DUISBURG-ERZİNCAN 3700 KM

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DUİSBURG-ERZİNCAN 3700 KM

Bütün hazırlıkları yaptık, arabaya her şeyi yerleştirdikten sonra benzin istasyonunda depoyu da ağzına kadar doldurdum. . Uykumu alayım diye önce ki gece gözlerimi çok kapattığım için uykusuz yola çıktım. 

Ahmet Kaya’nın CD’sini sonuna kadar açtım ve üç numaralı otobana çıktık. Almanya’da yollar tıka basa dolu ve bir türlü istediğim hıza ulaşamıyorum. Frankfurt’a kadar yollar inanılmaz doluydu. Neyse ki sonra açıldı.  Avusturya’ya vardığımızda karanlık olmuş saatte bir hayli ilerlemişti. Ablam yemekleri yine döktürmüştü. Gece de olsa afiyetle yedikten sonra bir çay, bir çay derken gece yarısı yatağa başımı koydum. 

Gözlerimi kapatıyorum.  Onlar bana inat açılıyor. Sol gözüme zaten laf geçiremiyorum. Ben kapatıyorum, o açılıyor. Çok gıcık bir şey, nerden ileri geliyor bilemiyorum. Neyse ki az birazcık tek gözle uyudum. Sabaha birkaç saat kalmıştı artık, uyanır uyanmaz kaymağın üzerine balı sürdüm, çayı da yudumlamaya. Ev halkı uyuyordu hala. Ablamı uyandırdım, “Biz gidiyoruz” dedim. Ablamın şaşkın halini unutamıyorum. Bastım gaza, Avusturya’yı iyi bildiğim için otobandaki radarlara zafer işareti yaptım. 

Macaristan’a girince kendimi artık yabancı bir ülkede hissettim. Yollar alabildiğince uzun ve güzel. Gümrükleri birer birer geçtik. Sırbistan da yol yapımı nedeniyle Belgrad ‘ta varmadan uzunca ve yavaş ilerleyen bir kuyrukta yerimizi aldık. Sabah ve Hürriyet’in tesislerinden geçerken selam çaktım. Gurbetçiler, kimi yerlerde kilimin üzerinde uzanmış, kimileri çay içiyor ve kimileri karpuz yiyiyor. Bir umudun peşinde, toplu göç veya bir yerlerden kaçıyorlarmış gibi sıla yolunda göçmen kuşları gibi önden ilerliyoruz.

Niş’i geçtikten sonra bir hayli yorulmuştuk. Yolun solunda Türk lokantası ve bayrağının olduğu parkta durduk. Araba da biraz kestirdikten sonra içeri girdik. Bozuk ve aksanlı Türkçe konuşan garsondan ilk önce çorba istedik. Sonra çaylar geldi. Ardından yola koyulduk. Bulgaristan’a girince bu kez biz Türkçe’mizi değiştirdik. Acayip gülüyoruz tabi. Sofya’nın çukurlu yollarını turladıktan sonra az biraz otoban yüzü gördük. Sonra bildik köy yolları. Yol kenarlarında peynir satışları devam ediyor. 4 buçuk Euro ‘lük karpuzu uzunca süren pazarlık neticesinde bir Euro’ya aldım. Kendimi bir an Türkiye’de hissettim. 

Az gittik, uz gittik dere tepe düz gittik. Sayısızca köprü, tepe, köy, ilçe, kent geçtik ve yüreğimizdeki umutla 2400 km sonra Kapıkule’ye vardık. Biraz buruk ve yorgun sevinçle Türk gümrüğünden Türkiye topraklarına girdik. Yolumuz bitmedi tabi. Erzincan’a tam 1300 km daha var. Artık bize bir şey olmaz. Ülkemize geldik diye içimden mırıldanıyorum. İstanbul’a girince hiçbir ülkede görmediğimi yaşamadığımı trafikte yaşadım.  Otoban dolu ve yol değiştiren sürücüler sinyal verme yoksunu. 

Düşünüyorum da Türkiye’de sinyal vermek yasak mı diye !!
Geldiğim ve geçtiğim ülkelerde hatta Bulgaristan da bile trafik kuralları Almanya’daki gibi uygulanıyor. Türkiye’de bir gariplik var. 
Neyse ki İstanbul’da Erzurumlu Kıranoğlu ailesinin evine ulaştık. Tanıdığım için çok mutlu oldum. Yaşları 60-65 arasında olan çiftin benden üç yaş küçük oğlu kırk yıllık arkadaşım gibiydi. Babasıyla olan diyalogu ve esprili sohbeti görülmeye değerdi. Çok candan ve misafirperver dostlarımızdan sabahleyin vedalaşıyoruz. 

Otoban mükemmel adeta Almanya’nın otobanını aratmıyor. Dere yolu olarak adlandırılan Karadeniz bölgesinden birçok Anadolu kendini geçtik. Sivas Suşehri’ne yakın yol yapımı var ve yollar gelişli gidişli yapılıyor. Adeta dağ yolu gibi, üstelik karanlık ve çakıl.  Hız yapmak mümkün değil. Yorgun ve bitkin bir şekilde Erzincan’a girdik. Daha sonra bizim köyün yolunu tuttuk ve Mollaköy’e girdiğimde bütün yorgunluk sona ermişti. 

Yaşı seksene varan halam hala güzelliğini koruyordu, bir döneme nam vurmuş dayımla hatıra resmi çekmekten ise sevinç duydum. Köyün tepesine çıkıp şarap içme ve çayırında futbol oynama hayalimi yoğun sıcaklık ve silah arkadaşlarımın olmaması nedeniyle başka bahara erteledim. Tavlada yine rakip tanımadım. Balıklı havuzdan akan kerametli suyundan içerken Caminin molası Şahamettin dedeyi yad ettim. Kahvede bir araya geldiğim dostlarla uzunca sohbetler ettik. Bizim gençlik takımının bitmeyen maceralarını gülerek paylaştık. 

Ah Erzincan ah, büyüdüğüm çocukluğum ve gençliğimin kısa bir dönemin geçtiği Erzincan. Erzincan’da olunca haliyle anılarım aklıma geliyor. Arkadaşlarım ve okul yıllarım. Acı olan; son gittiğimde vedalaştığım yakınlarımdan birçoğunu bir daha görememekti. En çok içimi yakanda da büyüdüğüm evin önünden geçince içimin tir tir titremesi ve hüzünlenmem idi. 8-10 yaşlarındaydım ve bahçede oturuyorduk. Hiç tanımadığım ikisi bayan üç kişi bize doğru yaklaştılar. Evimize bakıyorlardı. Sonra bayanların birden ağladığına şahit oldum ve çok şaşırdım. Hiç tanımadığım bu insanlar neden ağlıyorlar diye bakakalmıştım. Hüngür hüngür ağlayan iki bayanın bizim evin eski sahipleri olduğunu öğrenmiştim. Gittiklerinde bir anlam verememiştim. Yıllar sonra oradan taşınınca babam bizi dinlemeden evimizi satmıştı. Bizim evin önünden geçince dayanamadım. Bahçeye girdim; dut, elma ağacına yaklaştım, dallarında sallandığım kayısı ağacına dokundum uzunca. Bir dosta dokunmuş gibi oldum.  Anamın tandurluğu yıkılmıştı. Evler viran olmuş ve bakımsızdı. Bütün bahçeyi ot kaplamış. Babamın dama çıkmak için yaptığı merdivenin çivileri çıkmış sallanıyordu. Güvercin beslediğim ahırın bir tarafı da çökmüş. Kimse görmeden ayağı sallanan merdivenden evin üstüne çıktım. Hafif karanlık çökmüştü. Bir bağlaç kurdum ve oturdum damın üstüne. Caddeden geçenleri görüyorum ama onlar beni fark edemiyorlar. Bir sigara yaktım. Annem, babam, kardeşlerim aklıma geldi. O sıcacık mutlu ailenin anıları film şeridi gibi gözlerimin önüne geldi. Birer birer canlandı. “Biliyorum geri gelmeyecek ama keşke o yılları bir daha yaşama şansım olsaydı” diyorum. Yıllar önce hiçbir anlam veremediğim bizim evin eski sahiplerinin ağlamaklı durumunu hatırladım. 

Onların neden gözyaşı döktüğünü o vakit ah çekerek ve gözlerimden yuvarlanan yaşlarla anladım.  Bu gelişin bir de gidişi var. Yol uzun; Erzincan-Duisburg 3700 km…

Metin ES

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.