CUMA NAMAZINA DAİR (V)

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

4. Cami

Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde cuma namazı kılınıp kılınamayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bütün mezhepler bir şehirde kılınan cuma namazının mümkün olduğunca bir tek camide kılınması gerektiği üzerinde durmuşlardır. Cuma, toplanma, bir araya gelme gibi anlamlar içerdiğinden, bir cami şartı esasen toplanma, bir araya gelme ve bu suretle birlik ve bütünlük oluşturma esprisiyle ilgilidir. Bu espriyi her zaman canlı tutmak gerekmekle birlikte, günümüzde çok büyük sayılarda insanların yaşadığı şehirler göz önüne alındığında, cuma namazını bir veya birkaç yerde kılmayı söz konusu etmek, şartları açısından, mümkün ve anlamlı değildir.

Bir tek cami konusunda mezheplerin görüşleri genel hatlarıyla şöyledir

Hanefiler’e göre,
– Ebû Hanîfe’ye göre, bir şehirde yalnız bir yerde cuma namazı kılınabilir.
– İmam Muhammed’e göre, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir.
– Ebû Yûsuf’a göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde büyük ise bir şehirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar söz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.

Şâfiîler’e göre,
bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça sadece bir camide cuma namazı kılınır; böyle bir sebep yokken, birden fazla camide cuma namazı kılınsa, sadece namaza ilk başlayanların cuma namazları sahih olur, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin sonradan öğle namazı kılmaları gerekir.(1)
– Mâlikîler’deki tercih edilen görüşe göre de, Şâfiî mezhebinde olduğu gibi, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Böyle bir sebep olmadığı halde bir beldede birden fazla camide cuma namazı kılınsa sadece o beldedeki en eski camide kılanların cuma namazları sahih olur.

– Hanbelîler’e göre de, zorlayıcı sebepler yoksa, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Bir cami yeterli olduğu halde iki camide, iki cami yeterli olduğu halde üçüncü camide cuma namazı kılınamaz.

İhtiyaç bulunmadığı halde, birden fazla yerde cuma namazı kılınsa, sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazı sahih olur; bu durumda, cuma namazını önce veya sonra kılmak önemli değildir.

Biz deriz ki, üç kişinin hazır bulunduğu her camide kılınan namaz, namazdır. İsterse bir şehirde 1000 ayrı yerde kılınsın fark etmez.

5. İzin

Hanefîler, cuma namazını devlet başkanı veya temsilcisinin ya da bunlar tarafından yetkili kılınan bir kişinin kıldırması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.(2)

Şafii ve Malikiler de böyle bir şart yoktur.

Hanbeliler, zorunlu olmadığı halde birden fazla yerde cuma namazı kılınması durumunda sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazının sahih olacağı görüşündedirler.

Biz deriz ki, Allah’ın Cuma namazı kılınması konusundaki buyruğunun içinde Devlet Başkanı ile ilgili bir ima bile yokken , işin içine böyle bir ibareyi sokmak tamamen siyasi bir endişeden kaynaklanmaktadır. Amaç müslüman halkı kontrol altında tutmaktır.

Cuma namazı kılmak için, kamu otoritesinden ayrıca bir izin gerekmez. Böyle bir izin müslümanları kontrol altına almak anlamına geleceğinden cumanın ruhuna aykırıdır. İnsan haklarına da aykırıdır.

6. Hutbe

Cuma namazının sıhhat şartlarından birisinin de hutbe olduğu hususunda fakihler görüş birliği içindedirler. Ancak diğer şartlarda olduğu gibi cuma namazının sıhhat şartlarından olan hutbenin rükünleri ve geçerlilik şartları konusunda da, mezhepler arasında yine görüş farklılıkları vardır.

Bu konuda sadece Hanefîler’in görüşlerini vermek meseleyi anlamak için yeterli olacaktır. Cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir, hutbenin:

1. Vakit içinde okunması,
2. Namazdan önce olması,(3)
3. Hutbe niyetiyle okunması,
4. Cemaatin huzurunda okunması,(4)
5. Arasının, namaz, yiyip içmek gibi namaz ve hutbe ile bağdaşmayan bir şeyle kesilip ayrılmaması gerekir.

Biz deriz ki, hutbe Cuma namazının bir parçasıdır. Dört rekatlı bir namazın(öğle namazı) yerine kılınan Cuma namazının iki rekatı farz, iki rekatı da hutbedir. Konuya böyle yaklaşmak lazımdır. Bundan dolayıdır ki, Hutbe okunurken;
– konuşulmamalı,
– sağa sola bakınılmamalı,
– selâm verilip alınmamalı,
– hutbe okunurfken namaz kılınmamalı,
– soru sorulmamalıdır,
– huşu ile dinlenilmelidir.

Yorum:
1- Cuma namazı, Hulefâ-yi Râşidîn döneminden hemen sonra siyasî bir içerik kazanmaya başlamıştır. Bazı yörelerde ve dönemlerde, hutbelerde Ali’ye, bazı dönemlerde veya yerlerde de Muâviye’ye lânet okunduğu görülmüş ve böylece hutbe bir anlamda, siyasîleştirilmiştir.
2- Sonraki zamanlarda ise hutbenin biri adına okunması, onun isyan bayrağını çektiği ve siyasî bağımsızlığını ilân ettiği anlamına gelmeye başlamış, dolayısıyla hutbe ve cuma namazı âdeta siyasî bir sembol olmuştur.
3- Tarih kitaplarında, adına hutbe okutmak veya adına hutbe okunmak şeklinde yer alan ifadeler de cuma namazının zaman içerisinde siyasal bir içerik kazandığını göstermektedir. Özellikle Abbâsîler’den itibaren resmî veya yarı resmî mezhep durumunda olan Hanefî mezhebinin âlimleri ister istemez bu siyasî konjonktürden etkilenmişler ve cuma namazı için daha önce bulunmayan birtakım şartlar ileri sürmek durumunda kalmışlardır.

Biz deriz ki, bugün de hutbeler aynı amaçları gerçekleştirmek için okunmaktadır, okutulmaktadır. Hangi cemaat, hangi otorite okutursa okutsun amaç aynıdır. Amaç, cuma toplantılarında yapılan konuşmaları(vaaz ve hutbeyi) kontrol altında tutmaktır. Şehir şartı, cemaat şartı, erkek olma şartı, cami şartı, izin şartı, zuhr-i âhir şartı gibi şartlar tamamen sözkonusu amaca uygun olan şartlardır…

Sonuç:

Fıkıh kitaplarımızda , Her ne kadar;
-Cum’a kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde olması
-Devlet başkanı tarafından cumaya izin verilmiş olması
-Bir şehirde yalnız bir camide cumanın kılınması gibi, şartlar ileri sürülmüşsede, bu şartların Cuma namazının sıhhatiyle uzaktan-yakından ilgisi yoktur. Bu şartlar iyi veya kötü niyetli yöneticilerin zorlamasıyla tarihin bir bölümünde siyasi rant elde etmek için, idari bir karar olarak ileri sürülmüş olabilir. Fakat, kesinlikle dini bir emir değildir, olamazda. Dolayısıyla, mezheblerin yukarda açıkladığımız görüşleri, din adına müslümanları asla bağlamaz.

1. Yukardaki hadisi esas alarak Hanefiler, zâlimde olsa devlet başkanının izni olmadan Cuma kılınamaz demektedirler. Bu kabulleriyle zalim devlet başkanının meşruluğunu tescillemiş olmaktadırlar. Ne gariptir ki, Cuma namazı kılmak için, olmayan bir şart, varmış gibi ileri sürülüyor ve sonra bu şart namazın olmazsa olmazı haline getiriliyor ve fıkıh kitaplarının içerisine bir şekilde monte ediliyor.

2. Günümüzün müslümanları da bu mesnetsiz fetvaları dinin kendisi sayarak bu gibi şarlatanlıklara omuz veriyor.

3. Kimi müslümanlar, bu durumda Cuma farz değildir diyerek Cuma namazını terkediyor, kimileri evlerde Cuma namazı kılıyor, kimileri de Cuma namazının kabul olmayabileceği endişesine kapılarak, ilave olarak zuhr-i âhir uydurma namazını kılıyor.

4. Allah’ın hiç bir şart koşmadan ‘’farz” dır, kılınması gerekir dediği Cuma namazı ibadetini, görüldüğü gib mezhepler çeşitli düşüncelerle Cuma namazı olmaktan çıkarmışlar ve siyasetçilerin dini siyasallaştırmalarına zemin hazırlamışlardır/ çanak tutmuşlardır..

5. Zaruret olursa o zaman devlet başkanının iznine gerek yoktur gibi bir bahane ile, ‘’yetki kullanımına” soyunmak Allah’ın hoşuna gitmeyecektir. Onun birileriyle yetki paylaşımına ihtiyaç duymadığı herkesin malumudur.

6. Cuma namazının sahih olmasının devlet temsilcisinin iznine bağlanmış olması, Kur’an’a rağmendir. Bu görüşlerin temelinde yatan acı gerçek Müslümanları kontrol altında tutabilmektir. Kur’an raflara kaldırılınca; mezhepler din haline getirilmiş ve maalesef ortaya bu garip ucubeler çıkmıştır. Ne yazık ki bu görüşler, hâlâ din buyrukları olarak, İslâm adına, müslümanlara servis yapılmaya devam edilmektedir.

Bitirirken, sözü yine sözün Sahibine bırakalım: “Yarabbî, içimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizleri helak mı edeceksin.?” (Araf 155)

BİTTİ…

Rüştü Kam

(1) Ancak, şehrin çok büyük olması sebebiyle, cuma namazı için herkesin bir yere toplanması çok zor olursa veya güvenlik, sağlık vb. konularda ciddi endişeler bulunması sebebiyle bir yerde toplanılmasında sakınca varsa, ihtiyaç durumuna göre, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Bu tür sebeplerden dolayı, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınırsa, buralarda cuma namazı kılanların ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.
(2) Cuma namazı kılmak için devlet başkanının izninin aranması şartı eski siyasî içeriğini kaybetmiş olduğu için, günümüzde bu şartı aramaya gerek kalmamıştır. Öte yandan, bu şartın hâlâ geçerliliğini koruduğu düşünülse bile, bir ülkede camilerin yapılmasına izin verilmesi, imamların maaşlarının devlet tarafından ödenmesi ve bu işler için kamusal bir örgütlenmenin mevcut olması, cuma namazının kılınması için de izin sayılır ve şart yerine gelmiş olur.
Sonraki Hanefî fıkıhçılar, devlet başkanının veya izninin bulunmaması durumunda bir cemaat teşkil edebilen müslümanların, aralarından birine cuma imamlığı selâhiyeti vererek bu namazı kılabileceklerine fetva vermişlerdir.
Cuma kılınan yerin herkese açık olması anlamında genel izin de (izn-i âm), bazı kitaplarda ayrı bir şart olarak değerlendirilmekle birlikte, bir anlamda devlet başkanının izni kapsamında yer alır.
(3) Peygamberimiz namazdan sonra okurdu. Bu durumda onun okuduğu hutbeler sahih olmamış oluyor.
(4) Bu son şartın yerine gelmiş olması için, kendisiyle cuma sahih olan en az bir kişinin bulunması gerekir. Her ne kadar Hanefî mezhebinde hutbenin sıhhati için cemaatin şart olmadığına dair bir görüş mevcut ise de, mezhepte daha doğru kabul edilen görüş, bir kişi bile olsa cemaatin huzurunda okunmasının gerektiği şeklindedir ve bunun kendisiyle cuma namazı sahih olabilecek bir kişi olması da şarttır. Ancak, hutbenin sıhhati için cemaatin işitmesi şart olmayıp sadece hazır bulunması yeterlidir.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.