ÇAPULCU

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bugünlerde yalnız Türkiye’de değil dünyanın her tarafında bir sözcüğün sözlük anlamalından farklı anlam bulan bir sözcük sembol olmuş durumda.
Osmanlı tarihinde yenileşme hareketlerini karşı olan gerici, yobaz isyancıların ”şeriat isteruk” diye ayaklanarak okullu subayları öldüren, İstanbul’u talan etmelerine karşı Selanik’ten isyanı bastırmak için gelen hareket ordusuna silahla karşılık veren isyancıların topa tutulmasıyla yıkılan kışlanın adıdır Taksim Kışlası.
Bu kışladaki yobazların isyanını bastıran Harekât Ordusunun Kurmay Başkanı ise Mustafa Kemal’dir.
İşte Gezi Parkının yıkılıp, yerine Topçu Kışlası yapılmasının asıl amacı Mustafa Kemal’in yobazlara verdiği dersin rövanşını almaktı.
Taksimde yapılması istenen değişikliğe karşı Gezi Parkı’nı Koruma Derneğinin yaptığı itiraz sonucu İstanbul 6. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı başbakanca yok sayılmaktadır.
Başbakan şimdiye kadar dediğim dedik tavrına, ben ne dersem o olur inancıyla İstanbul’un sembolü Parkın yıkılacağını AVM ve Kışla yapılacağını alışılmış baskıcı tavrıyla ilan etmesiyle olan oldu.
Türk Gençliği ağaçları yıkmaya gelen dozerlere karşı çıkarak Gezi Parkına sahip çıktı.
Ama ”ben seçildim, her dediğimi yaparım” düşüncesini bakanlarına, milletvekillerine, parti müfettişi gibi, valilerine, polisine, jandarmasına, özel kuvvet askerine, yandaş olan, olmayan medyasına dayatarak
Uygulatmaya alışmış başbakana; ülkesini seven, kişilik sahibi, çevreci, özgürlükçü, Türk Gençliği ”artık yeter” diyerek bölük-pörçük tepki yerine birlikte, her kesimi kapsayacak, her kesimden sorumluluk duyan ve bu ülkeyi kuranların kendilerine teslim ettiği emanetine sahip çıktı.
Başbakan aldığı eğitimin gereği bencil yapısı, kapasitesi gereği ve çevresindeki akıl danelerinin gazıyla bu bilinçli ve onurlu gençliğe hakaret etmeye alışık olduğu şekilde gözlerini ayırarak parmağını tehditkâr savurarak haykırdı:
”Çapulcular!”
Bu hakaret kastıyla söylenmiş sözcüğe gençlik tepki duymak, öfke kusmak yerine olgunluk gösterdiler ve bu sözü omuzlarına bir apolet gibi yapıştırarak benimsediler.
Gülerek oynayarak eylemlerine devam ettiler.
Vatana sahip çıkmak, çağdaşlığı benimsemek, demokrat olmak, namussuzlardan daha cesur olmak çapulculuksa hepimiz Çapulcuyuz! Dediler.
Hükümetin polisi portakal gazı atan silahlarla düşman güçleri olarak gördüğü gençlerin gözüne sıkarken, gaz mermisi atan silahları insanlara nişan alarak ateşlemesi bardağı taşıran damla oldu.
Bir anda Türkiye’nin elliye yakın şehrinde insanlar sokaklara döküldü.
Tepkiler çığ gibi büyüdü ve başbakan her zor durumda kaldığında yaptığı gibi ülkeyi terk etti.
Ama Türkiye’de medya olanları görmezden geldi. Olayları, polis zulmünü, insanların öldürülmesini, yaralıları, gençlerin, kızların, çocukların nasıl acımasızca dövüldüğünü, yerlerde sürüklendiğini, gözaltına alınan gençlerin tekmelendiğini gösteremediler.
Eğlence programlarına, kadın-erkek çöpçatanlığına devam ettiler.
Numaracılar, dinciler, teslimiyetçiler, NTV, Habertürk, CNN TÜRK ve cümle holding medyası, çakma akiller sus-pus.
Gördüler görmezden geldiler, duydular duymazdan geldiler, bildikleri halde bilmezden geldiler.
Yüzleri kızarmadan, çocukları yaşındaki kızları en çirkin küfürleri, hakaretleri ederek, saçlarından sürükleyen, coplayan, tekmeleyen polis kılığındaki sadistleri seyrettiler.
Basın etiği, insanlık onuru çıkarlara, korkulara peşkeş çekildi.
Yarın utanmadan halka ne yazacaklar. Çocuklarının, eşlerinin yüzüne nasıl bakacaklar.
Kafasına yediği polis darbesiyle öldürülen Abdullah Cömert’e hangi bahaneyi uyduracaklar.
Dünya ve Türkiye Halkı olanları sosyal medyadan öğrenmeye çalıştı.
Show TV’yi ihalesiz hükümetin rüşveti olarak satın alan Ciner Grubunun badigartı Fatih Altaylı Başbakanı programına çıkararak başbakanın önünde secdeye varacağını ilan etti.
Başbakan ”Tencere tava, aynı hava” demesine inat anneler tencerelerini, tavalarını alıp çocuklarının yanlarına koştular.
Artık macun tüpten çıktı. Geri dönülemez bir noktaya geldi. Bununu AKP’lilerin çoğu anladı ama Tayyip Erdoğan’ı yönlendirenler her şeyi göze alarak kan dökülmesini bile göze alarak baskıyı artırma gayretine düştüler.
Ve 8 Haziran 2013 tarihli; HABERTÜRK, SABAH, YENİ ŞAFAK, ZAMAN, STAR, BUGÜN ve TÜRKİYE Gazetelerinin başlığı: ”Demokratik Taleplere Canımız Feda”
Bu kadar rastlantı olabilir mi? Böylesi tek tip medya ancak dikta ile yönetilen ülkelerde olur.
MHP ise yedek lastik olarak hazırda bekliyor. Ülkücü Gençliğe sokağa çıkmamalarını emretti.
Çapulcuların gerçek yurtseverler olduğunu görürlerse kendisini terk edip, Çapulculara katılır korkusu ağır basıyor.
AKP ne zaman yedek lastiğe gereksinim duyarsa Bahçeli’nin MHP’si hazır kıta emrini bekliyor
AKP, bazen Apo’nun BDP’ sini, bazen da Bahçeli’nin MHP’sini tepe tepe kullanıyor.
”Ben Erdoğan’ı yedirmem.” diyen kafa iç savaşı körükleyecek bir tutuma girdi. Erdoğan’ın demokrasi fobisini kullanarak diktatör Erdoğan’ı yeniden hortlattılar.
Ama, Erdoğan’ın mitingleriyle Gezi’de başlayıp Türkiye’nin elliden fazla şehrinde, Avrupa’nın hemen tüm ülkelerinde, ABD’de yapılan eylemlerle asla karşılaştırılamaz.
O gençlerin eylemlerinde her kesimden insanlar vardı. Polis copuna rağmen, biber gazına rağmen, tekme-tokada rağmen, ölmelerine rağmen dudaklarından bir tek kötü sözcük kullanmadan kömür, buzdolabı, çamaşır makinesi, makarna pirinç kolisi vaadiyle toplanmadılar.
Tek bir kişinin burnunu bile kanatmadılar.
O otobüsü yakanlar, Türk Bayrağına saldıranlar senin barış melekleri diye kanatlarının altına aldığın terör kalıntılarıdır.
Öyle devlet olanaklarıyla, bedava otobüs, bedava metro, bedava partinizin belediye kesesinden ve örtülü ödeneğinizin sınırsız ödemeleriyle kalabalıkları taşıyarak yaptığınız sirk gösterisine benzemez.
Ama, ne yapılırsa yapılsın. Hangi baskı denenirse denensin. Polisiyle, cemaat yargısıyla, biat eden general postalıyla bu uyanışa kimse engel olamaz.
Bu halk ve o halkın bilinçli vatansever gençleri sabretti sabretti
ama yetti gayri diyip ayağa kalktılar.
Sen, gecekondusuna oy avcılığı için geldiğin evde cebindeki sigarayı alıp yırttığın babanın çocuklarının önünde nasıl aşağıladığını görecek bir yapıda olmadığından.
Sen, halka kendini anlatırken fondaki Atatürk resmini kaldırmakla kendini bu ülkenin bağımsızlığına ömrünü adamış bir lidere saygısızlıktan öte bir kalkışmanın getirisinden yararlanacağına inanma yanılgısına düştüğünden.
Sen, 1 Mayıs İşçi Bayramını engelleyerek emeğe karşı koyduğun düşmanca tavrından.
Sen, bu ülkenin bağımsızlığını, kurtuluşunu simgeleyen 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim, 30 Ağustos Bayramlarını engellemeye kalkışmandan.
Sen, Bu ülkenin kurtuluşunu, bağımsızlığını kazandıran Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun silah arkadaşı, Modern Türkiye’nin kurucularından İsmet İnönü’ye Ayyaş diyecek kadar kendini kaybetmenden.
Padişah-Başkan olabilmek için sana dikte ettirilen bir projeyi uygulamaya kalkışarak ülkenin yurtsever aydınını, yurtsever komutanlarını, bilim adamlarını toplama kamplarında tutsak etmeyi kalkışmandan.
Sen, sana oy vermeyen İzmir’i utanmadan gâvur ilan etmenden.
Sen, kırk bin kişinin katilini sana padişah-başkan kapısını açsın diye yoldaş diye kucaklamandan.
Sen, Şehit ailelerine, şehit annelerine hakaretler edecek kadar. Aymaz, gazileri azarlayacak kadar bir hırsa kapılmandan.
Sen, İnsanların içkilerine, kadınların kaç çocuk doğuracaklarına karışmaya kalkışmandan
Sen insanları mezhep ayırımcılığı ile biri birine düşman durumuna getirmenden bıktılar, tiksindiler.
Senin-devrinde Türk Bayrağı suç kanıtı kabul edildi.
Polisin Türk Bayrağını taşıyanlara düşman güçleri sayarak saldırdı.
Ama bugün senin çakma, toplama mitinglerinde devlet kesesinden herkesin eline bayraklar tutuşturuldu.
Gördün mü çapulcuların ettiğini?
Sana bile Türk Bayrağı taşıttılar.
Helal olsun onlara….

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.