ÇILGIN VE MÜSVEDDE

ABONE OL
18:21 - 01/10/2020 18:21
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ÇILGIN VE MÜSVEDDE

2009 yazının başında içeriği belli olmayan açılıma, “Amerikan Projesi” diyenler için Başbakan Tayyip Erdoğan; “bunu ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar” demişti. ABD’nin dış politikasının etkin isimlerinden David Phillips, 2007 Eylül ayında Türkiye’de hükümet tarafından ağırlanmış ve yaptığı görüşmeler sonucunda “PKK’nin Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi” başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Carnegie Endowment adlı kuruluşun Türkiye ve Ortadoğu uzmanı ve CIA elemanı Henry Barkey, 2008 yılı Ekim ayında “Kürdistan Üzerinden Çatışmayı Önleme” adıyla bir rapor hazırlamıştı. ABD’de kurulu Atlantik Konseyi isimli kuruluş 2009 Haziran ayında “Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” adında yine David Phillips tarafından bir rapor hazırlamıştı. Hazırlanan bu raporların içeriği belli olmayan açılımla, birebir örtüştüğü ortaya çıkınca, birilerinin de “alçak ve namussuz” olduğu ortaya çıkmıştı.

Başbakan Tayyip Erdoğan, 12 Haziran 2011 Genel Seçimi öncesinde miting meydanlarında “kim İmralı’daki bebek katiliyle görüştüğümüzü, pazarlık ettiğimizi söylüyorsa, iddia ediyorsa namerttir, alçaktır, namussuzdur, şerefesizdir, haysiyetsizdir” demişti. Daha sonra MİT ile PKK terör örgütü arasında Oslo’da yapılan görüşmeler ortaya çıkınca, yine birilerinin “namert, alçak, namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz” olduğu birkez daha ortaya çıkmıştı. Alçaklıkta, namussuzlukta, şerefsizlikte sınır tanımayanlar, PKK terör örgütüne psikolojik destek sağlayarak, bugünlere gelmişlerdir. Bu psikolojik destek sonucunda uzunca bir zamandır güneydoğu bölgemizde, ulusal bütünlüğümüze aykırı olaylar yaşanmaktadır.

Güneydoğu bölgemizde karayolları kesiliyor ve PKK terör örgütü kimlik kontrolü yapıyor, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan’a puan kazandırmak için, çocuklar PKK terör örgütü tarafından anlaşmalı olarak dağa kaldırılıyor, anayasamıza karşın belediyelerin yasadışı bir şekilde isimleri Kürtçeleştiriliyor, Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık, ulusal kahramanımızın adını mahalle, cadde ve sokaklardan kazıyacağını söylüyor, Tunceli Üniversitesi kampusu içindeki en büyük caddeye vatan haini Seyid Rıza’nın adı veriliyor. Siyasi iktidarın, PKK terör örgütüyle kol kola olduğu bu olaylara, muhalefetin sesinin çıkmaması ise çok düşündürücüdür.


Diyarbakır Lice’de karakol yapımına karşı başlatılan yol kesme eyleminde çıkan çatışmada, iki kişinin ölümü ve biri asker üç kişinin yaralanması üzerine çıkan olaylarda, yüzü kapalı bir genç, 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesinin duvarından atlayarak direkte asılı bulunan Türk bayrağını indirdi. Bayrak indirme olayının bilinçlice planlanan bir “Fidan” provokasyonu olduğu bellidir. Çünkü askeriyenin içindeki bayrağı indirmek, kolay bir iş değildir. Bu provokasyondaki hedef, Tayyip Erdoğan’a bayrak üzerinden cumhurbaşkanlığı seçiminde milliyetçi oylara talip olma fırsatı vermektir. Aynı zamanda bu provokasyon sayesinde, kimse TÜBİTAK’ın “tapeler montajdır” diyen aklama raporunu konuşmamaktadır. TÜBİTAK’ın bilimsel olduğu tartışılan raporuyla 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu aklanmaya çalışılmaktadır.


Diyarbakır’daki annelerin eylemi de bilinçlice sahneye konulmuştur. Bu zamana kadar da annelerin çocukları dağa gidiyordu. Ancak kimse “çocuğumuzu dağdan getirin” eylemi yapmıyordu. Tayyip Erdoğan, bu eylemi BDP-HDP’yi halkın gözünden düşürmek ve tabanının oylarını almak için sahneye koymuştur. Çünkü cumhurbaşkanlığı için BDP ve HDP tabanın da oylarına muhtaçtır. Bu da başka bir “Fidan” operasyonudur.
Bu arada cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde PKK terör örgütü, mümkün olduğu kadar siyasi iktidarı sıkıştırmaya, kalıcı bir ödün koparmaya çalışmaktadır. Siyasi iktidar ise, milliyetçi oylar ve bölge seçmeni arasında bir kararsızlık içinde bocalamaktadır. Çözüm süreci adı altında, devlet kurumlarının işlevsizleştirilmesi ve devlet olmanın gereklerinin yerine getirilmemesi, terör örgütünün başındaki kişiyle, devletin ilgili kurumlarının ve siyasi kanadını oluşturan milletvekillerinin görüşmesi ise, tam bir iflasın kanıtıdır.


Irak ve Suriye’de etkinlik gösteren silahlı terör örgütü ve El Kaide bağlantılı cihat yanlısı Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları Musul’da Türk Konsolosluğu’nu basarak, aralarında kadın ve çocukların da olduğu 48 görevliyi rehin aldı. IŞİD birkaç gün önce de Musul’a yakıt taşıyan 32 Türk TIR şoförünü rehin almıştı. Bugüne kadar ABD, AB ve Suudi kaynaklar tarafından maddi destekle beslenen IŞİD terör örgütüne, Adana’da silahla yakalanan TIR’larla cephane taşınıyordu. Türkiye, konsolosluk baskınından yalnızca sekiz gün önce IŞİD’i terör örgütü listesine aldı. Bu olayın da bir “Fidan” projesi olma olasılığı çok yüksektir. Konsolosluk baskını ile esir alınan Türkler, “kahraman başbakan” yaratma planının sahneye konulması içindir. IŞİD elinde tutsak olanlar, Tayyip Erdoğan’ın diplomatik girişimleri sonucu kurtarılacak ve Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması için kahraman olmasına prim sağlanacaktır. Bir çılgın ve müsveddenin Çankaya’ya çıkması uğruna, ülkemizin onuru ayaklar altına alınmaktadır.


Bu hızlı değişen olaylar zinciri sayesinde, ülkemizin gerçek ve ivedi çözüm bekleyen sorunları ötelenmektedir. Ülkemiz bir çılgın tarafından, bir müsvedde tarafından karanlık ve belirsiz bir sürece doğru ilerletilmektedir. Bunu ancak örgütlü bir mücadele durdurabilir. Artık Türkiye’de saflar belli olmuştur; ya vatan seversiniz, ya da vatan hainisiniz. Vatanseverlerin bir araya gelerek, örgütlenmesi ve mücadeleyi hep birlikte yapması ile, vatan hainlerine gereken ders verilirken, ülkemizin de aydınlık ve çağdaşlık yolunda ilerlemesi sağlanacaktır.


Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.