BİLİMDE ANADİLİN ÖNEMİ

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bilimsel gelişmenin olmazsa olmaz koşullarından birisi ve belki de en önemlisi özerk ve bağımsız bir ortamın yaratılmasıdır. Bilimsel yaratıcılık her türlü siyasi baskıdan uzak, maddi sıkıntı olmayan koşullarda ve en önemlisi bilim insanının kendine özgüveniyle gelişir. Özgüven ise kimliği ve kişiliği gelişmiş insanlarda mevcuttur. Bilim insanının kişiliğinin gelişmesi, duygu ve düşünsel ortamın oluşması için anadilinde düşünsel etkinlik son derece önemlidir. Bu nedenle bilimsel üretimde anadilin önemi tartışılmazdır. Diğer bilimsel gelişmeleri takip edebilmek, yapılan bilimsel çalışmaların neticesini bilim camiasında tartışabilmek ve kabul ettirebilmek için elbette mevcut bilim dili olan yabancı dili de çok iyi öğrenmek gerekir. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise, bilimsel üretimin ve bilimsel verilerin pazarlanmasının hangi dilde olması gerektiğini iyi saptamaktır. Bilimsel üretim, düşünce sistematiğini oluşturan dilde (anadilinde), bilimsel ürün pazarlaması ise bilim camiasının kabul gördüğü dilde (örneğin ingilizce) yapılmalıdır. İkisi de farklı şeylerdir ve farklı yaklaşımlar gerektirmektedir.

Bilim serbest düşünme yeteneğidir
Bilim, genelde serbest düşünme yeteneği olan ve gerekliliğini hisseden insanlar tarafından yürütülür. Bilim insanı hür düşünceye sahiptir ve toplumsal dogmaları (örneğin siyasi ve dini) asla kabul etmez. Bilimde herşey önce muğlak iken zamanla mutlak olmaya yönelir. Bilim, kendisinden başkasına dayanmayan ve varlık nedenini de sadece kendinde arayan ve taşıyandır. Pekala bu şartlarda yabancı bir dilde bilim yapmak mümkün mü? Değişik bir şekilde soracak olursak, varlık nedeni kendinde olan bir nesne (özgür düşünce) nasıl olur da kendinden olmayan bir başka nesneyle (yabancı dil) bütünleşebilir? Bilimsel çalışma esasen açık düşünme, karmaşık bağlar kurma ve bu bağlardan yola çıkarak düğümleri çözme yeteneğidir. Yani kısaca, bilim kognitif (zihinsel) gelişmeye ve kognitif gelişme ise dilsel gelişmeye bağlıdır. Bu nedenle de gerçek bilim, düşünce özgürlüğü veren dilde (anadilinde) yapılır. Yabancı dilde yapılan eğitimle özgün düşüncenin yerleşmesi, dolayısıyla da zihnimizin ilerlemesi ve yaratıcı olması mümkün değildir. Yaratıcılık bir şekil içgüdüdür, içgüdü ise kişinin içsel olarak geliştirdiği ve doğumla beraber sahip olduğu bir güçtür. Bu tetikleyici gücün yaratıcısı, koruyucusu ve geliştiricisi ise doğum süreciyle beraber aldığımız anadilinde saklıdır.

Yabancı bir dilde bilim yapılırmı?
Örnek olarak yabancı dilde bilim yapmak isteyen öğrencilerimizi ele alalım. Öğrencilerimiz yabancı dilde öğrenmeye çalıştıkları fizik, matematik veya biyolojide kullanılan kavramları algılamak yerine ezberlemeye gideceklerdir. Böylece kavramları kendi düşünce sistematiği içinde ifade etme özgürlüğü elinden alınmış olacakdır. Özgür düşüncesi elinden alınan çocuklar, daha kolay olduğu için, ezbere yönelecekler ve bu nedenle düşünce üretimi yerine, düşünce tüketiminini benimseyecekler. Yani birileri bizim için düşünecek bizler de onun düşüncelerini tatbik edeceğiz. Bu şekilde konuları gerekli derinlikte anlamayan, konulara vakıf olmadığı için de kendi düşünceleri olmayan bir nesil yetiştirmekteyiz. Böyle bir nesilden oluşan milletler, kendi düşünceleri olmadığı için yorum ve değerlendirme yapamayan, yaratıcılık ve üreticilikten daha çok tüketiciliğe yönelecektır. Millet olarak maalesef zaman zaman kendi dilimize sahip çıkmamışız. İslamin altın çağı dediğimiz dönemde (8. – 15.yüz yıl arası) bilim dili olduğu için insanlarımıza arapça öğretmişiz; şimdiler de ise ingilizceye yöneldik. Her ikisinde de maalesef başarılı olamadık, olmamızda mümkün değil cünkü insan fıtratına (yaratılışına) aykırıdır. Biz insanlara anadilini kullanmaksızın eğitim verirsek, o çocuklardan özgür düsünceye sahip bilim insanı yerine, eğitimli tüketim köleleri yaratmış oluruz. Sonuç itibarıyla “kendi tarihine yabancı, kendi varlığı ve hayatı üzerinde düşünemeyen, fikir üretemeyen ve dolayısıyla da kendi felsefesini yaratamayan aydın; bilim ve düsünce birikiminden yararlanamayan, yaratıcılık ve özgünlük yeteneği kaybolmuş nesiller ortaya çikmiştir” (Korkmaz, 2000; s.319-326).
Pekala bilimde yabancı dilin hiç mi yeri yoktur? Elbette, yabancı dil de gerekli. Fakat bu gereklilik bilim yapmak için değil, bilim camiasını takip edebilmek ve yapılan bilimsel çalışmaları pazarlayabilmek için gereklidir.

Tarihine, kültürüne ve anadiline sahip çıkan ülkeler gelişir
Gelişmiş ülkelerin tümünde bilim anadilinde yapılır ve bunun yanı sıra yabancı dil de öğretilir.

Anadiline önem veren ülkelerin başında Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya gibi ülkeler gelir. Anadiline önem verme konusunda Almanya ile Türkiye’yi kıyaslayacak olursak çok büyük farklılıklar görebiliriz. Türkiyede yabancı dilde eğitim veren (yabancı dil eğitimi değil) onlarca lise ve üniversite mevcut. Buralarda çocuklarımıza yabancı bir dilde eğitim vermeye çalışılıyor. Kendi dilini henüz tam kavrayamamış lise çağındaki gençlerimize matematiği, fiziği ve biyolojiyi ingilizce, fransızca, hatta almanca diliyle öğretiyorlar, daha doğrusu ezberletiyorlar. Tam özgün ve bağımsız öğrenmeyi öğrenecekleri bir anda, henüz anlayamadıkları ve kuramsal olarak kavrayamadıkları bir dilde fen bilgilerini ezberlemeye çalışıyorlar. Varın siz düsünün bu gençlerin bilimsel düzeylerini.

Buna karşılık Almanyada bir iki ekonomi ağırlıklı özel üniversiteler dışında hiç bir tane ingilizce eğitim veren lise veya üniversite yoktur. Yabancı dilde eğitim verenler ise genelde bilimsel çalsma yapacak olanları değil, büyük uluslararası şirketlerde yönetici olarak çalışacak eleman yetiştirmekteler. Hatta diploma ve doktora tezleri, bir kaç istisna haric, mutlaka almanca olması şartı vardır, yabancı uyruklu değilseler. İşte, tarihine, kültürüne ve anadiline sahip çıkamayan Türkiye gibi gelişmemiş ülkelerle, Almanya gibi ülkeler arasındaki fark budur. Gelişmiş ülkelerde yabancı dil her zaman amaç değil, araç olmuştur.

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün göstermiş olduğu hedef
Bilim insanı açık ve korkusuz konuşur. O halde açık konuşalım. Biz ingilizce eğitim vereceğiz diye üniversitelerimizde, liselerimizde hatta bir çok ilköğretim okullarında çocuklarımıza matematik, fizik, kimya biyoloji öğretemiyoruz. Buralardan mezun olan öğrencilerimiz çok iyi ingilizce konuşabiliyor olabilirler ama maalesef bilimsel yetenekleri, istisnalar hariç, sıfıra yakın olduğu için bilimsel üretim yerine bilimsel tüketime yöneliyorlar.

İlginçtir ki, bir taraftan belirli elit kesime yabancı dilde eğitim verirken, diğer taraftan öğrencilerimizin büyük bir çoğunluğuna doğru dürüst bir yabancı dil eğitimi bile veremiyoruz. Yabancı dilde eğitim yerine yabancı dil eğitimine ağırlık verilmiş olsaydı, hem bilimsel çalışmalar, hem de yabancı dil eğitimi daha verimli olmazmıydı?

Bizler Mustafa Kemal ATATÜRK’ün göstermiş olduğu muassır medeniyetler seviyesine ulaşmak hatta onları geçmek istiyorsak eğer, ilk önce kendi dilimize, benliğimize ve değerlerimize sahip çıkmalıyız. Elbette ürettiğimizi satabilmek ve bilimsel gelişmeleri takip edebilmek için ingilizce, fransızca, almanca da öğrenmeliyiz. Fakat ilk önce anadilimizi öğrenmeli, çocuklarımıza da anadillerini öğretebilmeliyiz.

Dr. Ali Sak

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.