HANGİ TÜRKİYE?

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Son yazdığım makalem yine yazdıklarımı anlamaktan mahrum bazı kesimlerin tepkisini çekince, kendi kendime dedim bu hafta politik bir yazı kaleme almayacağım. Bu hafta sonu Bayern Münih’in sürekli kamp yaptığı evimin çok yakınındaki otele kapanmaya karar verdim. Takım bu hafta deplasmanda olduğu için otel sakin olur diye düşündüm. Evimize yaklaşık üç kilometre uzaklıktaki bu otele her gelişimizde, resepsiyon memurunun ”umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir” sözüyle gülmek te bizi her seferinde mutlu eder. Dedim ki masaj, sauna, havuz ve buhar banyosu kafayı dinlerim.

Tüm bu güzellikleri yaşamış ve kafanı dinlendirmiş olarak yukarıya odama çıktım. Bornozumla masanın başına oturdum, notebookumu açtım… Sözde hem portakal suyumu yudumlayacağım hem de biraz yaşam felsefesi, hayatın güzelliği falan bir şeyler yazacağım. Yok, olmuyor, huylu huyundan vazgeçmiyor. Zaten yaşam tarzımda buna izin vermiyor, ister istemez bir şekilde politikanın içindeyim. Kusura bakmayın size bu sefer de yaşam felsefesi falan yok, acı ve yine benim herhangi bir kesime uyarlanamayan uçuk politik gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Salı akşamı Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın bulunduğu bir yemekteydim. Egemen bey ”Avrupa’nın kurtuluşu Türkiye’dedir” diyor. Onun anlattığı Türkiye’yi ben şimdiye dek kimseden duymadım, acaba bu onun Türkiye’si bu Dünya’da değil de başka bir Dünya’da mı? O Avrupa’da konuşurken hep Türkiye’ye yönelik seçim konuşması yapıyor gibi geliyor bana, çünkü onu dinleyen Avrupalıları sadece kibarlıktan gülmemek için dudaklarını ısırdıklarını gözlemliyorum. Gerçekten de onun anlattığı Türkiye ile real Türkiye aynı olsaydı AB ülkeleri bu ülkenin önünde sıraya girip, kendilerine katılmaları için yalvarırlardı.

Perşembe günü de eski Belediye Sarayı’nda belediye başkanı ve sosyal demokratların Bavyera eyaletindeki Başbakan adayı Christian Ude’yi izledim. Ude, yetmişli yıllarda turist olarak geldiği Doğu Anadolu’daki anılarını yazdığı kitabından pasajlar okudu. Bir başbakan adayı Ude’nin doğudaki bir köyde tuvalet ihtiyacını giderişini bile ayrıntılı olarak anlatışındaki mütevaziliği, kendiyle alay edebilmesi, yalınlığı bana politikanın ne kadar güzel ve halka yakın olabileceğini gösterdi.

Cuma günü de araştırmacı gazeteci, televizyoncu Can Dündar’ın konferansını izledim. Münih Türk Halk Derneği’nin düzenlediği ”Türkiye’de medya” adlı konferansta, derneğin daha önceki konferanslarında izlediğim Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Muharrem Aksoy gibi isimlerin suikastlerle aramızdan ayrılması söz konusu edilince içim ürperdi ve sadece ”Allah Can Dündar’ı korusun” diyebildim. Dündar’ın bize anlattığı Türkiye ile Bağış’ın anlattığı Türkiye arasında İsviçre ile Uganda kadar fark vardı. Bağış, sadece 7 gazetecinin tutuklu olduğunu söylerken, Dündar bize medya üzerindeki baskının 12 Eylül sonrası baskıdan daha da ağır olduğunu örneklerle anlattı. İçimiz ürperdi, ülkemde durum sandığımızdan da vahim miydi?

Politik yazıya başlamışken bir de şu Fransız olayına kısaca değinmek istiyorum. Bu işlerin protestosu külüstür Renault marka aracımızı balyoz ile parçalamakla olmaz. Bu yasanın geleceği çoktan belliydi ve yine ünlü özelliğimiz ”yumurta ağzına gelince” huyumuza sadık kalarak ortalığı velveleye veriyoruz. İsviçre bu yasayı 2005’de yürürlüğe koymuş ve Doğu Perinçek ve Yusuf Hallaçoğlu bu yasaya aykırı davranmaktan mahkûm olmuştu. O zamanlarda protestolar vardı, unutuldu gitti… Yıllardan beri Dünya parlamentolarında son dakika çalımlarıyla bu işi savsaklamayı bir şekilde başarıyoruz, ama sorunun çözümü konusunda pek kafa yormuyoruz. Diyeceğim şu, 24 Nisan 2015’e kadar bu sorunu herhangi bir şekilde çözmezsek, Azerbaycan hariç tüm Dünya ülkeleri bu iddiayı soykırımı olarak kabul edecek ve Ermenilere de tazminatı çatır çatır ödetecekler… Lütfen bu tarihi kafanızın bir yerine not edin.

1915 olaylarının 100. yıldönümü olan bu tarih belki Ermenilerin tüm Avrupa’ya soykırımı resmen kabul ettirdikleri tarih olabilir. Ermeni yetkililer geçtiğimiz yıl ”Ermeni Soykırımının 100. Yıl Etkinlikleri Uluslararası Teşkilat Komisyonu” kurdular.

2015 yılına kadar planlanan propaganda ve bilimsel çalışma faaliyetlerinin bir aşaması olan Fransız Parlamentosu’nun inkâr yasasını kabul etmesi operasyonu başarıyla tamamlandı sayılır.

Hadi gel şimdi hayat her şeye rağmen yaşamaya eğer felsefesi yap…

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.