AŞAĞILIK MAYMUNLAR OLUN

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu makaleyi İhsan Eliaçık yazmış. Konuyu çok güzel işlemiş. Ben de sizinle bu makaleyi paylaşmak istedim. Okuyalım.

Malum, Kur’an’da bir ”maymun” anlatısı var.
Üç yerde geçiyor.
Bazı insanlara ”aşağılık maymunlar” diyor Kur’an.
Yazının başlığını o ayetten aldım.
Üstelik bunun hem öncekiler hem de sonrakiler yani bütün zamanlar boyunca bir ibret ve öğüt olduğunu söylüyor.
Kim bu aşağılık maymunlar?
Bu örnek ile bütün zamanlara gösterilmek istenen ibret ve verilmek istenen öğüt ne olabilir?
Sana, bana, ona, memleketime, dünyaya ne diyor?
Hayvanat bahçesindeki maymunların, bir zamanlar Allah’ın lanetine ve gazabına uğrayıp maymuna dönüşmüş insanlar olduğundan mı bahsediliyor?
Bakalım, birlikte anlayacağız…

Önce Kur’an’da geçtiği yerleri görelim.1- ”Cumartesi yasağını çiğneyenleri hatırlayın. Onlara ‘Aşağılık maymunlar olun!’ demiştik. Böylece bunu hem öncekiler hem sonrakiler için bir ibret ve sakınanlar için öğüt yaptık.” (Bakara; 2/65-66).2- ”Kibirlenip de yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara ‘Aşağılık maymunlar olun!’ dedik.” (A’raf; 7/166).3- ”Allah katında bunlardan daha şiddetli bir cezayı hak edenleri size haber vereyim mi? Onlar Allah’ın lanet ettiği, çok kızdığı, kendilerini maymunlara ve domuzlara dönüştürdüğü kimselerle tağuta tapanlardır. İşte bu doğru yoldan sapıp gitmiş olanları çok berbat bir yer bekliyor.” (Maide; 5/60).

Görüldüğü gibi ayetlerde bir cumartesi yasağından, bu günde yasak olanları yapanlardan, böylelerinin aşağılık maymun, domuz ve tağuta tapan kimseler olduğundan ve şiddetli bir cezayı hak ettiklerinden bahsediliyor…

”Maymun olmak”, ”domuza dönüşmek” veya ”tağuta tapmak”tan ne kastedildiğini anlamak için bu ayetlerin geçtiği yerlerdeki paragraflara bir göz atmak yeterlidir.

Yukarıdaki 2. sıradaki ayetten (A’raf; 7/166) hemen iki ayet sonra şöyle deniyor:
”Bunlar kitaba varis oldukları halde ‘Nasıl olsa kurtulmuşuz’ diyerek dünya (malına) dalıp gitmişlerdi. Doymak nedir bilmez, fazlası gelse yine isterlerdi. Oysa kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı? Tekrar tekrar okumamışlar mıydı kitabı? Ahiret yurdu Allah’ın öfkesini çekmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Bu akıl tutulması neden? (A’raf; 7/169).

Yine yukarıdaki 3. ayetten (Maide; 5/60) hemen bir ayet sonra da şöyle deniyor:

”Onlardan birçoğunun günah, saldırganlık ve haram yiyicilikte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne berbat bir şey! Bari ruhbanları ve hahamları onları günahkârca sözlerden ve haram yiyicilikten alıkoysaydılar. Yaptıkları ne berbat bir iş! Yahudiler ‘Allah’ın eli bağlıdır (cimridir)’ derler. Asıl elleri bağlı olan kendileridir. Bu laflarından dolayı Allah onları lanetlemiştir. Tam tersi Allah’ın iki eli de açıktır; dilediği şekilde infak eder.” (Maide; 5/62-64).

”Cumartesi yasağı” Erich Fromm’un enfes yorumuna göre aslında ”sahip olmama, mülkiyet edinmeme günü” demekti. O gün her hangi bir şeye sahip olmak için çalışılmayacak, altı gün boyunca sahip olunanlar yedinci günü infak edilecek, paylaşılacaktı. ”Cumartesi günü” infak günü, paylaşma günü demekti.

(İslam’da bu haftalık olmaktan ”anlık, günlük” vakte çekildi. Artık bunun vakti zamanı yoktu ve her an, her gün, her vakit sahip olunanların infak edilmesi, paylaşılması istendi ve cumartesi günü kaldırıldı.)

Erich Fromm’a göre ”vatansızlık” da sahip olmama ile ilgiliydi. ”Allah’ın halkı” için bütün yeryüzü vatandı. Bir yere sınır (çit) çevirip burası benim diye sahiplenmek ve orada mülkiyet iddia etmek Tanrı ile yürüyen (İsra-el) bir halka yakışmazdı. Bilakis yeryüzündeki tüm sahiplenmelerin kaldırılması, evrensel adalet ve barış yurdunun (cennet) kurulması için bütün yeryüzünün, bütün insanlara ait kılınması gerekirdi.
Fakat ne ”yeryüzü vatanını”, ne ”Allah’ın halkı olmayı” ne de ”cumartesi yasağını” anlamadılar. Bu büyük ve yüce idealleri tam tersine kendi mülkiyetlerine geçirip tekellerine aldılar ve böylece bu yüce insanlık ülkülerini katlettiler…

Cumartesi yasağını (mülkiyet edinmeme, kazanmama, sahip olmama yasağını) delmek için akıllarınca şöyle formül bulmuşlardı: Cuma akşamından kıyıya ağı atıyorlar, pazar sabahı gelip ağı çekiyorlar ve balıklara sahip oluyorlardı. Böylece güya hem cumartesi yasağına riayet etmiş, hem de balıklardan vazgeçmemiş oluyorlardı. Böyle böyle giderek cumartesi yasağını hiç umursamamaya başladılar. Cumartesi günü açıktan balık tutmaya, alıp satmaya, depolamaya ve de yemeye başladılar.

Hâlbuki bu tür yasaklar onların nefislerine hâkim olmayı becerebilmeleri için ruhî bir terbiyeden başka bir şey değildi. Fakat onlar hırs, tamah ve açgözlülükleri yüzünden bir türlü yola gelmediler. Mal mülk hırsı karakterlerini bozdu. Aşırı kurnazlık zekâlarını da aldı. Akılları tutuldu, vicdanları paslandı, yürekleri karardı. Verdikleri sözle çeliştiler. İşlerine gelmeyince şeriatlarını (hukuklarını) çiğneyebildiler. Arzu ve iştahlarına gem vuramayan böylesi tipler ”maymun iştahlı” olmaları yüzünden perişan oldular. Çünkü tıpkı bir maymun gibi davranıyorlardı. Hiçbir şeyde sebatları yoktu. Şeriatı (hukuku) çıkarları uğruna ilk çiğneyen yine kendileri oluyordu. İlmiyle amel etmeyenlere ”kitap yüklü eşekler” dendiği gibi böylesi açgözlü, muhteris tiplere de ”aşağılık maymunlar” dendi.

Paragraflardaki ayetlerde geçen ”haram yiyicilik” (eklihumu’s-suht) ve ”Allah’ın eli bağlıdır” (yedu’llahi mağlûle) tabirlerine gelince…

SUHT: ”Bel bellemek, kökünden kazımak” demek. Haram, kirli kazanç, şaibeli yolla elde edilen para, rüşvet (suht), açgözlü, obur, karnı geniş (suhut, meshût), kazımak suretiyle soyulmuş, giderilmiş şey (sahît), uğradığı her şeyi götüren bulut (sahîte) kelimeleri bu kökten…

Görüldüğü gibi suht kavramı ”yolsuzluk edebiyatının” bütün kelime ve deyimlerini içine alıyor; rüşvet, kara para, şaibe, haram, hortumlamak, yolmak, söğüşlemek, soyup soğana çevirmek, ne var yok götürmek, kökünü kurutmak, içini boşaltmak, gözü doymamak vs.

Bunların hepsi ayette geçen ve sözlük anlamı ”yemek” ve ”kazımak” demek olan [eklihumu’s-suht] deyiminin kapsamına giriyor…

Rivayete göre o günkü din adamları aynı zamanda hâkimlik de yaparlardı. Baktıkları davalarda rüşvet karşılığı yalan beyanlara itibar ederlerdi. Parası olanı ve hediye getireni isterse yalancı olsun haklı çıkarırlardı. Yine din adamlarından aldıkları paralarla geçinen halktan fakir kimseler vardı. Bunlar din adamlarını ekmek kapısı gibi görürler, onlardan aldıkları paralar sayesinde her dediklerine kafa sallarlardı. Bu sayede din adamı (ruhban, ahbar) istediği her yalanı söyler, istemediği birini yaftalayıp toplumdan dışlayabilirdi. (Razi).

Demek ki din/ticaret/siyaset döngüsünün, haram yiyicilik/kara para/rüşvet/ (suht) ve yalan/dolan/entrika (kizb) üzerinden dönen bir çark olduğu anlaşılıyor.

İşte ”domuza dönüşenler” ve ”tağuta tapanlar” bunlardı.

Ayette geçen domuzun aynen Türkçe ‘de kullanıldığı manada olduğu anlaşılıyor: ”Devletin malı deniz yemeyen domuz…”

”Tağuta tapanlar” ise haram yiyen, rüşvet, yolsuzluk ve yetim malı ile karnını dolduran, bunlarla zenginleşmiş maymun iştahlı ve domuz tıynetlilere kulluk kölelik edenler, menfaat gelecek diye onlara yalakalık yapanlar oluyor…

ĞULUL: Sözlükte ”Bir şeyi gizlice almak” demektir. Elbise altından giyildiği için gizlenmiş elbise (ğılale), parfümün saçın diplerine sürüldüğü için gizlenmiş olması (ğılale fi’r-re’s), kendine ait olmayan ganimet vs. gizlice üzerine geçirme (ğulul), gizli dolap çevirme, hile, sahtekârlık, kin (ğıll), devenin tam kanmadan önünden suyunun alınması (iğlale’l-ibl), bir şeyin kâr ve gelirini alma, istismar ve sömürü (istiğlal), bir şeyin hâsılatı, geliri, ev kirası (el-ğulle)…

Bütün bunlarda ortak anlam ”bir şeyin diğer şeye görünmeden dâhil edilmesi” dir. Buna gönümüzde en genel anlamıyla ”yolsuzluk” diyoruz. ”Allah’ın eli bağlıdır” derken kastettikleri Müslümanların fakirliğine bakarak ”Demek siz Allah yolundasınız. Madem öyle o Allah’ınız -çok cimri olmalı- sizi neden zengin etmiyor? Demek ki doğru yolda olanlar ve Allah’ın sevgili kulları siz değil bizim gibi zengin olanlardır.” derlerdi. Ayet bu iddiaya cevaptır. (Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Taberi).
Bu kafaya göre Allah yoksullara değil zenginlere vermektedir. Madem zengin olmuşlardır demek ki Allah öyle dilemiş ki zengin olmuşlardır. Allah’ın yoksullara karşı eli bağlı, zenginlere açıktır, onun için nimetlerini -yolsuzluk yapar gibi- alttan alta zenginlere aktarmaktadır.
Şu halde Allah’ın elinin zengine açık yoksula bağlı (cimri) iddiasını ifade için ayette (ğulul/mağlule) tabiri kullanılıyor.

Bu tabir (ğulul) Hz. Peygamber’in ganimet mallarını gizlice kendi zimmetine geçirdiği iddiası anlatılırken de kullanılır (Al-i İmran; 3/161). Savaşta elde edilen ve artık kamu malı haline gelen ganimetlerin dağıtımının gecikmesi sonucu, Hz. Peygamber hakkında ”Acaba ganimetleri zimmetine mi geçirdi, kendine gizlice pay mı çıkarıyor, neden ganimetleri hala dağıtmıyor?” türünden şüpheleri izale için bu ayet (Al-i İmran; 3/161) indi. Bu vesile ile Kuran’ın en temel ahlâkî ilkelerinden birisi daha vazedildi; ”Ğulul yani gizlice zimmete mal geçirme büyük bir suç ve günahtır!” Nitekim daha açıklayıcı bir hadisinde Hz. Peygamber şöyle buyurur: ”Yöneticilere verilen hediyeler ğulul(yolsuzluk, emanete hıyanet)tir.” (Müsned).

Şu halde ayette geçen ğulul kelimesi bugün yolsuzluk, hırsızlık, zimmete para geçirme, kamu malını peşkeş çekme, hileli alışveriş, evrakta sahtekârlık, nitelikli dolandırıcılık vs. dediğimiz şeyleri çağrıştırmaktadır. Bugün için ”yolsuzluk” dediğimiz şeyin ta kendisidir.

Kur’an’ın kime ”Aşağılık maymunlar olun!”, ”Domuza dönüştürülenler”, ”Tağuta tapanlar” dediği sanırım anlaşılıyor.

Görüldüğü gibi maymunluk, domuzluk ve tağutluk dünya malına dalmak, doymak nedir bilmeyip fazlası gelse yine istemek, günah, saldırganlık, haram yiyicilik ve eli bağlı olmak (cimrilik) ile ilgili…

Çok ilginç ayette geçen ”maymun” (qırde) Arapça ‘da ”kenelenmek” anlamına geliyor. Bir şeye ”kene gibi yapışmak” dediğimiz manayı çağrıştırır. Maymunluk da mala, mülke, paraya, servete ”kene gibi yapışan” onu bir türlü bırakmayan demek oluyor.

Çok ilginç başka bir şey daha…

Ayette ”Aşağılık maymunlar olun!” denilen kişilere ”Asıl onları eli bağlı, Allah’ın eli açık/geniştir. Dilediği şekilde infak eder” denmesinin maymunla çok ilginç bir bağlantısı daha var.

Bakın nasıl…

Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır.

Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.

Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur.

Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması imkânsızdır. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama kaçamaz. Çünkü elindekini bırakmak istememektir.

Aslında maymunu tutsak eden hiçbir şeyi yoktur. Onu sadece kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama iştahı ve açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki üç kuruşluk tatlıya sımsıkı sarılmakta, yumruğunu sıkıp (elini bağlayıp) bırakmamaktadır. Yumruğu da yarıktan çıkmamakta ve tuzağa bağlanıp kalmaktadır. Elini açıp cevizden çekse tuzaktan çıkacak ve özgür olacak…

Demek ki ”aşağılık maymunlar” dünyanın malına mülküne bağlanıp kalanlar oluyor.

Öyle ki bunlar her mala, paraya, servete ”maymun iştahı” ile saldırırlar. Mülkiyete karşı ”domuz şehveti” içindedirler. Yedikçe yerler, doymak bilmezler. Zimmete para geçirip kenz yapmaktan (ğull) ve yolsuzluktan (suht) geçinirler. İhtirasları öyle azgındır ki cumartesi günü dahil hiçbir yasak dinlemezler. Yasakları şark kurnazlığı içinde kitabına uydururlar. ”Allah zengin olduğumuz için bizi seviyor, nimetlerini kulları üzerinde görmek istiyor, onun için bize veriyor da veriyor” derler. Allah’ı da kendileri gibi zannederek ”Yoksul olduğunuza göre demek ki Allah size vermiyor, size karşı eli bağlı” derler.

Tuzağına düştükleri Hindistan cevizinden (mal mülk hırsından) gönüllerini kurtarıp da ellerini açarak (infak ederek) özgür olamazlar.

Böyleleri için Allah’ın laneti ve gazabı bütün zamanlar boyunca; şu gök kubbe var oldukça yankılanıp duracak:

”Aşağılık maymunlar olun!”

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.