BİZ DEĞİL, CEMMAT YAPTI…

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Daha beş-on yıl öncesine kadar adları büyük bir saygı ve hayranlıkla anılan isimler, bugün cezaevlerine dolduruldu. Bu adamların ağızlarından çıkan her söz, bugün sizin olduğu gibi, bir yasa gibi algılanırdı. Gelelim bu güne… Bugün bu adamları içeriye tıkanlar, acaba yarın aynı durumun kendi başlarına gelebileceğini düşünmüyorlar mı? Gün gelir devran döner. Herhalde yarın aynı durum başlarına geldiğinde kendilerini savunmak için ”haberimiz yoktu, zaten biz değil, her şeyi cemaat yaptı” diyecekler…

Bugün maalesef ”biz iktidarız, çoğunluk bizde, istediğimizi yaparız, kimse bize karışamaz” yaklaşımı ile hareket ediliyor.

Avrupa’da hemen hemen tüm Müslüman ülkelerden gelenlerin kendilerine özgü cami veya mescitleri vardır. Örneğin, Münih’te de Türklerin, Bosnalıların, Pakistanlıların, Afganların veya Arapların kendi mescitleri var. Ama nedense hiç bir yerde İranlıların camisine rastlamazsınız. Nedeni de bugünkü molla rejimidir. Avrupa’da yaşayan İranlıların çoğunluğu devrim sonrası İran’dan kaçmış ve artık ülkelerine dönemeyen insanlar ve onların çocuklarıdır. Bu kişilerle sohbet ettiğimizde ”Din” kelimesini bile duymaya tahammül edemiyorlar. Ülkelerinde ”Din” adına yapılanlar onları dinlerinden soğutmuş. Yani, İran’da ”Dindar nesil” oluşturma çabaları bazılarını dinsizliğe itmiş. Bir İranlının deyimiyle ”devrimden önce evde ibadet eder, dışarı içerdik, şimdi evde içip dışarıda ibadet ediyoruz” dediği gibi ibadet, İran’da yaşayanlar için göstermelik, İran dışında yaşayanlar için tabu olmuş.

Şimdi bu konu da nereden çıktı diyeceksiniz. Maalesef ülkemiz de hedeflenen ”Dindar nesil” çalışmalarının aksi tepki yaratarak insanlarımızı dinden soğutmaya başladığını görüyoruz. Başbakan’ın Çamlıca’ya, İstanbul’un her yerinden görülebilecek bir cami yapılması fikri hayata geçirilmeye başlanmış. Altı minareli olacak olan bu caminin minareleri Medine-Münevvere’nin 105 metrelik minarelerinden daha yüksek olup, cami alanı 15 bin metrekare olacakmış. O civarda bu camiyi dolduracak cemaat var mı, yok mu önemli değil, önemli olan geçmişteki tüm Osmanlı sultanları gibi şimdiki ”Sultanımız !” da ismini baki kılacak bir eser ardında bıraksın…

”Ben istedim mi olur”, ”ben nerede istersem orada cami yapılabilir” gibi yaklaşımlarla dini hizmet vermek yerine, dine zarar verilmektedir. Bu tür siyasi simge haline getirilen camiler bana yüce Kuran’da da söz edilen ”Mescid-i Dirar” örneğini anımsatıyor. Münafıkların fitne çıkarmak için inşa ettikleri bu mesidi ele alan Tevbe süresinin 107.- 111. ayetlerinde, Allah takvaya dayalı olarak inşa edilmeyen bu tür mescitlerde namaz kılmayı men etmiştir.

”Dindar nesil” derken, geçmişteki baskıların intikamı derken, insanlarımızı dinden soğutmayalım. Madem şu an elinize bir iktidar geçti, zafer sonrası Mekke’ye dönen muhacirlerin takvaya uygun tavırlarını kendinize örnek alın…

Mekke’nin fethi sonrası kente girerken bir bedevînin Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanına yaklaştığı görüldü. Bir peygamberin karşısında bulunmanın verdiği heyecan ve korku altında bedevî tir tir titriyordu. Durumu fark eden Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu :”Ne oluyor sana, kendine gelsene! Ben, bir hükümdar değilim. Ben, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek geçinmiş olan Kureyşli bir kadının oğluyum”.

İşte takva sahibi Müslüman’sanız bu eşsiz bir tevazu örneğini sizlerden bekliyoruz…

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.