GÜVEN MESELESİ…

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çok kısa tanımış olduğunuz birine ufak bir miktarda borç para verirmiydiniz? Ya da tanımadığınız biri tarafından size yol tarifi sorulduğunda, hiç çekingesiz cevap verirmiydiniz? Her iki soruya da cevabınız evet ise, o zaman siz de genelde insanlara güvenen bir yapıya sahipsiniz. Güven duygusunun önemi sadece kişisel gelişim bağlamında değil, sosyal ve ekonomi bilimcilerine göre güvensizlik duygusu yaygınlaştıkça toplumun gelişmesi ve refahı da olumsuz yönde etkilenmektedir.

Pekala güven veya güvensizlik nedir?
Güvensizlik, genelde kişinin başkalarıyla olan ilişkilerinde belirsizliklerden kaynaklanan korunmasızlık ve yetersizlik duygusunu pekiştiren bir kavramdır. Güven, insan ilişkilerinde en temel olan bir duygudur ve bu duygunun oluşumu da doğumdan itibaren başlar. İleriki yıllarda da bebeklik sürecinde edinmiş olduğumuz güven veya güvensizlik duygularının hakimiyeti ölçüsünde insanları severiz, saygı duyarız veya uzak dururuz. Güvendiğimiz insanlara en gizli sırlarımızı bile açabilir, her türlü işbirliğine açık oluruz. Güven, yemek içmek gibi hayati önem taşıyan ve gereksinim duyduğumuz temel bir duygudur. Gerek kişisel gerekse toplum gelişimi açısından önemli bir duygu olmasına rağmen, o duyguyu sağlıklı bir şekilde yaşamakda maalesef hep sorunlar yaşıyoruz.

Güven veya güvensizlik konusunda Alman ve İngiliz bilim adamlarının yapmış olduğu ve sonuçlarının 2011 yılında American Sociological Review dergisinde yayınlanan bir araştırma ile ilk defa kültürlerarası değerler de göze alınarak değişik milletler arasında genel güven unsuru ölçülmüştür (1). Araştırmanın sonuçlarına göre güven unsurunun en belirgin olan ülkelerin başında İsveç, İsviçre ve Norveç gibi batılı ülkeler gelmektedir. Buna karşılık en insanlar arasında en düşük güven ise Türkiye, Ruanda ve Trinidad & Tobago gibi ülkelerde görülmüştür. Hatta bir ülke içinde bile bu yönde farklılıkların olduğu saptanmıştır. Örneğin Batı Almanlar Doğu Almanlar’a göre çok daha az güven duygusuna sahip oldukları gözlemlenmiştir. Genel olarak söyleyecek olursak eğer, zengin ve batı ülkelerinde insanlar birbirlerine çok daha fazla güvenmekteler. Bu ve benzeri araştırmalarda (1,2) toplumun refah durumu ile genel güven arasında oldukça güçlü istatiksel bir bağlantının olduğu da saptanmıştır.

Daha önceki araştırmalarda güven unsuru ölçümünde genel olarak „başka insanlara güvenirmisiniz?” diye sorulurdu. Fakat bu „diğer insanlar” tanımı soyut kalmaktaydı. İlk defa bu terim somutlaştırılarak insanlara örneğin aile fertlerine, arkadaşlara, farklı dinden ve kültürden insanlara güvenirmisiniz diye sorulmuştur. Bu şekilde kişinin güven çapı, yani kişinin çevresi genişledikçe güven unsurunun değişimi de ölçülebilmiştir. Örneğin güven çapı dar olan insanlar aile fertlerine ve arkadaşlarına çok daha fazla güvenirken farklı din ve kültüre mensup olan insanlara olan güvenin çok daha az olduğu saptanmıştır.

Araştırmayı yöneten Professor Dr. Christian Welzel’e göre „güven çapı” belirlenmesi araştırmanın ana unsurlarından birisidir. Elde edilen verilere göre insanlardaki „güven çapı” ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Örneğin Asyalıların, özellikle de Güney Koreliler, Taylandlılar ce Çinlilerin güven çapı oldukça dar olduğu gözlemlenmiştir. Onların güveni sadece aile ve arkadaş çevreleriyle kısıtlıdır. Bu sonuçlara göre Asya ülkelerinde, sanılanın tam aksine genel güven unsuru çok az gelişmiştir. Buna karşılık batılı ülkelerde insanların güven çapı çok daha geniş, yani genel güven unsuru çok daha belirgindir. Toparlayacak olursak eğer, aile bağları güçlü olan, yani güven çapı dar olan topluluklarda genel güven unsurunun oldukça düşük olduğu gözlemlenmiştir (2).

Genel güven ve toplumsal gelişme
Sözü geçen araştırmalardaki (1, 2) sonuçlara göre toplumsal refahın gelişimi ile o toplumdaki kişilerin güven çapı arasında güçlü istatiksel bir bağ vardır. Kısaca, aile bağları güçlü olan ve bu nedenle güven çapı dar olan milletlerde yapılan toplumsal gönüllü çalışmaların oranı da oldukça düşüktür. Fertlerinin güven çapı geniş olan milletlerde ise insanlar daha çok oranda gönüllük çerçevesinde çalışmalar yapmaktalar, daha hoşgörülü ve daha çok demokratik prensipleri desteklemektedirler.

Cüneyt Ülsever’in 2008 yılında Hürriyet’de yazdığı köşe yayısındaki verilere göre Türk insanı gönüllü çalışmalar açısından 55 ülke arasında maalesef sonuncu sırada kalıyor (3). ABD’de insanların yaklaşık üçte ikisi (%69), İsveç’lilerin %56’sı, Hollanda’lıların %50’si gönüllü çalışmalara katılıyormuş. Görüldüğü gibi gelişmiş ülkelerde durum oldukça iyi iken, gelişmekte olan ülkeler arasında bile Türkiye çok gerilerde olduğu görülmektedir; Bosnalılar (21%), Kırgızlar (16%), Ukraynalılar (13%), Türkler sadece 2%. Aşağı yukarı aynı sonuca milletlerarası güven unsurunu ve gönüllü çalışma arasındaki bağı ölçen bir başka araştırmada da ulaşılmıştır (2). Buna göre Türkiye 3 puanla en sonda yer almaktadır. Türkiye’nin hemen önünde 12 puanla Fas ve 39 puanla Rusya bulunmaktadır. Liste başında Amerika (326 puan), İsveç (323 puan) ve Hollanda (305 puan); yani en ön sıralarda yine toplumsal refahı gelişmiş ülkeler yer almaktalar. Her iki araştırma da göstermektedir ki, gönüllülük esası insanlar arasındaki güven duygusuna bağlıdır; her ikisi de bir ülkenin veya toplumun gelişmesi ve refahı için önemli olan unsurlardır.

Biz Türkler maalesef genel güven duygumuz düşük olduğu için gönüllü çalışmayı tercih etmiyoruz. Buna karşılık birçok insanımız gönüllü çalışmayı hala daha maddi yardım, yiyecek ve giyecek yardımı yapmak, zekat vermek olarak görmektedir. Elbette bunlar da olması gerekiyor, fakat asıl gönüllülük, sadaka vermek değil, kişilerin yetenekleri ölçüsünde, bilgi, beceri ve deneyimlerini „karşılıksız” olarak başkalarına yani topluma aktarmayı içermektedir. Gönüllü çalışmayı engelleyen düşüncelerimizin temelindeki gerekçeler ise hep aynı: “boşuna para ve zaman kaybı”. Gönüllü çalışmayı bizler genelde “bir başkası” için yapılan çalışma olarak görüyoruz.
Oysa toplum refahının gelişmesi için hem güven unsurunun hem de gönüllü çalışmaların güçlü olması şarttır. Gönüllülük, sadece kişilere yönelik bir yardımlaşma değil, aynı zamanda toplumsal bir yardımlaşmadır ve toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesi için olmazsa olmazlardandır. Gönüllülük, sosyal ilişkilerin ve ekipsel çalışmaların gelişmesine, ilişkilerin, değer yargılarının ve ikili diyalogların artmasına, sosyal farkındalık yaratılmasında ve sosyal girişimciliğin artırılmasında ön plana çıkmaktadır. Sonuç itibarıyla güven duygusu ve gönüllülük hem kişiye hem de içinde yaşadığımız topluma değer katmaktır.

Güven unsurun gelişmesinde aile bağlarının önemi
Yukarıda da belirttiğim gibi aile bağı ile güven ve gönüllü çalışma arasında güçlü bir bağ vardır. Kişilerin güvenli veya güvensiz olması ve böylece toplumsal çalışmalara daha açık olmalarındaki temel etkenlerden birisi de aile yapısıdır. Yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi güven kişinin temel gereksinimleri arasındadır ve bu gereksinimin geliştirilmesi de aile yapısına bağlıdır (4). Kişi doğduğu andan itibaren çevresinde, örneğin annesinin sesinde, kokusunda güven arar. Örneğin ağladığında ihtiyaçları karşılanan, sevildiğini ve değer verildiğini anlayan çocuklar daha özgüvenli olurlar. Böyle bir ortamının vermiş olduğu özgüvenle birlikte çocuk da zamanla çevresiyle daha sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurmayı öğrenir ve hem kendine hem de çevresine güveni güçlü olan, toplusal ilişkilerden kaçınmayan bir birey olarak gelişir.

Bu nedenle özellikle bazı aile yapıları kişinin güven duygusunu olumsuz yönde etkilemektedir; örneğin otoriter, baskıcı, aşırı kuralcı, ilgisiz, aşırı denetleyici, aşırı korumacı ve bağımlı aile tiplerinde olduğu gibi. Güvensizlik duygusunun hakim olduğu insanlarda aşırı kırılganlık, alınganlık, kıskançlık ve aşırı şüphe duyguları da hakimdir. Bunun yanı sıra içine kapanıklık ve pasiflik gözlemlenir ve bu nedenledir ki toplumsal çalışmalardan da genellikle geri planda kalmaktadırlar. Aslında bu bir kısır döngüdür; aile yapısı nedeniyle güvensizlik duygusu baskın olan insanlar bu güvensizliklerini aile ortamına daha da sarılarak giderme çabası içinde olurlar ve böylece dışa karşı güvensizlikleri daha da artar. Sonuç itibarı ile güvensiz olan kişi kendini tamamen toplumdan soyutlama sürecine girmiş olur. Aslında bunu Almanya’da yaşayan Türk toplumu içinde de gözlemleyebiliriz. Alman toplumuna güvensizliği giderek artan bir yan toplum gelişmekte. Güvensizliğin vermiş olduğu korunma içgüdüsüyle de daha çok kendi toplumuna yönelen Türk gençleri giderek Alman toplumundan soyutlanmaktadırlar. Bu kısır döngüden kurtuluşun tek yolu çocuklarımıza doğumdan itibaren güven duygusunu belirgin bir şekilde vermeliyiz ve bu güven duygusuyla daha çok sosyal hayata, siyasete, gönüllü çalışmalara katılmalıyız.

Dr. Ali Sak

Kaynaklar:
1. How General Is Trust in “Most People”? Solving the Radius of Trust Problem American Sociological Review October 2011 76: 786-807
2. Radius of Trust: Social Capital in Relation to Familism and Institutional collectivism. http://jcc.sagepub.com/cgi/content/abstract/39/4/447
3. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10524306.asp
4. http://www.filozof.net/Turkce/psikoloji/690-psikolojide-guvensizlik-duygusu-nedir-guvensizlik-guven-ve-guvensizlik-duygusu-serap-duygulu-cocukta-guvensizlik-duygusu-hissi-tanimi.html

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.