BU ÜLKEDE YANMAK KADER MİDİR?

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Esenyurt’ta bir alışveriş merkezi inşaatında çalışan ve naylon çadırlarda konaklayan on bir işçi, çıkan yangında yaşamı yitirdi. Ekmek parası uğruna gurbete çıkan bu yurttaşlarımız, ilkelliğin, para hırsının, ihmallerin sonucunda evlerine ekmek götüremeden bu dünyadan göçüp gittiler.
İş güvenliğinin olmadığı koşullarda çalışmak zorunda kalan yurttaşlarımız ya maden göçüklerinde ya naylon barakalarda ya da patlayan barajın oluşturduğu selde can vermedeler. Van depreminden sonra kurulan çadırlarda ölenlerin sayısı, depremde yaşamını yitirenlerle neredeyse başa baş gelecek. Buna karşın hiçbir yöneticinin ders aldığı yok. Derme çatma barakalarda, kolay yanabilen malzemeden yapılan çadırlarda insanlarımız konaklamayı sürdürmekte yoksulumuz, çaresiz kalan insanımız.

İş kazalarında Avrupa bincisi, dünya üçüncüsü olduğumuzu daha önceki yazılarımda yazmıştım. Yaşamakta değil, ama ölmekte birinciliğimiz var. İnsanını sağlıklı koşullarda yaşatamayan bir ülkenin yöneticileri görevini yapmış sayılır mı? Bu yöneticilerin durumu hangi çağdaş ölçülere uyar?
İş güvencesinin taşeronluk sistemiyle yok edilmesi, ülkemizde köleci bir anlayışın çalışma yaşamında egemen olmasına neden oldu. Bir işi alan asıl yüklenici, birden çok taşerona işi devrediyor. Bazen bazı taşeron firmalar da daha küçük bir taşeron firmaya işi veriyor. Her firma kendi gücü oranında kâr ediyor. Daha çok kazanmak, daha çok sömürmek amaç oluyor bu sistemde. Kimi sömüreceksiniz? Yanlış tarım politikalarıyla çoraklaştırılan Anadolu’nun mümbit topraklarından koparılan insanları tabi ki. Daha çok kar, daha çok sömürü, daha ucuz işgücü demek. Böyle olunca da birkaç bin lira az harcama adına prefabrik ev yerine naylon çadır tercih edilmekte.
Yangın sonrasında Çalışma Bakanının açıklaması tam da sorumsuzluk ve bilgisizlik örneği. ”İş güvencesi yasasının on yıldır beklediğini” söylüyor bakan bey. Sahi on yıldır ülkemizi kim yönetiyor? Bu yasanın bekletilmesinin sorumsuzluğu kimindir? Üç dönemdir tek başına iktidar olan bir partinin bu sorumsuzluktan, vurdumduymazlıktan kaçması mümkün müdür? Yoksa yine laf ebeliğiyle işin sorumluluğunu Ergenekon’a ya da eski CHP’yi yükleyecekler?
Hele RTE’nin yangın sonrası yaptığı grup toplantısında böylesine önemli bir olayı birkaç cümleyle geçiştirip Gazze ve Suriye muhalefetinin sorunlarını dakikalarca anlatması anlaşılır mı? Kendini Gazze’nin başbakanı, Suriye’nin de muhalefet lideri olarak görüyor sanırım. Kendi yurttaşların çadırlarda ihmalden cayır cayır yanarken ”Gazze edebiyatı” yapmak konuyu saptırmaktan başka bir şey değil. Parti grup konuşmasından bir saat önce Madımak’ta aydınlarımızı yakanların yargılandığı dava zaman aşımından düşüyor. Yani orada yakılan aydınlarımızın failleri kurtuluyor. Bu karar karşısında RTE ”hayırlı olsun!” diyor. Neyin hayırlısı olacak. Böylesine vahşi ve insanlık dışı bir olayın kime ”hayırı” olur ki? Tabi ki şimdi anlaşılıyor başbakanın neden Esenyurt faciasını birkaç cümleyle geçiştirerek Suriye ve Gazze ellerinde dolaştığı.
Şimdi müfettişler gidecek, duruma el koyup araştıracaklar… Ardından sayfalarca raporlar yazılacak. Suç ya ölenlerde ya da elektrik sobasında olacak derin araştırmalar sonucunda. İşçileri sigortasız çalıştıran yüklenici mi? Onun bir yolu bulunur, adamcağız onlarca kişiye ekmek veriyor, denilip iş yoluna konur. Sanki ekmeği bedava veriyor! Bugüne kadar iş kazaları, depremler sonunda kimlerin suçlanıp kimlerin aklandığını görmedik mi?
Mahkûmsan cezaevi aracında, işçiysen naylon barakalarda, aydınsan Madımak Otelinde yanarsın, yakılırsın. Yazgın değişmez. Yanmasan da göçüklerde, cezaevlerinde, sellerde, depremlerde can verirsin.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.