BİR BAHAR SABAHI, NÜKLEER SANTRAL VE SEÇİM…

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BİR BAHAR SABAHI, NÜKLEER SANTRAL VE SEÇİM…


Doğu’da kış hüküm sürerken, batı bölgesinde bahar yüzünü göstermeye başladı. Neşe ile uyandım. Televizyonda ilk haber Akkuyu Nükleer santralı…  Sonrası malum, kavga gürültü, Soma Maden kazası duruşmalarının ilk gün izlenimleri ve en önemli meselemiz olan Seçim kavgası…
Her birinden birer tane yazı çıkacak kadar gündem yüklü. Ancak burada her gün yeni bir gündem oluştuğu için bu üç konuyu birlikte yazmak zorundayız. 
Önce en güzelinden başlamak lazım. Yani, Bahar havasından…  Çocukluğumda bahar demek, okulca piknik demek, çiçeklerle, kuşlarla buluşmak, kırlarda özgürce koşmak, kapalı odalardan, sobaya odun taşıma eziyetinden kurtulmak, kısacası mutlu olmak demekti.  Şimdi bakıyorum da bunların pek çoğundan eser kalmamış. Bizim çocuklarımız ve torunlarımız mutlu değiller. Dağda bayırda koşup oynayamıyorlar… 23 Nisan törenlerine hazırlanan boru trampetlerin sesleri, geçit töreni provaları yok artık. 
Sadece yüreğimizde her şeyin değişeceğine ve düzeleceğine, uğradığımız haksızlıklardan kurtulacağımıza dair küçük bir ümidimiz var. Polyannacılık oynuyoruz. Eski günleri özlüyoruz.
Ülkenin tümünde meydana gelen elektrik kesintisinin sebebini açıklayamayan enerji bakanı televizyonda Nükleer santralın temelini atıyor.  Dünyayı sarsan ve tamiri mümkün olmayan Nükleer kazaların faturası henüz ödenememiş iken, cennet kıyılarımızda böylesine bir santralın kurulma hevesine akıl sır erdiremiyoruz. Olsa, olsa Turizmi baltalamak isteyen komşu ülkelerden birinin oyunu olabilir mi diye komplo teorisi üretiyoruz.  Şahsen ben bundan sonra Akdeniz’e tatile gitmem doğrusu… Ege’nin suyu çıkmadı. Tabii, Yunan adalarının da (!)…
Bu elektrik kesintisi esnasında neler olduğunu bilmiyoruz.  Acaba bilgisayarlardan veriler eksildi mi? Gümrüklerden kayıtsız bir takım tırlar geçirildi mi?  Bankalarda bazı hesaplar aklandı mı? Vatandaşın aklındaki sorular bunlar ve maalesef bilimsel bir açıklamanın gelmemesi de son derece düşündürücü. Ayni gün Adalet sarayında bir savcının öldürülmesi sadece bir tesadüften ibaret miydi? 
Soma madenlerinden çıkarılan kömür uğrunda şehit olanların kanı üzerinden ülke en az 10 gün bu gündemle meşgul edilecek. Asıl gündem veya gündemler soğutulacak.  Halkın, kamuoyunun ilgisi bu konuda odaklanacak. Meclis zaten azınlık yasaları nedeni ile unutuldu. 
Peki ya Seçim ve Başkanlık sistemi ne olacak?
Bir şey kalmadı. Adaylık kavgası bitti. Tartışmaları sürüyor.  Partilerin bazı illerde baz aldıkları muhtemel oylar, belirledikleri yeni adaylar yüzünden diğer partilere kayıyor.  Kendi ilinden aday olmadığını gören vatandaş tepkili…
Şu anda Haydar Baş dışında halkın anlayabileceği dilden bir Ekonomi Modeli sunan, Milli devletin kurallarının neler olması gerektiğini açıklamış olan parti henüz yok.  CHP sadece iktidar olma derdinde. İyi de, iktidar olduklarında nasıl bir uygulama yapacakları konusunda hayalî laflar etmekle yetiniyor.  Böylesine borç batağında bir ekonomiyi devir alınca ne yapacağını açıklayamıyor.  Kırsaldaki toplantılarda yaptıkları söylemler şehirdekilerden farklı değil.  Aday konuşuyor, milletin efendisi susuyor.  “Sorunuz var mı?”  deyince dayanamayıp patlıyor; “Mazot, gübre, tohum ucuzlayacak mı?  Kredi faizleri düşecek mi? Banka borçları silinecek mi? el konulan tarım makinelerimizi geri alabilecek miyiz?”
Tarladaki adamı özgürlük, teknoloji, bilim, medeniyet, adaletsizlik, yolsuzluk, hırsızlık gibi sorunlar değil,  hizmet ettiği ve bir gün içine gireceği bir adım ötesindeki toprağın gerçekleri ilgilendiriyor. Ancak CHP bunları bilmiyor.  İktidar olduğunda da bilecek zamanı olmayacağı aşikâr. 
AKP kurmayları Prof.Dr.Haydar Baş’ı örnek alarak, direk halkın anlayacağı dilden bir seçim beyannamesi hazırlıyor.  Memlekette istikrarın bozulmasını istemeyen ve CHP dönemlerinin yokluk ve kuyruk masalları ile büyümüş olan seçmen, şimdi bu beyanları dinlemek ve yalanda olsa inanmak istiyor.  AKP’den vazgeçemiyor. 
MHP’nin durumu ise içler acısı. İllerde kadrolarını yenileyemediği, toplum önderlerine ve özellikle kendi güdümünde olan sendikalardan bile aday gösteremediği için tabanda büyük bir oy kaybına uğraması muhtemel.  Oysa Devlet Bahçeli çekilse, yerine daha karizmatik bir lideri koltuğa oturtmayı başarsa idi, illerde sevilen toplum önderlerini aday yapsaydı seçimlerde Erbakan’ın dediği gibi Anahtar Parti olma şansını daha kolay yakalayacaktı. 
Perinçek’in partisinde ise değişen bir şey yok. İsim değişti ancak lider değişmedi. Oysa o da geride durmayı ve eziyet çekmiş olanlardan birini partinin başına getirme fedakârlığını gösterse idi yüzde on barajını aşar, meclisteki yerini alırdı diye düşünüyorum.  O çok güzel ve desteklenmesi gereken kadrosuna rağmen kendisine güvenmeyen bir halk kitlesi olduğunu, aydınlığının onlara ulaşmadığını sanırım seçim akşamı fark edecek. 
Burada yıldızı parlayan Demirtaş oldu. “Söylemlerine inanabilsem, vallahi ona oy vereceğim” diyen kitle giderek çoğalıyor. 
Kısacası şu andaki tablo AKP’nin işi sıkı tuttuğunu, geçirdiği bütün sarsıntılara, dört bakanını korumasına ve aklamasına, kamuda ki olaylarda meydana gelen bilgi kirliliğine, beceriksiz kadroları kamuda iş başına getirmesine, çıkardığı tepki yasalarına rağmen seçimin galibi olarak ipi göğüsleyeceğini gösteriyor. 
Tek başına olmasa da, düne kadar kavga ettiği, en ağır sözleri sarf ettiği bir parti ile iktidarı paylaşacaktır. 
Benim buradan gördüklerim ve düşündüklerim böyle.  Peki ya sizinkiler nasıl? 

Taner Tümerdirim

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.