek idam eden, kel Ali Lakaplı Hâkim. Bu CHP bu işte…” O kadar coşmuş ki Kel Ali’yle Kel Aliço’yu karıştırıyor (AKP’nin internet sitesindeki metinde burası düzeltilmiş.). Kel Aliço, Kırkpınarı yirmi yedi kez kazanmış bir başpehlivanımız. Olsun, kim bilecek? Dil sürçmesidir, deyip konumuza dönelim.
Neden Ali Çetinkaya’ya bu nefret ve öfke? Yirmi yaşında harp okulunu teğmen olarak bitirmiş, cepheden cepheye koşmuş bir yurtsever. Yüzbaşı oluncaya kadar geçen süre içerisinde Makedonya ve Arnavutluk dağlarında çetecilere karşı mücadele vermiş. Hareket ordusuyla İstanbul’a gelmiş, gerici kalkışmanın bastırılmasında rol oynamış. Trablusgarp’ta Mustafa Kemal ve diğer gönüllü subaylarla omuz omuza çarpıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya, Makedonya ve Irak cephelerinde savaştı. Kut’ül Ammare’de İngilizlerin teslim alınmasında önemli rol oynadı. Göğsü onur ve başarı madalyalarıyla dolu bir kahraman.
Mondros Anlaşması’ndan sonra Batı Anadolu’yu işgale başlayan Yunanlılar, Ayvalık’ta Çetinkaya’nın kumanda ettiği alayın ateşiyle karşılandı. Oysa, İstanbul’dan Türk birliklerine ”Direnmeyin!” çağrıları yapılamaktaydı. İşte, Kurtuluş Savaşı’mızın ateşini yakan Ali Çetinkaya’dır. Daha kongreler toplanmamış, meclis açılmamış, Anadolu’da işgale karşı örgütlenme başlamamış. Ayvalık direnişi tüm yurtta Kuvayı Milliye direnişlerinin fitilini ateşledi. Böylesine bir yürekli adamdır o. Vatan ve millet söz konusu olunca tereddütsüz silaha sarılan örnek bir kahraman.
İstanbul’un işgalinden sonra meclis İngilizlerce dağıtılıp yurtsever milletvekilleri Malta’ya sürülünce Ali Çetinkaya da bundan nasibini alıyor. Sürgün bitince Ankara’ya gelip TBMM’de görevini sürdürüyor. Gazi meclisin kararlı bir üyesi oluyor. İstiklal Mahkemelerindeki görevleri sırasında Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet düşmanlarının yargılanmalarında bulunuyor. Bir devrimci olarak gereğini yapıp Cumhuriyet Devrimini, ülkenin bütünlüğünü savunuyor. Nafıa (Bayındırlık) bakanlığı sırasında başta Ankara olmak üzere Türkiye’nin imarı hareketinde harikalar yaratıyor. Bugün bakanlıkların kullandığı sağlam, taş yapıların hemen hepsi O’nun yapıtı. Cumhuriyet’e, ulusuna adanmış bir yaşam.
Düşmana ilk kurşunu atarak direnişi başlatan, Ortaçağa karşı Türk Devrimi’nin savunucusu olmuş yürekli bir yurtseveri hedef tahtasına oturtmanın kime, ne yararı olur ki?
Ali Çetinkaya ve Sabiha Gökçen… Türk Devrimi’nin önemli iki siması. Böylesine önemli iki Cumhuriyet değerine saldırmaktaki asıl amaç, Atatürk’ü hedef tahtasına oturtmaktır. Cumhuriyet kalelerini bir bir devirerek Atatürk kalesini yıkma çabasıdır bu. Bu değirmene su taşıyanlar, acaba ne yaptıklarının farkındalar mı?
Not: Arşivleri açmaya meraklı başbakan İngiliz Muhipler ve Kürt Teali cemiyetlerinin belgelerini heyecan ve coşkuyla okusa da bilgilensek.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.