AKIL VE BİLİMİ YARGILAMAK

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Fransız Le Nouvel Observateur gazetesinde ”Türkiye’de Atatürk laik rejim ciddi kıskaç altında” diye yazdı. Bu yazıda üçüncü Napolyon rejimine özgü kanunlar yansıtılmaya çalışılıyor. Baskıcı ve sistemden korkan bir toplum yaratılıyor diyor. Şimdi Türk demokrasisi çok zor günlerden geçiyor. Türkiye’de hala var olmayan özde ve dolaysız demokrasi, ciddi anlamda bir siyasal kırılmanın eşiğinde, demokrasinin adını hala sözde yansıtmaya çalışmakta asıl teklikeyi oluşturmak bana göre ve Türkiye son derece tehlikeli bir sürece girdi, siyasal ve toplumsal bir kriz her geçen gün tırmanıyor, yaşananlar bana göre toplumsal bir taban potansiyeli taşıdığınıda unutmamak gerek.

Dinle bilim her zaman çatışma içinde bırakıldı bu ülkede. Toplumun muhafazakarlar ve laikler şeklinde kutuplaştırılmasında, siyasi iktidarın hatırı sayılır katkısı var. Özellikle 22 Temmuz seçimlerindeki alınan çoğunluğun ardından çok farklı siyasal yansımaların etkisi görülmeye başladı ülkede. AKP verdiğ toplumsal uyum ve beraberlik sözlerini çabuk unuttu. Her zaman adına ”Ilımlı İslam Modeli, yada Ilımlı İslam Cumhuriyeti” denilen modelin hayata geçirilmesi adına her şey yapılmaya başlandı. Burada Bilime her zaman bir çatışma ortamı yaratıldı. Atatürk değerleri devrimleri yasaları aydınlığın çağdaşlığın tüm yapılanması bir noktada bırakılmaya çalışıldı. Cumhuriyetle her dönemde kavgalı bir siyasal iktidar oluşmuştu. Tüm dini yapılanmada değişimsel kararlar almak adına mevcut Anayasa değiştirilmek istendi. Cumhuriyetin temel felsefesini oluşturan laiklik anlayışından her zaman rahatsız olanlar, bunu farklı anlamda topluma yansıtmaya çalıştılar.

Geçen dönemde 21 Ağustos 2001 tarihli tüm gazetelerde, Başbakan Erdoğan, ”Laiklik tabii elden gidecek. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?.. Laiklik değil ümmetcilik değer kazanacak bu ülkede” diye ürperten açıklamaları vardı. ”Hem laik hem de müslüman olunmaz. Müslüman olacaksın asıl önemlisi bu. Egemenlik Allah’ındır evet kayıtsız şartsız Allah’ındır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı kocaman bir içi boş laftır’ ‘diyordu. Bu günün Başbakanı ve dahası da ”Türkiye AB’ye asla girmeyecek” demişti ama şimdi bu sözleri bu Tüyler ürpetici sözleri sarfeden Başbakan kurtuluşu AB’ya girmekte buluyor. Ama kendiside buna inanmıyor aslında fakat Din afyonuyla uyutulmuş toplum her şeye inanıyor kanıyor ve hala çoğunlukta bu sisteme yetki vermiş bu duyguları elinden alınmış kesim. Dahada acı sözler vardı Başbakan’ın açıklamalarında ”Bu milletin bütünlüğü ‘Ne mutlu Türk’üm diyene ifadesiyle sağlanır mı? Osmanlı 30’ u aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle birarada tuttu. Biz de inanç birliği ile tutacağız. Hazmettirerek geleceğiz iki milyar islam alemi müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor.. Ayağa kalkacağız Allahın izniyle bu ülkede artık ümmetcilik anlayışıyla KIYAM BAŞLAYACAK”.

İşte Türkiye’de bu gün yaşananların çok önceden yazılmış senaryosu., Bu gün Başbakanlık koltuğunda oturan kişinin 1996 yılında yaptığı bu Tüyler ürpertici açıklamaları 2001’de tüm gazetelerde yayınlanmıştı bu bir gerçek ve silinmeyecek bir tarihi vesikadır. Hala ”Ne mutlu Türk’üm diyememek” bana göre bir başka önemli vesika değil mi? Bu gün değiştiler mi acaba? yaşananları gördükçe buna inanmak olası değil. Dün „AB’ye hayır. AB bir hıristiyanlar kulübü” diyen Başbakan ısrarla AB için çalışmalar içinde olmanın resmini vermek, bunun için inanmadıkları bir değişim adına Batı’ya posta koymak yada çoğu kez yakışık olmayan ucuz politikalar üretmek,hala bir uluslararası saygınlık kazanamamış dış siyasetin nerede olduğuna bakmak yeterli sanırım. Ümmetcilik ılımlı model anlayışının yaşama geçirilmesi adına bir taktik yada zaman kazanmak asıl amaç Uluslararası değişim kimsenin umurunda değil, kendi ülkesini Batı’ya şikayet eden bir Dışişleri bakanı, ”Türkiye’de islami değerlerin önü tıkanıyor” demişti. Batı sizin degiştiğinize nasıl inanacak acaba? Hala bu sistemin içinde olanlar çıkıpta değiştikleri değişecekleri konusunda bir öz eleştiri yapmadılar.
Atatürk Batı’nın bilimini sanatını aldı, Ulusuna tarihini bilmelisin dedi, ”Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir!” demişti. Ama şimdi tüm bilimsel kurumlar değiştirilmek isteniyor. Bilim adamları düşüncelerinden dolayı yargılanıyor tutuklanıyor, bir ülkede düşünce aydınlık değişim yargılanmaya başlandığında, Atatürk’ün miras olarak bıraktığı,” Akıl ve Bilim” yerini ümmetcilik anlayışına bırakacaktır. Bir ülkede inançlara saygılı olmak ibadet sayılır, kimse kimsenin inançlarına söz etmedi bu ülkede, ama siz şimdi inanç değerlerini kendi model anlayışınızla hayata geçirmeye çalışmak adına, yada bunun adına Cumhuriyetten farklı bir sistemi yaratmak gibi bir çalışmanın içinde olursanız, bundan ülke zarar görecektir. Sadece farklı görünmek adına değişim adına bir açılımda olmak gibi açıklamalar da bilimden söz edeceksiniz ama öte yandan. Rektörlere ”Siz kimsiniz” diyeceksiniz işte bu denli çelişkilierle dolu günleride yaşadı Türkiye. Bir ülkeyi yönetmek böyle bir dili kullanmak bir çelişki yaratmıyormu? Atatürk Türkiye’sine bu görüntüler yakışmıyor.

Keşke köy Enstitüleri kapanmasaydı, bu gün çok farklı çağdaş düşünen bir toplum oluşurdu Türkiye’de, okumayan yazmayan ve okuduğundan da anlamayan bir toplum var şimdi, ne yazık ki on yılda bir kitabı bile doğru dürüst okuyamayan bir milletiz, şimdi siz toplumu aydınlatma görevlerinin dışında bir amaçları olmayan, akademisyenleri, bilim adamlarını, üniversite hocalarını, içeri tıkarsanız, yarattığınız korku toplumunun içinde olmak yaşamak huzur vermeyecek , duygularına ve düşüncelerine hakim olamadığınız toplumun diğer kesimine ve sizin hakim olduğunuz tüm kurumlardan korkan bir toplum yaratmış olacaksınız karşınızda. Şimdi adı (Ergenekon) denilen oluşumda aranan bazı kırılmaların, sonucunda yaşananlar toplumu ciddi anlamda bir gerilimin ortasında bırakmıştır. Sonucunun nereye varacağı belli olmayan bu tıkanmanın,aydınlanması adına doğacak sonuçları,Türkiye adına umarım çok daha ciddi tıkanmışlık yaratmaz, yoksa Türkiye bu yükü kaldıramaz. Elbette yargı sürecinin devam etmesi aşamasında konuşmanın doğru olmadığını biliyorum,ama, bir ülkede düşünceyi yargılamak, yada sistemi kendi düşünce darında elinde tutanları eleştirmek korkusu yaşıyorsa yazan düşünen eleştiren insanlar, işte asıl tehikeli yaşanmışlık budur. Özellikle Türkiye’nin içinde yaşadığı siyasal tıkanmanın ortasında kalan bu değişim süreci, bu sonucun nasıl olacağını gösteriyor aslında.

Açılım denilen modelinde sonuçları umarım ülkeyi bir ”Mitosasyona” götürmez sonunda. Herkesin kendi dil ,din ,inanç ve tarihiyle yaşamaya alıştığı bir ülke olmak, elbette Batı saygınlığındaki yerini almasında Türkiye adına gerekli olacaktır. Ama siz bunu sonradan inandırıcılıktan farklı noktaya çekmeye çalışırsanız, sizden beklentileri olanları hayal kırıklığına sürüklediğiniz gibi, doğacak ciddi sorunların da içinden kendinizi çekemezsiniz. Adı demokratik açılım olan bu modelin nasıl yansıyacağını bilmek çok önemli. Bunuda yaparken kendi bilimselliğinizden yola çıkarak hareket etmeniz gerekmezmiydi? Başkalarından icazet almak talimat almak gibi bir sorumluluğunuz olmazdı. Açılım modelini hayata geçirmenin öneminde, milli bütünlüğünde korunması noktasındaki duyarlılığı unutmamak gerekiyordu, özellikle toplumsal hareketlenmenin belirtileri dikkate alınmalıydı. Türk toplumu çok duyarlı bir toplum olmanın yanında, milli dayanışmada da sıkıntıların yaşandığı noktasındaki tepkisini göstermekte asla sessiz kalmayacağınıda son zamanlardaki tepkisiyle anlatmaya çalıştı. Türk toplumunda her geçen gün cehaletin yükseldiğini görmek üzüyor beni. Şu anda yaşanan olumsuzlukların kaynağında çoğu zaman, yukarda da yazdığım gibi Köy Enstitüleri’nin var olmayışıdır. Atatürk yarattığı toplum adına ”Çağdaş uygarlık düzeyinde olmak” adına Köy Enstitüleri’nin ne denli önemli olduğunu her fırsatta anlatmaya çalışmıştır.

Avrupa’da yaşayan dört milyona yakın Türk toplumu bile hala geleceğinden korkarak yaşıyor. Özellikle Almanya’da yaşayan Türk toplumu ciddi sıkıntıların sorunlar içinde sıkışmış kalmış bir durumda. Ama 40 yıldır kimse çıkıpta senin ne sıkıntın vardı demiyor. Türk olarak yaşamayı unutacaksın, sevdiğini buraya istediğin zaman getiremeyeceksin benim istediğim şartlarda yaşamaya alışacaksın, işte Almanya’nın istediği bu. Yani işine gelmiyorsa git arkadaş diyor, ama kimin umurunda bu sıkıntılar. Türkiye’de yaşananlara baktığında Türk toplumu burada dahada korkar halde yaşıyor, adı da bir ”çarkın içinde sıkışıp kalmak” düşüncenin bilimin yargılandığı bir ülkede olmaktansa burada tüm sıkıntıların içinde dayanmaya çalışmak, şimdi bunu yapmaya çalışıyor Avrupadaki Türkler.

Fransız Le Nouvel Observateur gazetesi ”Türkiye’de üçüncü Napolyon’a özgü yöntemlerin” yaşandığını yazdı. Jacques Julliard ”Siyasi baskı ve korku toplumu yaratılmaya çalışılıyor” diye açıkladı. Fransız LCI gazetesi ”Modern ama laik bir düşünceyi çağdaşlığı yansıtan bir Türkiye, ancak o haliyle AB’ye kabul edilebilir” diye yazdı. ”İslamcı Türkiye’ye her zaman hayır diyecek” Fransa demiştir Jouillard.

Türkiye’de gittikçe sertleşen bir rejim etkileşimi var. Tüm bilimsel kurumlar ve bilim adamları Atatürk ülküsü düşüncesi baskı altında. Özellikle son günlerdeki yaşananlar Türkiye’ye dışardan bakışın gözlemlerin hiçte saydam olmadığını gösteriyor, Batı her zaman iki yüzlü olduğunu savunacağı bir gerekçeyi buluyor Türkiye için. Bunuda sorumlusu bizleriz deneyimsiz bilgisiz ve bununda ötesinde, ülkeyi yaratılan sonu olmayan bir adı ”ılımlı islami model” olarak sistemin içinde olmaya sürükleyenlerdir. Yarın ülke bir ”Mitosasyonu” görürse bununda sonuçlarını Türkiye çok acı biçimde yaşayacaktır, ama sistemi yaratanların bu yaşanası, felaket, umurlarında olmayacaktır o zaman. ”NE MUTLU TÜRKÜM ” demeye çalışmakta gelinen sonucu değiştirmeyecektir. ABD kıskacında olduğumuz sürece Türkiye hiç bir zaman değişimi çağdaş anlamda yaşayamayacaktır. Şimdi daha önce (BOP) için ABD ile eşanlamlı ortaklık içinde olanlar bu sistemi yaratanlar, bu korkunç sonu şimdiden hazırladıklarının farkında değillermi acaba? Türkiye Ortadoğu coğrafyasında belkide çok ağır bir bedel ödeyecektir. Türkiye gittikce Batı’daki saygınlığını olmayan biçimde hızla kaybediyor. Siz yarın Batı’dan uzaklaşıp, Batı’nın tüm değerlerini yok sayarak ülkeyi İslam dünyasının dünyaya açılamayan bilimsel değerlerden yoksun kalmış karanlığında birarada yaşamaya mahkum ederseniz, asıl ülkedeki var olan, şimdi size siyaset yapma şansı veren, ama adını bile koyamadığınız demokrasiyi de yaralamış olursunuz.

Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor, asıl sistemi elinde tutanların ve eleştirilmekten bile feyz almayanların, ”Herkes aklını başına alacak” diyen bir Başbakanın kin ve öfkesinin altında kalmanın korkusundan kurtulabilmek ve her şeye rağmen laik çağdaş Atatürk değerlerine olan inançla, bu zor dönemde birarada sağ duyulu olmak adına, asıl dolaysız özde demokrasinin öneminde buluşmayı sağlamaya çalışmalıyız. Yoksa ülkenin gelecekteki zor günleri yaşaması kaçınılmaz olur. İşte akıl ve bilim, burada ortak hareket ederek ülkeyi bu çarkın içinden çıkaracaktır, yeterki akıl ve bilimin getirdiği çağdaş değerlere inanalım.

İnançların gölgesinde çarkın içinde tıkanmış bir toplum olmaktan uzaklaşmadıkca, akıl ve bilim her zaman adı olmayan yargının önüne bırakılacaktır.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.