KADININ AYDINLANMA DEVRİMİ…

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Batı’da Aydınlanma devrimi kadına insanca yaşama hakkı tanır, bunu Atatürk yapmıştı Türk kadınına bu hakları tanımıştı. Ancak bu saygınlığı Türk kadını ne kadar yaşıyor sonuçları ortada, kadın her zaman erkek hâkimiyetinden sonra geliyor. Kadının aydınlanması fikirsel özgürlüğü yaşaması engelleniyor, Türkiye’de kadının adı yok sadece resmi var.

Kadınlar dalından koparılmaya kıyılmayan bir çiçek gibidir. Yaşadığımız dünyada bu nadide çiçeği dalından koparıp atan bizler değil miyiz, onu horlayan kıran inciten hep arkada bırakan ve ona söz hakkı bile tanımayan bizler değil miyiz? Ama hayatın tüm değerlerini yüreğimizde hisseden ve sevginin sıcaklığını yaşamış olmanın her sabah bir yürek için çırpınmanın hazzını heyecanını bize veren kadın değil mi? İşte o kadının bu gün yani 8 Mart her yıl olduğu gibi bayramı ve onur gurur günü. Bu gün tüm dünyada kutlanan ulusal bir bayram kadınlar için.
Bu onuru tarihe yazdıran bir avuç kadının sonunda tüm dünyaya verdiği onur savaşı bu gün.8 Mart 1857 tarihinde New York kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi şartlarda çalışma koşullarının iyileştirilmesini istemek adına çalıştıkları tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polis işçilere saldırarak fabrikayı kilitleyerek barikatlar kurdu, bu arada içerde çıkan yangından dışarı çıkamayan 129 kişi yanarak can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılan bir toplantıda,(Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) ve Almanya Sosyal Demokrat Partisinden Clara Zetkin, ölen kadınlar anısına 8 Mart’ın ”Dünya emekçi kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirdi ve bu teklif oybirliğince kabul edildi. Daha sonra 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3.Uluslararası Kadınlar Konferansında 8 Mart kutlanması daha da etkinlik kazandı.16 Aralık 1977 tarihinde de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,8 Mart’ın ”Dünya Kadınlar Günü”olarak anılmasını kabul etti.

TÜRKİYEDE 8 MART
Türkiye’de bu gelişmelerden etkilenmiş ve ilk kez 8 Mart’ı 1921 yılında ”Emekçi Kadınlar Günü”olarak kutlamaya başlamış, daha sonra 1975 yılında Kadın yılı kongresi yapılmıştı.12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra dört yıl bu konuda bir çalışma etkinlik yapılmadı. Daha sonra ise 1984 yılından itibaren Türkiye’ her yıl çeşitli kadın örgütlerince ”Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya başlandı. Hala bazı karanlık çevreler bunun anlamsızlığını savunup kadının da bayramı olur mu diyecek kadar ileri gitmişler, ama Atatürk’ün kadına her zaman verdiği değerin önüne geçememişlerdir. İki ayrı dünyanın birleşmesinden doğan sevginin adıdır kadın, toplumda saygının adıdır kadın, bir gün dünyada toplumsal barışın ve kaynaşmanın önünde kadının olacağı günleri bu dünya ne zaman yaşayacak bilinmez, ama bana göre bu değişimin bir gün gerçekleşeceğini biliyorum diyecek kadarda inancımı kaybetmedim.

Bu gün Türkiye’de parlamentoya baktığımızda kaç kadın milletvekili var dersiniz? Dünyada seçim yapılan ve kadın parlamenterleri bulunan 173 ülke arasında Türkiye’nin yeri 168’inci sıradadır. Kadın milletvekilleri oranları açısından Mozambik, Burundi, Tanzanya, Uganda, Surinam, Etiyopya, Bolivya, Türkmenistan, Bangladeş, Kazakistan, Kongo gibi ülkelerdeki sayı bile bizden çok fazla. Kadınlara değer vermediğimiz tek alan siyaset değil elbette, çalışma hayatının çeşitli alanlarında da bunu görmek mümkün. devlet memurlarının yüzde 33.96’sı kadındır. Öğretmenlerimizin arasında kadınların sayısı yüzde 44’tür.Üniversitelerimizde bu oran 39,7’dir.Doktor sayısında kadınlarda bu oran yüzde 38,4,eczacılıkta 38,4,diş hekimleri arasında kadınların oranı ise yüzde 40,2’dir.Türkiye Mimar ve Mühendisleri odasına kayıtlı kadın sayısı yüzde 27ve Türkiye Barolar Birliği’ne kayıtlı sayıda yüzde 31,9’dur.Yargı alanında da bu sayılara yakın bir sonuç çıkmaktadır ortaya. Kadın hâkim konusunda sayı sadece yüzde 27,2’de kalmaktadır. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan oranında yüzde 4,3 olarak sınırlı kalması, kadın milletvekili sayısının da altında olması düşündürücüdür. Cumhuriyet Türkiye’sine yakışmayan bir tablo ve bir türlü değişmiyor nedense. Şimdi sisteme hakim olan her hükümet bu konuda inandırıcı çalışmalar yapmıyorlar, buda değişiyoruz diye topluma inandırıcılık mesajları verenlerin ayıbı bana göre. Türkiye’de 5 Aralık 1935’te seçme ve seçilme hakkına sahip olan Türk kadını, siyasetin içinde yer almamasına karşılık, çalışma hayatında da saygınlığına kavuşamamasının kaygılarını hala taşıyor bu ülkede.
Şeriat hukukunun mirasçıları kadını bir köle gibi görmekten mutlu olmuşlardır,1926’da çıkarılan ”Yurttaşlar yasası”bu hukuku reddederek kadınlara oy hakkını tanıdı 1934’de,ama yinede değişen bir şey olmadı, bu gün parlamentoda kadın sayısına baktığımızda her gerçek gün ışığı gibi ortada.

Kadının adı yok Türkiye’de, ama Batı’da kadın haklarını almak için savaşıyor bağırıyor ama sonunda alıyor, John Stuart Mili İngilizlerin ünlü filozof ve ekonomisti,1865’te parlamentoya seçilince bir tasarı hazırladı kadınlara oy hakkıyla beraber saygınlık adına. Sonuç ise 194 hayır ve 73 evet çıktı, ama sonrasında tüm kadınlar buna tepki gösterdiler dernekler sosyal kadın örgütleri ortak bir çalışma içinde hareket ederek İngiltere’de kadına saygının adını yazdılar. Ama bu günün Türkiye’sinde ben bu kalkınışı haykırışı bütünleşmeyi göremiyorum, Atatürk Türkiye’sine bu resim yakışmıyor, hala kadınların başlarının sıkboğaz bağlanmasını kabul edemiyorum, bu resimle tüm dünyaya verilen yansıma inanç getirisiyle bağdaşmıyor, asıl tehlikenin burada kendini gösterdiğini görmekse, çağdaş bir ülkenin kadınıyla isimlendirilmesi bu ülkeye zarar vermekten başka bir değişimi getirmeyecektir. İnançların böylesin saygın olduğu bir ülke daha yoktur sanırım dünyada, hiç kimsenin inançları nedeniyle baskıya maruz kaldığı görülmemiştir Türkiye’de. Ama değişen dünyada artık tesettür ve türbana sokulan kadınların daha aydınlık bir dünyada olmayı istediklerini biliyorum, ama onları bu karanlıklara sokanları tarih bir gün yargılayacak ama bizler görmeyeceğiz bunu. İşte düne kadar reform ve değişim isteyen İran kadının öne çıktığı haklı direnişin kalıntıları ortada.

Kadın şiddet görüyor, kadın hakaret görüyor,itiliyor,kakılıyor ve sen her zaman arkamda kal deniliyor.Bu gün tüm dünyada 400 milyon kadın demografik olarak kayıp. Fuhuş’a zorlanan kadın sayısı yılda 5 milyon artıyor. Küresel olarak kırk ile kırk beş yaş arası kadın kanser. Araştırmalara göre kadına karşı şiddet her yıl artmakta,1994 yılında Ruanda soykırımda 250 bin ile 500 bin kadına tecavüz edildiğinde dünya sesini çıkarmadı. Bu gün dünyada her üç kadından birinin (tecavüz, kötü davranış, fuhuşça sürüklenme, dayak, kölelik, şiddet zoruyla korkutularak toplumdan uzaklaştırılma)gibi insanlık dışı baskılara maruz kaldıklarını unutmamalıyız. Fransa dünyada insan haklarının saygın bir biçimde toplumla paylaşılmasını ve dünyaya MODERNİZMİ hediye eden bir ülke, ama kendi ülkesinin tarihinde adı altın harflerle yazılmış kadın savaşçı Jean Darc’ı ülkeyi o dönemde yöneten Fransa’ya özgürlüklerin gelmesine karşı çıkanlar tarafından diri diri yakılmasının izlerini hala silemedi. Buna karşılık dünyada kadının tek saygı gördüğü ülke sanırım Norveç. Arni Hole ve Ansgar Gabrielsen Norveç’te bütün şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin kadın olmasını istediler, bu gün ülkeye yüzde 80 kadın yönetimi hâkim ve bakanlar kurulunun yarısı kadın. Ama bu gün Türkiye’de siyasetin ve her türlü değişimin çalışmanın dışında bırakılan bir kadın modeli var.

Oysa çağdaş toplumlarda değişimin uluslararası saygınlığın aydınlanma modelinin yansımalarında kadın öne çıkıyor ve bu gün dünya kadını 8 Mart’ta Aydınlanma ışığını yakarken, Türkiye’de kadın karanlığa çekilmek isteniyor, bunu yaşamamak için mücadele ediyor ama dayanmaya gücü yok yani söz hakkı yok konuşamıyor içine girdiği karanlığın sonrasında ışığı ne zaman görecek bunu da bilmiyor.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.