19 MAYIS’IN ÖĞRETİLERİ

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilerek çıkan Osmanlı Devleti, şartları çok ağır bir ateşkes anlaşması imzalamak zorunda bırakılmıştı. Ordusunun elinden silahları ve cephanesi alınmıştı. Anadolu işgal edilmişti. Uzun savaş yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda kalmıştı. Ülkeyi yöneten hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkaktı. Padişahın ise kendini ve tahtını korumaktan başka bir düşüncesi yoktu.

Bu şartlar altında Mustafa Kemal’in yapacağı tek şey vardı; emperyalist güçler tarafından bağımsızlığı yok edilmek istenen bir ulus için kurtuluş savaşına başlamak. İşte bu nedenle 19 Mayıs 1919 tarihi, vatanın kurtulması için örgütlenen Anadolu insanının bağımsızlık mücadelesinin başlangıcıdır. Bu başlangıçla birlikte büyük liderin öncülüğünde, şanlı zaferler birbirini izlemiş ve kurtuluş süreci tamamlanmıştır. Daha sonra gerçekleşen kuruluş süreciyle de, hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği eşsiz devrimler çok kısa sürede gerçekleştirilmiştir. Bu devrimlerin amacı, ülkenin aydınlanması, kalkınması, gelişmesi ve çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkartılmasıdır. 1923 ile 1938 yılları arasında gerçekleştirilenler, Kemalist Devrim’in büyük başarılarla oluşturduğu yapılanmanın eseridir.

Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra, emperyalizmin kışkırtmalarıyla ve özellikle çok partili düzenle birlikte, Kemalist Devrim’e karşı olumsuzluklar başlamıştır. Bu sürecin sonunda emperyalist güçlerin yeniden ülkemizi kuşatması, sanayileşmenin önlenmesi, tam bağımsızlığın terk edilmesi, aydınlanmanın şeriatın karanlığı tarafından bastırılması, ülkeyi içinden çıkılması güç koşullara getirmiştir. Bugün laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, parçalanmak, bitirilmek ve paylaşılmak konumuna getirilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, 19 Mayıs 2011 tarihinde yayımladığı mesaj şöyledir: “Tıpkı bugünkü gibi, o zaman da işbaşında aciz, pısırık, sinmiş, haysiyetsiz, tavizkâr, korkak ve yalnızca kendi menfaatlerinden başka bir hedefi olmayan hükümet etme zihniyetinin varlığına rağmen Türk milleti kendi geleceğini belirlemek amacıyla bizatihi inisiyatif almıştır.”

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki muhalefet partilerine karşı yasa ve ahlak dışı kaydedilmiş görüntüler aracılığıyla siyasal şantaj yapılmaktadır. Görünmez bir el, siyaseti etkilemekte ve biçimlendirmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin önceki genel başkanı, bu komplolar sonucunda görevinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Şimdi aynı olaylar seçim öncesinde MHP için de gündeme getirilmektedir. Siyaseti iyi kurgulayıp, geleceği göremeyen parti liderleri, bu ahlaksız oyunlara yenik düşmüşlerdir. MHP Genel Başkanı’nın geç de olsa “eşkenar üçgen” benzetmesiyle, ABD emperyalizmini hedef göstermesi olumlu bir gelişmedir. MHP için daha önce planlanan senaryolar sonucunda, genel seçimlerde barajı geçememesi üzerine çalışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Emperyalist güçlerin amacı hem iktidarın, hem de muhalefetin kendi isteklerine uygun olarak yapılandırılmasını sağlamaktır.

Seçim kürsülerinden muhalefetin kaydedilen görüntülerinden söz ederek, ahlak dersi vermeye kalkanlar, kendi yakın çevrelerini görememektedirler. Sıkıştıkça “kefen” edebiyatına sarılanlar, o kefen edebiyatın aktörlerini de bilmemektedirler.

Eski Demokrat Parti milletvekili Cihat Baban’ın “Politika Galerisi” (Ankara, 1970) adlı kitabının 222. sayfasında şunlar yazmaktadır: “Kıbrıs sorununun çözümü için, Celal Bayar’ın başkanlığında bir heyet toplanır. Heyette Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakan Vekili Etem Menderes, Londra ve Atina Büyükelçileriyle askeri sorumlular da vardır. Müzakereler ciddi olarak başlar, konuşmaların ilerlediği bir zamanda, Menderes’in Özel Kalem Müdürü içeri girer. Başbakanın kulağına bir şeyler söyler… İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay kendisini önemli bir iş için telefonla aramaktadır. Menderes, Cumhurbaşkanından ve heyetten bu gerekçe ile ‘Bana iki dakika müsaade eder misiniz?’ diye izin alır. Konuşmalar, Başbakanın gelmesine değin durur. Herkes sağdan, soldan sohbete başlar. Bir iki dakika on dakika, yirmi dakika, yarım saat, derken bir saat olur. Menderes geri gelmemiştir. Biraz daha beklerler, nihayet Menderes’in yakın arkadaşı Ethem Menderes, bakar ki olacak gibi değil, Menderes’i aramak için dışarı fırlar. Bir süre sonra içeri girer ve Bayar’ın kulağına bir şeyler söyler. Bayar kıpkırmızı olur. Toplantıyı dağıtır. Çünkü Menderes’e telefon eden Fahrettin Kerim Gökay değil, Menderes’le ilişkisi olan İstanbul’daki bayandır. Sevgilisini göreceği gelmiştir, onu İstanbul’da hasretle beklemektedir. Menderes de bu çağrının sihrine kapılarak, itizar etmek lüzumunu dahi duymadan, Bayar’ın başkanlık ettiği toplantıyı kendi haline bırakarak, müzakere masası başında bekleyenlere metelik vermeden, Kıbrıs meselesi çözüm yolu arayadursun, çekmiş İstanbul’a gitmiştir.”

Gazeteci Nimet Arzık’ın “Menderes’i İpe Götürenler” (Ankara 1966) adlı kitabının 29. sayfasında şunlar yazmaktadır: “Fatin Rüştü Zorlu, sevgide vefalı adamdı. Sevdiğini görmek için üç günde bir Paris’e taşınırdı. Her gün telefonla Paris’le konuşurdu. Dışişleri Bakanlığı’nın genel müdürlerinin zarif eşlerinin çoğu, hem memleket içinde, hem memleket dışında Fatin’in sevdiğine pervaneydiler. Ankara’dayken Kraliçe muamelesi görürdü. Ona hürmet ve hizmet arzetmek için, yüksek mevkideki kişilerle eşleri birbirleriyle tepişirlerdi. Bazı resmi davetlere o çağrılmadığı zaman Fatin Bey de gitmezdi. Ziyafet sofralarında onları mümkün mertebe yakın oturtmaya bakarlardı.”

92 yıl sonra siyasi iktidarın yandaş bir akademisyeni 19 Mayıs kutlamaları için; “Faşist kutlama” diye yazmaktadır. Faşist olan kutlamalar değil, siyasi iktidarın ülkemize ve özellikle muhalefettekilere yaşattığı olaylardır. Siyasi birikimden yoksun yandaşların yazdıklarıyla, söyledikleriyle bazı taraflarının açıkta kaldığı görülmektedir.

Başbakan Ankara Ticaret Odası’nda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Başbakan anma törenine gider de bir korgeneral orada ayağa kalkmaz mı? Çanakkale’de anma törenlerine gidiyoruz, bu beyefendi ayağa kalkmıyor. Gereği yapıldı, bedelini ödedi. Şimdi gideceği yeri buldu.” Bu açıklama başbakanın kendi ağzından sivil faşist diktasının itirafıdır. Korgeneral Engin Alan’ın düzmece bir iddia ile tutuklandığı, çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Başbakana karşı gösterilen demokratik protesto, ‘ileri demokrasi’lerde tutuklanma nedeni olmaktadır. Başbakan bu gerçeği açıklayarak, “bana karşı gelen kendini Silivri zindanında bulur” demektedir.

19 Mayıs 1919 tarihinde ordusu silahtan arındırılan bir ülke işgal edilmiş ve bütün kalelerine girilmişti. Ülkeyi yönetenler aciz, haysiyetsiz ve korkaktı. Günümüz koşullarında Atatürk’ün ilkelerini ve devrimlerini özümsemeden, uğrunda mücadele etmeden sadece Atatürk’ü sevmek; bizi bugün içinde bulunduğumuz karanlıktan çıkarmaya yetmemektedir. Kurtuluş mücadelemizin başlangıcından 92 yıl sonra, ülkede genel durum ve görünüm çok parlak değildir. Ancak içinde Atatürk sevgisi taşıyanlar için umutsuzluğa yer yoktur. Atatürk’ü öğrenip, bilinçli ve kararlı bir şekilde tüm yurtseverlerin örgütlenerek yapıcağı haklı ve demokratik bir mücadele ile, umuda ve aydınlığa doğru yol alınacaktır.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.