ÇOK SESLİ OLMALI!..

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ÇOK SESLİ OLMALI!..

 
Bence, meclis çok sesli olmalı!.. Çünkü çok seslilik haklara ve halklara özgürlük ve de demokrasi demektir. Tek seslilik tek temsildir. Hele de ben ve biz deniliyorsa, geri kalanların talepleri, beklentileri önemsenmiyor, yoksanıyor, öteleniyorsa bu düpedüz diktatörlüktür de aynı zamanda!..
 
Bu ülkede her ırktan, her inançtan, her düşünceden insan olduğuna göre, onların pek çoğunu yoksayarak, önemsemeyerek, isteklerine kulak tıkayarak, yaşamlarını zorlaştırıp hatta işkenceye dönüştürerek olmamalı iktidarların uygulamaları.
 
Bence, mevcut partilerden barajı aşamayanların da ki baraj da olmamalı, kaldırılmalı aslında, hiç değilse en az bir vekille mecliste var olmaları gerekir. Azınlık ses cılızdır, duyulmaz, kaybolur onca yüksek ses içerisinde ama varsın olsun. Tek bir kişinin varlığı, tek bir ses, tek bir ışık bile bazen çok şey ifade eder, yol açar, yol olur. Bazen minik bir kartopu devasa çığlara sebep olur malumunuz. Hem de moral olur, diğerlerinin de kendilerini iyi hissetmelerine sebep olur, ben de varım orada, ben de adamsanıyorum, beni temsil eden, sesimi dillendiren vekilim olacak o mecliste vb pek çok olumlu düşünce çağrıştırır.
 
Aksi takdirde, vatandaşın sadece bir kısmı temsil edilip onların düşünce ve arzuları dile getirilip gerçekleştirilerek, diğerlerini hiç umursamamak, yoklarmış gibi hareket etmek, üstelik onları da, kendi düşünce, görüş, inanç ve yaşam biçimlerini benimseyip kabullenmeye zorlamak, en azından onlardan da alınan vergiler açısından da haksızlık olur. Öyle ya, onlar da pek çok alanda hizmet etsin bu ülkeye, onlar da vergi versin ama onları yok var say, seslerine kulak tıka, beklentilerini yanıtlama, hatta ötele onları, her vesile tü kaka ilan et!.. Olmaz öyle şey, olmamalı daha doğrusu. Sağduyuya ters, insana, Cumhuriyetin ruhuna ters bence.
 
Tabii ki bu var oluşlar, saygı çerçevesinde olmalı, birbirlerinin görüşlerine, ırklarına, inançlarına, amaçlarına saygı duymasalar da, saygılı davranmak, saygıyla yaklaşmak ve düşüncelerini saygıyla ifade etmek kaydıyla!..
 
Çok seslilikten yana olmakla, herkesin düşüncesini ifade edebilme özgürlüğü olmasından yana olmakla beraber, işin içine saygısızlık girdiğinde, art niyet ve gizli düşmanlık, vatan hainliği girdiğinde, o engin hoşgörüm devre dışı kalıyor ve asla hoşgörülü olamıyorum!..
 
Hatta onların riyakârlıkla, suretleriyle siretlerinin eşitsizliğiyle, söylemiyle, eyleminin eşitsizliğiyle mecliste oluşları kanıma dokunuyor, hazmedemiyorum, kabullenemiyorum…
 
Bazılarından da midem bulanıyor hatta…
 
Aday olduğu partiye oy vermeyenleri vatan haini ilan eden, kâfir ilan eden, cehennemlik hükmü veren, seçilince de henüz mazbatasını bile almamış olmasına rağmen, siyasi başarısını(!), Erdoğan’a boca ettiği yağlara borçlu olan, esnafı ve diğer siyasileri küçümseyen, aşağılayan, ne oldum delisi Uğur Işılak gibi…
 
22 Nisan 1999 tarihinde alınan seçim sonuçları nedeniyle Genel Başkanlıktan istifa eden, Erdoğan’la pazarlık yaparak siyasi yasaklılığını kaldıran ve ortaya çıkan kasetler sonrası çekip giden ama geri dönüp “Bunu malzeme olarak bolca kullanan “Bunlar özel değil, genel, genel” diye bağıran Erdoğan’la, yine gizli ve aşikâr görüşmeler yapan, CHP’yi bitirmiş olan Deniz Baykal gibi…
 
Belediye Başkanlığını bile becerememiş, sadece meclise girebilmek için basamak olarak kullanmış olan kişi Mustafa Akaydın gibi…
 
Bir zamanlar ekonomiyi yerle bir etmiş olduğu unutulup tekrar meclise sokulan, Amerika’nın adamı Kemal Derviş gibi…
 
           İmralı’nın güdümünde, oradakinden izinsiz adım atamayan, emrinde hareket eden, “Büstünü dikeceğiz” diyen Demirtaş gibi…
 
Azerbaycanlı Türklere, “.…yim sizi de Azerbaycan’ınızı da, Türklerin yalakası bir millet, Türklerin köpeği olmuşsunuz, izin vermeseler tuvalete bile gitmeyeceksiniz…” diyen Sırrı Süreyya Önder gibi…
 
Daha henüz mazbatasını bile almamışken, köy korucularına yönelik “Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini biz çok iyi biliyoruz” diyen Burcu Çelik Özkan gibi…
 
Çeşitli vesilelerle, pek çok kez terör örgütünün propagandasını yapan, Kürdistan bayrağının(!) renklerini taşıyan saç bandıyla geldiği mecliste ettiği yeminin ardından, Kürtçe mesaj veren Leyla Zana gibi…
 
Türkiye Meclisine daha girmeden, “Ben Kürtçe yemin edeceğim, Türkçe bilmiyorum” diyen Feleknas Uca gibi…
 
Aslında daha sayabileceğim pek çok isim var, ilk etapta aklıma gelenler bunlar, üstelik yazımı da çok uzatmak istemiyorum…
 
           Türk adından rahatsız olanlar, hatta kaldırılsın isteyenler, bayrağının direklerden indirilmesine, yerlerde tekmelenip yakılmasına sessiz kalanlar, ülkeyi karış karış satanlar, peşkeş çekenler ve de bunlara sessiz kalanlar, milleti soyup soğana çeviren, açlıktan, işsizlikten inim inim inletenler, biraz da ben ve benim avenem yesin arzusunda olanlar şimdi hangi yüzle umurlarında olmayan ya da düşmanı oldukları Türkiye’nin Meclisine girecekler, nasıl temsil edecekler bizleri?!
 
  Bu ülkeyi ve bayrağını kabul etmeyenler nasıl sahip çıkacaklar ülke ve bayrağına ya da çıkacaklar mı ellerinde başka bayrak, yüreklerinde başka bir ülke sevdasının hayaliyle?  Üstelik düşman oldukları ülkenin insanından kesilen vergiler sayesinde aldıkları maaşları nasıl harcayacaklar utanmaksızın, nasıl geçecek o lokmalar boğazlarından? Sözlerini tutmamış olmakla nasıl utanmayacaklar ve bir sonraki seçimde, ne yüzle çıkacaklar seçmenin karşısına?!
 
Seçmeni küçümseyen, aşağılayan, hakaret edenler de öyle!..
 
Ülkeyi ve insanını değil de, sadece kendini düşünerek, kendi çıkarı için o koltuklara talip olanlar da öyle!..
 
Ne ve nasıl hizmet edecekler ülkeye ve bize, ne denli önemseyecekler, ne denli çabalayacaklar bizim menfaatimize, yaralarımıza nasıl merhem olacaklar, nasıl çare bulacaklar sorunlarımıza?!
 
Şu kadar oy alamazsam, çeker giderim diyenler, alamadıkları halde, nasıl ve hangi yüzle durmaktalar hâlâ o konumlarında?!
 
Yıllar önce yapılan pazarlıklar hâlâ akıllarda ve sonuçlarının nelere mal olduğu görülüp yaşanmaktayken yeni bir pazarlıktan nasıl utanılmaz, hatta ne yüzle çıkılır tekrar siyasi arenaya, nasıl girilir o meclise?!
 
Geçmişteki başarısızlığının utancını taşıması gerekenler, hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin meclise göz dikenler, nasıl girip de o kapıdan, o koltuklarda oturacaklar ve ne kadar inandırıcı olacaklar samimiyetlerine?!
 
Erken ve düşünmeksizin konuşarak, koalisyona kesinlikle karşıyım diyenler, şununla asla olmaz diyenler, şimdi nasıl yutup da bu sözlerini ama öyle ama böyle yavaş yavaş yeşil ışık yakıyorlar birbirlerine diye hayrete düşüyor insan doğrusu ve şaşkınlıkla izliyorum gelişmeleri!..
 
Hele de o seçim öncesi birbirlerine sarf ettikleri çirkin laflara, dinlerken onlar adına utanç duyduğumuz laflara rağmen nasıl bakacaklar birbirlerinin yüzlerine?!
 
Son söz ettiklerim nedeniyle de, erken seçimden yana olduğum düşünülmesin. Erken seçimin çözüm olmayacağını, gereksiz masraf ve emek sarfı olduğunu düşünüyorum…
 
Şimdi seçmen olarak yapabileceğimiz tek şey, akılcı ve çözümcül bir yolda buluşup birleşerek, bir an önce sağlıklı bir hükümet kurmaları ve de acil çözüm gereken sorunları yine ülke menfaati gözetilerek, akılcı, ayrımsız, kimseyi ötelemeksizin, eşit yaklaşarak çözmeleri için dua ve temenni etmek…
 
Perihan Reyhan Alkan

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.