APO DA KULLANILDI GALİBA!..

ABONE OL
18:49 - 01/10/2020 18:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

O günlerde, Kürt meselesini çözmek için, “Artık silahlı mücadelenin barış için çözüm olmayacağını” yüksek sesle düşünmeye başlayan, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bu düşüncesinin, 93′te MGK toplantılarından birinde, bildiri metnine de yansıdığını hatırlıyorum.
Yıl 2013!..
Bilmem anlatabildim mi ne demek istediğimi?!
Yine o yıl, 5 Şubat 1993′te Özal’la bu konu üzerinde çalışan Adnan Kahvecinin, şüpheli bir trafik kazasıyla hayatını kaybettiğini…
Ardından,17 Şubat 1993′te, Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düştüğü ya da düşürüldüğünü…
Birkaç ay sonra Orgeneral Bitlis ile birlikte Kürt meselesine kafa yoran Özal’ın, aniden rahatsızlanarak hayatını kaybettiğini….
Yine aynı yıl, Güneydoğu’da PKK ile bazı resmi görevlilerin uyuşturucu ticareti yaptığını yazan Uğur Mumcunun, bombalı suikast sonucu yaşamını yitirdiğini de hatırlıyorum.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlisin bu kuşkulu uçak kazasında ölüşünden bir ay kadar sonra, Cem Ersever’in, binbaşı rütbesindeyken, 17 Mart 1993′de 30 arkadaşı ile birlikte görevinden istifa edişini. İstifa mektubunda “Güneydoğu’da yetkili organlar içerisinde oluşturulan bir çete, cereyan eden hadiselerin gerçek boyutlarının Türk Milleti tarafından görülmesini engellemektedir” deyişini ve yaşanan gerçekleri, PKK ile mücadelenin eksikliklerini kamuoyuna duyurmaya çalışacağını açıkladığını da hatırlıyorum…
Hatta bu arada, PKK ile psikolojik mücadele yöntemi olarak Ahmet Aydın takma adıyla “Üçgendeki Tezgâh” ve “APO-PKK-Kürtler” isimli kitapları yazmış ve iş adamı, Alparslan Ertuğ ile ilişki içinde olduğu söylentileri olduğunu da hatırlıyorum. Şayet kendisine bir şey olursa, Güneydoğu’dan tanıdığı Hanefi Avcıya haber vermesini istediği söylentisini de…
Şüpheli ölümlerin bunlarla da sınırlı kalmadığını! Orgeneral Eşref Bitlis’in yakın çalışma arkadaşlarının da bir bir öldüğünü… Adana Bölge Komutanı Temel Cingöz, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın, Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Kazım Çillioğlu, Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden’in sırasıyla hayatlarını kaybettiklerini. Ölüm nedenlerine, ‘çatışmada öldü’ ya da ‘intihar etti’ notu düşüldüğünü ve bu ölümlerin üzerlerinin örtüldüğünü!..
Tabii bu nevi söylentiler, basında yer alanlar, söylentiden ibaret miydi, aslı var mıydı, varsa da ne kadarı doğruydu bilmemiz hâlâ mümkün değil, biz sadece duyduklarımız ve okuduklarımız kadarıyla bilmekteyiz ve de doğruluğuna olan tereddüdü taşımaktayız. Gerçeği sadece Allah ve işin içindekiler biliyor ama yine de basından okuduğumuz kadarıyla bildiğimiz bir şey vardı ki Ersever’in, Aydınlık gazetesine anlattıklarıyla ilgili olarak mahkemeye ifade vermek için 24 Ekim 1993′te Ankara’ya gittiği ve bir daha kendisinden haber alınamadığı.
Sonrasında da,1 Kasım’da Ankara Çamlıdere’de sevgilisi Neval Boz’un, 2 Kasım’da Ankara Polatlı’da itirafçı Murat Demir’in ve 4 Kasım 1993′de Ankara Elmadağ’da Cem Erseverin cesetlerinin jandarma tarafından bulunduğu, birbirlerini tanıyan bu üç kişiyi kimlerin öldürdüğünün de bir sır olarak kaldığını da hatırlıyorum.
Derin yapı da, her zaman olduğu gibi, boş durmuyordu o zaman da. Türkiye, karanlık ve sisli bir dönemi yaşamaktaydı…
Şimdilerde ise, Kürt Açılımı sözleriyle başlayan süreçte gelinmiş olan noktada, silahların bırakılacağı, barışın sağlanacağı ve sorunun çözülmekte olduğu gibi söylemler var ama madem bu iş bu kadar kolaydı, madem Öcalan’ın iki lafına bakıyordu çözüm, ne diye beklenilmişti şimdiye kadar?! Ne diye onca şehit verilmiş, onca cana mal olmuştu karşılıklı, neden dur denmemiş ya da denememişti. Kimdi engel olan, kim istememişti silahların susmasını ve canların sağ kalmasını?! İnsan sormadan ve merak etmeden duramıyor doğrusu, hele de hatırladıklarımla!..
Yine dağ fare doğuracak ve yine altındaki gerçekler görülemeyecek ve de çözüm olamayacak gibi, Türk halkı da, Kürt halkı da kandırılıyor, oyalanıyor gibi geliyor, gözleri boyanıp uyutuluyor ve bu oyunda Apo da kullanıldı gibi geliyor bana!..
Hatta açıklanan da mektupların aslı değil, şirin gösterme çabası!..
Asıllarının ise, müsvettesi Apo’ya önceden gönderilmişti, o sadece temize çekti diye düşünüyorum!..
Belki de değil, belki de bu defa görülenler gerçek ve samimi ama artık öylesine kuşkucu olduk, öylesine kimsenin samimiyetine inanamaz olduk ki daha önceki dönemlerin gerçekleri kısmen de olsa ortaya çıktıkça; herkese, her şeye daha temkinli ve soru işaretleri, acabalarla bakar olduk!
Dilerim yanılıyorumdur, dilerim göründüğünce ve samimidir her şey ve bir çözüm bulunur, gerçekten de bir dur denilebilir!..
Dilerim sıradan bir kuşku, basit bir vesvesedir benimkisi ama sanki yine bir şeyler gizleniyor, yine bir şeylerin hesabı var sanki işin derininde ve yine başka bir oyunun görülmesi istenen perdesi sadece gösterimdeki. Yani bizim görebildiğimiz, daha doğrusu bize gösterilen, sadece aysbergin su üzerindeki kısmı!..
Dışarıdaki güçlerin amacı bilinir ve bu defa da neyin peşinde olduğu görünür de olsa büyük ölçüde, ne kurguladığını, neyi nasıl hesap ettiğini, önceden kestirmek tüm netliğiyle yine de güç.
Tarih boyunca da bu hep böyle olmadı mı zaten, hep düşmanı bol bir ülke olmadık mı, hep ele geçirme, sahip olma arzusuyla, ağızlarının suyu akarak, dost görünümle yaklaşmadılar mı güzel ülkeme? O bölmeler, o karşı karşıya getirmeler, birbirine kırdırmalar hep onların hesapları, planları neticesi değil miydi?
Allah fırsat vermesin dilerim hiçbirine. Türk halkı da, aklını başına alsın, bu oyunlara alet olup düşman kesilmesin birbirine. Dost olsun, kardeş olsun, kol kola, el ele birlikte durabilsinler asıl düşmanlarının karşısında!..
Gördüğümüz, görebildiğimiz ve gösterildiği kadarıyla izliyoruz şimdilik. Hani şu fıkrada da olduğu gibi…
Sanığın da, mağdurun da, konunun bu denli detayıyla anlattırılmasına, gerek olmadığını ifade etmelerine rağmen, Kadı merakla sordukça, “Ne olduğu da, ne olacağı da belli, sonuç ortada, yeter artık, anlattırmayın daha fazla, verin kararınızı” demelerine rağmen, aslında kendisi de dava uzadıkça sıkılan ama merak da eden Kadı’nın “Du bakali nolcek, du bakali nolcek” diye diye sordukça sorduğu, merak ettikçe etiği ve dinlediği gibi!..
Bizim merak ve sonucu bekleyerek söylenenleri dinleyiş amacımız fıkradaki Kadı’nınki gibi olmasa da, onu hatırlattı bu halimiz, o Kadı’ya benzettim kendimizi bir an.
Gerçeği zaman gösterecek ama ben o güne kadar yaşar da görür müyüm bilemem!!!

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.