ABD’NİN ŞİDDET İÇERMEYEN EYLEM POLİTİKASI!

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ABD’nin küresel liderliği altında demokrasinin dünyaya yayılması gerektiği düşüncesini taşıyan kişi ve kurumların söylem ve pratikleri incelendiğinde, halk devrimlerini 1920’lerde komünist yazarların kaleme aldığı Sürekli Devrim Teorisi kitabından önemli ölçüde etkilendikleri dikkat çeker.. Özünde toplumların taleplerini açık bir şekilde dile getirebildikleri bir siyasal ve ekonomik dağıtım mekanizmasını hedefleyen sivil oluşumların özellikle 1970’lerin sonunda ortaya çıktığı görülür.

1983 yılında Gene Sharp tarafından kurulan Albert Einstein Enstitüsü, kendisine temel misyon olarak, Sovyet Bloku’na dahil olan ülkelerin demokratik bir devrimle, açık toplum yapısına evrilmelerini belirlemiştir. George Soros’un 1993’te kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün de oldukça benzer bir ideale sahip olduğu görülür. Başlıca amaç demokratik yönetimin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve bağımsız medyanın var olduğu küresel bir açık toplum yaratmaktır…

Bütün bu siyasal projelerin dayandığı en önemli tezlerden biri; Gene Sharp’ın 1973 yılında yayımlanan The Politics of Nonviolent Action (Şiddet İçermeyen Eylem Politikası) adlı kitabında açık bir şekilde ortaya konmuştur… Bunun anlamı, (mevcut sosyo-ekonomik sorunlar nedeniyle) mobilize edilmeye hazır insanların kitlesel şikayet ve taleplerini siyasi bir amaca yönlendirerek rejim ölçeğinde sonuç elde etmektir… Bugün küresel ölçekte projeler üreten çoğu ABD merkezli sivil, yarı-resmi ve resmi kurumlar, eski Doğu Blok’u ülkelerinde, Orta Asya’da, Ortadoğu’da, Afrika’da ve Latin Amerika’da baskıcı rejimleri iktidardan düşürüp demokrasiyi yaygınlaştırmak(!) amacıyla çalışmaktadır…

Bu ve benzeri kurumların temel amacı demokratik olmayan rejimlerle yönetilen ülkelerde; ilgili ülke yönetimlerini kendi toplumları aracılığıyla demokratik yönetime zorlamaktır… Sivil toplum kurumlarının bu noktada misyonu; ilgili toplumların memnun olmadıklarını söyledikleri kapalı bir toplumsal yapıdan liberal demokrasinin vaat ettiği açık topluma geçebilmelerinin maddi ve psikolojik imkanlarını oluşturmaktır…

Küresel ölçekte Doğu Blok’unun 1989’da yıkılmasıyla dünyanın tek süper gücü olarak kalan ABD, önceleri dünyanın farklı bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluklarını (power vacuum) dolduramamıştır.

Dünya politikasındaki sistemik değişiklik sebebiyle ortaya çıkan güç boşluklarındaki ulusal ve bölgesel çatışmalar, Yeni Dünya Düzeni diye nitelendirilen süreçte toplumlararası geçişgenliğin artması gerektiğine işaret etmektedir. Tek kutuplu bu dünyada ABD, küresel ölçekte siyasi ve politik etkinliğini artırmak amacıyla özellikle 90’lı yılların ortalarından itibaren yumuşak güç (soft power) unsurunu yoğun şekilde kullanmaya başlamıştır. STK’ları bu yumuşak gücün en önemli araçlarından biri olarak görmek mümkündür. Bu dönemde Amerikalı diplomatların birçok sivil toplum kuruluşu ve sivil toplum lideri ile doğrudan ilişki kurması, diğer bir deyişle ilk defa ciddi anlamda muhatap kabul etmesi üzerinde önemli durulması gereken bir noktadır…”

ABD kongresi Ocak 1983 tarihli NSC 77 kararıyla demokrasi projesi için uluslararası propaganda aygıtı kurulması kararlaştırılmıştı. İşte (National Endowment for Democracy (Ulusal Demokrasi Vakfı) NED’in resmi görevi bu kararla şöyle tanımlanıyor: ABD politikalarını desteklemek için, uluslararası politik etkinlikleri planlamak, koordine etmek ve yürütmek.

CIA eski başkanlarından Stanfield Turner’in CIA, Gizlilik ve Demokrasi adlı kitabında:
“1967 yılında CIA’nın yurtdışındaki yararlı ve dost unsurları desteklemek için harcadığı para yılda 10 milyon dolara yükselmişti. Bu paranın büyük bir bölümü bizim sendikalar, öğrenci dernekleri, özel kuruluşlar aracılığıyla yurtdışındaki benzeri kuruluşlara aktarılıyordu. Sendikalar, dernekler bir tür paravan kuruluş görevi yaparak para kaynağının CIA olduğu gerçeğinin öğrenilmesini önlüyordu. Böylece bizden para alan yabancı sendika ve derneklerin Amerikan kuklası diye anılmasını da önlüyorduk.”

Bu gerçekler ışığında dünyanın son dönem geçirdiği süreç değerlendirildiğinde kitlelerin nasıl ne şekilde hangi yöntemlerle kontrol altına aldığı anlaşılmıyor mu?

Peki ya Türkiye gibi insanlık tarihinin odak milleti üzerinde oynanan oyunların bu kadar çok, karışık olması boşuna mı dersiniz?

Siyasi parti liderlerinin konuşmalarına, gazetecilerin yazıp çizdiklerine, akademisyenlerin önemseyerek yorumladıkları konulara bakın, Türkiye’yi hangi gizli ellerin yönlendirdiğini görürsünüz.

İçimizdeki beşinci kolların ajanların, işbirlikçilerin, bütün güler yüzlü görüntülerine rağmen çirkinliklerini anlamak mümkün!

Nasıl mı? Ona da siz dikkat edin olmaz mı?

Günün SÖZÜ: Her ihtimale göre hazırlığını yap ki, kesin netice alasın.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.