BÜYÜK FELAKET

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BÜYÜK FELAKET

 
24 Nisan 2015 tarihi, Ermenistan’ın kışkırtması ve emperyalist devletlerin göz kırpmasıyla sözde Ermeni soykırımının 100. yılı olarak anılmak istenmektedir. AKP iktidara gelmeden önce, bu sözde soykırımı tanıyan 6 devlet vardı. AKP iktidarının boş vermişliği ve verdiği ödünler sonucunda bugün bu sayı 60’a yaklaşmıştır. Üstelik bazı ülkelerde “soykırım yoktur” demek suç haline getirilmiştir.
 
Büyük önderimiz Atatürk’ün sağlığında ne Türkiye’de, ne de dünyanın herhangi bir yerinde sözde Ermeni soykırımı iftirasının adını anmak bile olanaksızdı. Güçlü Türkiye’ye bütün dünyanın saygısının var olduğu bilinen bir gerçekti. Atatürk, Ermeni sorununun “dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre çözülmek istediğini” söylemişti. 1915 yılındaki olaylar çok daha yeniyken gündeme getirilemezken, 100 yıl sonra başımıza dert olması, ülkemizde siyasetin iyi yönetilememesi ile açıklanabilir. Bu olay bile ülkemizin ne kadar sorumsuz, bilgisiz ve aymaz kişiler tarafından yönetildiğinin çok açık bir göstergesidir.
 
Birçok değerli bilim insanımızın, araştırmacılarımızın ve bazı yabancı tarihçilerin çalışmaları sonucunda ortaya çıkan gerçek şudur: Osmanlı Devleti’nin, Ermenilere soykırım uygulaması gibi bir olay olmamıştır. Yaşananlar sadece savaş koşullarında düşmanla işbirliğine ikna edilmiş Ermenilerin, iç ve dış güvenlik açısından yerlerinin değiştirilmesidir. Bu göç olayı sırasında karşılıklı kırıma dayalı üzücü olaylar ve kayıplar yaşandığı da zaten bilinmektedir.
 
1915 olayları, Ermenilerin ve onlara inananların anlattıkları şekilde olmamıştır. Ermeni Taşnak Komitesi Arşivi, ABD’dedir ve Türk akademisyenlerine kapalıdır. Ermeni Patrikhanesi Arşivi, İsrail’dedir ve Türk akademisyenlere kapalıdır. Buna karşılık Türk tarafı, kendi arşivlerindeki belgeleri yayınlamıştır.
 
İngiliz Kraliyet Matbaası tarafından basılan Birinci Dünya Savaşı ile ilgili gizli belgelerde, savaş sırasında Ermenilerin Amerikalılar tarafından nasıl desteklenip kışkırtıldıkları gösterilmektedir. 492. belgede Amiral Webb’den, Lord Curzon’a yazılan 19 Ağustos 1919 tarihli yazı şöyledir: Amerika, Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir Ermenistan‘ı himaye edecektir. Geri kalan dört ili de Kürt devleti olarak İngilizlerin himayesine bırakacaktır.
 
10. belgede 16 Şubat 1920 tarihinde Londra Konferansı tutanakları vardır: Ermenistan’a 6 ilden başka Trabzon ve Adana da verilmelidir. Amerika, Ermenistan’a yardım edecektir ve mandası altına almayı da kabul etmektedir. Fransa ise Adana’yı kendisi için istemektedir.
 
12. belgede Londra Konferansı tutanaklarından: Lord Curzon, Erzincan‘ın da Ermenistan’a verilmesini, Karadeniz’de bir Lazistan kurulup, Ermenilerin mandasına vermek istiyor.
 
38. belgede 28 Şubat 1920 tarihinde Londra Konferansı tutanaklarından: Mustafa Kemal kendisini Erzurum Valisi ilan etmiştir. Erzurum’da yeni kurulacak Ermeni devletinin katılacağı bir sırada bu çok anlamlı bir harekettir. Anlaşılan; Atatürk olmasaydı Ermenilerin bir şansı olurdu.
46. belgede 5 Nisan 1920 günü Mr. Lindsay’in Washington’dan Lord Curzon’a yazdığı yazı şöyledir: “Amerikan Senatosu Ermenistan‘ın mandası işini görüştü. Beş yılda 757 milyon dolar vereceklerdir. İlk başlangıçta 50.000 kişilik bir ordu yollanacak, daha sonra 200.000 kişiye çıkacaktır. Ayrıca bütün Türkiye’nin mandası için de görüşmeler yapılmaktadır.”
 
1918 yılında kurulan Ermenistan devletinin ilk Başbakanı ve Taşnaksutyun (Taşnak)  Partisi’nin kurucularından Ovanes Kaçaznuni (1867-1938), Taşnak Hükümetini Ağustos 1919 tarihine kadar yönetmiştir. Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te yapılan Ermeni sorunuyla ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu “Taşnatsutyun’un Artık Yapacağı Bir Şey Yok” adlı 128 sayfalık rapor bütün gerçekleri gözler önüne sermektedir. Bu rapor ülkemizde yayınlanmıştır ama Ermenistan’da yasaktır; ABD’de listelerde yer alır, fakat imha edilmiştir.
 
Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermeniler’in bütün tezlerini çürüten bu raporda şu çarpıcı ifadeler vardır: “Türklere savaşı biz açtık. Türklere karşı ayaklandık. Hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hakimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Öldük ve öldürdük. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize sunduğu büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. “Türkiye Ermenistan’ı” diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık. Tehcir’de Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin nedenlerini kendi dışımızda aramak bizim hastalıklı milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir. Herkes Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Ruslar tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı ve ihanet etti. Emperyalistler bizi kullandı. Büyük Avrupa devletleri bizi defnettiler. Sevr yerine, Türkler’le anlaşsaydık çok şey kazanırdık. İngilizler karşılıklı katliamları kışkırttı. Müslüman bölgelerinde düzeni sağlayacak idari önlemler alamadık, silaha sarılmak zorunda kaldık, ordular gönderdik, yıktık ve katliamlar gerçekleştirdik. Türkler savunma güdüsüyle hareket ettiler. Övünülecek hiçbir işimiz yok. Kendi dışımızda suçlu aramayalım. Evet, intihar etmeyi öneriyorum. Taşnak Partisi’nin artık yapacağı hiçbir şey yok. Partiyi dağıtalım. Bu kararı almazsak, bizi yıkım ve şerefsizlik bekliyor.”
 
1927 yılında Ermeni asıllı Rus General Gavril Korganoff (1880-1954), “1914-1918 Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde Ermenilerin Katılımı” (Paris, 1927) adlı kitabında; Ermeni-Rus ilişkilerinin boyutunu, Ermeni Gönüllü Birliklerinin nasıl örgütlendiklerini ve silah altına alındıklarını, isyanın Rusya’nın desteği ile nasıl düzenli ordu haline geldiğini, Türklere karşı savaştırılarak, nasıl Türk birliklerinin geri bölgelerini çökertmeye çalıştıklarını ve Ermeni tehcirinin neden kaynaklandığını el ile çizilmiş 30 cephe planıyla birlikte açıklanmıştır.
 
1940 yılında, Rus Tümgenerali Nicolay Georgiyeviç Korsun (1891-1944), zorunlu göç kararı uygulanırken, Türk askeri makamlarının ve Türk halkının göçmenlere nazik davrandığını; ancak bazı bölgelerde Ermenilerin saldırılara uğradıklarını yazmıştır. Rus Tümgeneraline göre, Ermeni göçmenlerin yarısı açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle ölmüştür.
 
19 Ocak 2007 tarihinde öldürülen gazeteci, yazar Hrant Dink’in, 17 Nisan 2006 tarihinde Malatya’da yaptığı konuşma soykırım destekçilerinin suratlarında patlamaktadır: “Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse, bugün aynen tekrarlanıyor. Geçmişte Ermeni halkı, onlara güvendi, kendilerini Osmanlı’nın zulmünden kurtaracaktı. Ama yanıldılar çünkü onlar geldiler, kendi işlerini, kendi hesaplarını yaptılar, çekilip gittiler ve burada kardeşi kardeşle kan içerisinde bıraktılar.”
 
Soykırım, etnik, ırksal, ulusal bir grubu tamamen ya da kısmen yok etmeyi amaçlayan bir takım eylemlerdir. Bütün bu belgeler ortadayken, olmayan soykırım için destek aramak, şakşakçılık yapmak, “büyük felaket” demek, parlamentolarda kararlar almak, “soykırım yoktur” diyenlere ceza vermek ne anlama gelmektedir? Soykırım yalanı, ülkemizi bölmek için emperyalizmin yeni bir oyunudur. Vatanı savunmanın adına, soykırım yapıldı diyenler emperyalizmin maşalarıdır.
 
15. yüzyıldan itibaren soykırım olarak nitelenebilecek her türlü suçun arkasında Papalık ve Hıristiyan devletlerin olduğu bilinmesine karşılık, Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco, 20. yüzyılın ilk soykırımının Ermeni toplumuna karşı yapıldığını söyleyerek, Türkiye’yi soykırımcı ilan etmiştir. Avrupa Parlamentosu da 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen karar tasarısını kabul etmiş ve Türklerin Ermeni soykırımı yaptığına dair bir karar almıştır. Bu kararı alan Avrupa Parlamentosu, “Türklerin soykırım yapmadığını biliyoruz, fakat biz siyasi karar alıyoruz” diyerek, her zamanki çok yüzlülüğünü göstermiştir. 24 Nisan tarihinin soykırım günü olarak ilan edilmesini isteyen emperyalist güçler ABD’nin Vietnam’daki, İngiltere’nin Hindistan’daki, Fransa’nın ise Cezayir’deki insanlık suçlarını unutturmak istemektedirler. Emperyalist devletlerin daha bunlar gibi anımsamak istemedikleri birçok insanlık suçları bulunmaktadır.
 
Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl karar alırlarsa alsınlar 24 Nisan’ı büyük felaket olarak niteleyenlerin gücü yetmeyecektir. Özellikle tüm dünya toplumlarının şunu çok iyi bilmesi gerekir ki, büyük felaket ABD’dir, AB’dir. Büyük felaket dünyayı yıllardır sömüren emperyalist güçlerdir.

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.