HAYAT BİR MÜCADELEDİR, ZOR ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ…

HAYAT BİR MÜCADELEDİR, ZOR ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ…
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Maalesef tüm dünya, halklar yani bizler çok zor zamanlardan geçiyoruz. Krizin, yoksulluğun, çatışmaların, terörün, soykırımın, baskının, doğa felaketlerinin, depremlerin, göçlerin yaşanmadığı coğrafya yok desek hiç yalan olmaz.
Dünya ve insanlık adına zor zamanlar bugünler…
Ama bir gün halklar aldatıldıklarının farkına varırsa ve birlikte mücadele verirlerse insanlık bu zorluklarla da baş edecek ve makus talihini yenecektir.
Bu zor zamanlar da gelip geçer. Her şey geçer insanlık kalır.
Bu baskılar neredeyse insanlık tarihi kadar eski, insanlık zor zamanlar yaşadı fakat her seferinde dik duran, mücadeleden vazgeçmeyenler hep kazanmıştır.
En son dün Moskova’ da bir Konser salonuna yapılan terör saldırısında, baskınında an itibarıyla 143 kişi hayatını kaybetmiş ve yüzlerce yaralı var. Yine onca suçsuz insan hayattan koparıldı…
Herkesin barış içinde yaşayacağı bir dünya en büyük umudumuz.
ALMANYA’ DA SAVAŞ KORKUSU
Buradan, önce 44 yıldır yaşadığım ülkeye Almanya’ ya burada neler olup bittiğini kısa başlıklarla siz okuyucularımıza aktarmak daha sonrada Türkiye’ de bir hafta sonra yapılacak olan yerel seçimlerle ilgili izlenimlerimi yazmak istiyorum.
Almanya, Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’ya askeri ve insancıl amaçlı maddi yardımına devam ediyor. Tüm baskılara rağmen geliştirilmiş, radara yakalanmadan 500 kilometre uzaktaki hedefleri vuran Taurus (Toros) füzelerini Rusya’yı daha fazla tahrik etmemek ve olası bir savaşta hedef olmamak için vermiyor ama aynı Federal hükümet Ukrayna’ ya 500 milyon Avroluk yeni yardım paketini onayladı. Alman savunma bakanı Boris Pistorius , Alman halkına 5-8 yıl içinde çıkabilecek bir savaşa hazır olmalarını söyledi.
Avrupalıları şimdi bir savaş korkusu sarmış durumda
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise Alman Şansölye Olaf Scholz’ dan daha keskin bir siyaset izliyor, bu savaşa karagücü yollamak istiyor ve Ukrayna’nın kaybetmemesini isteyerek ‘’ bu savaş bizimde varoluş savaşımızdır’’ diyor.
İngiltere’ den ise Almanlara Taurus füzelerini bize verin biz Ukrayna’ya verelim açıklamaları geldi. İngiltere lazer ışılı ‘’ DragonFire’ adlı bir füze geliştirdiklerini üretimi halinde bunu Ukrayna’ya verebileceklerini vurguladılar
Olaf Scholz, bu hafta ortası gerçekleştirdiği Ortadoğu ziyaretinde İsrail’ i de ziyaret etti ve Netanyahu’ dan Refah kentine saldırmamasını insani yardımın Filistin halkına hızlıca ulaşması için talepte bulundu
Almanya’ da aşırı sağcı parti AfD ye karşı protestolara, mitinglere yüzbinlerce insan katılıyor, halk demokrasiye sahip çıkıyor am bu protestolara çok az göçmen, Türk- Türkiyeli insan katılıyor bu çok üzücü bence.
Bu arada demiryolu personelinin daha iyi çalışma koşulları talebiyle yaptıkları uyarı grevlerinin biri bitiyor diğeri yeniden başlıyor, Çiftçilerin büyük protestoları nedeniyle AB geri adım attı ve Ukrayna’dan gelen tarım ürünlerine gümrük uygulaması başlattı, vergiler koydu.
HALKÇI, SOSYAL BELEDİYECİLİK DEVAM ETMELİ
Türkiye’ deki yerel seçimler neredeyse 1 hafta bir zaman kaldı. Kumpaslarla CHP’li adayların önü kesilmek isteniyor bu çok büyük bir haksızlık, AKP Ankara Belediye başkanı Turgut Altınok’ un inanılmaz serveti, malvarlığı Alman medyasına da konu oldu.
CHP genel başkanı Özgür Özelin performansını iyi buluyorum. İstanbul’ da ise Ekrem İmamoğlu birçok rakibe karşı mücadele veriyor. DEM parti güneydoğuda yine seçimleri kazanacak umarız kayyum atanmaz ve seçilenler yönetir orada kazanılan şehirleri. Soldaki adayların, örneğin TKP bileşenlerinin Kadıköy adayı Fatih Mehmet Maçoğlunun alacağı oyları merak ediyorum.
AKP büyükşehirleri tekrar kazanmak için çok yükleniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve tüm bakanları sahadalar. Onların en büyük handikapı, dezavantajı ülkede giderek artan yoksulluk, enflasyon ve gençlerin umutsuzluğudur.
Halkçı ve sosyal belediyecilik şu anda Türkiye’de seküler kesim için çölde vaha gibidir ve devam etmelidir
Dileğimiz seçilen başkanların Parti gözetmeden, kimseyi ötekileştirmeden şehir halkına ve her semtine ‘hizmet’ için mesai yapmaları ve ‘Herkesin Başkanı’ olmalarıdır.
Hayat defterine lütfen şunu kaydedin; ‘’ İnsan gülmediği günü, yaşadım diye hayat defterine kaydetmemelidir’ (Sokrates)
Almanya’ dan selamlar, sevgiler
Mehmet Tanlı

Devamını Oku

YÖN BELİRLEYİCİ 31 MART YEREL SEÇİMLERİ VE TÜRKİYE´DE BELEDİYECİLİK

YÖN BELİRLEYİCİ 31 MART YEREL SEÇİMLERİ VE TÜRKİYE´DE BELEDİYECİLİK
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye ‘de yerel seçimlere tam 23 gün kaldı. Belki klasik olacak ama bu seçimlerde yine çok önemli çünkü seçim sonuçları özellikle büyükşehirleri kimin yöneteceği ülkenin ve demokrasinin hatta CHP’nin, sosyal demokrasinin yarınlarını şekillendirecek, belirleyecek.

Almanya ‘da 38 yıl bir şehir idaresinin gençlik, sosyal ve uyum dairesinde çalışan birisi olarak konuyla ilgili görüşlerimi siz okuyucularımıza aktarmak istiyorum.;

Yerel yönetimler öncelikle şeffaf olmalıdır. Yapılan ciddi araştırmalara göre Türkiye ‘de yerel yönetimler yolsuzluğun en fazla döndüğü kurumlarmış

Bu seçimlerde yapılan propagandalar, adayların, liderlerin meydanlarda, TV programlarındaki açıklamaları, söylemleriyle ortam genel seçim havasına dönüşmüş bulunuyor.

Türkiye yeniden bir tam demokratik ve hukuk devleti mi olacak yoksa belki de İran örneğindeki gibi içinden hiç çıkamayacağı karanlık bir Tünelin içine mi girecek?

Genel seçimler ile yerel seçimler farklı şeyler yani Genel seçimi kazananlar Yerel seçimleri de kazanırlar diye bir şey yok. Turgut Özal iktidardayken yerel seçimlerde ağır bir yenilgi almıştı.

Aslında yerel seçimlerde halk, kitleler parti değil, hizmet edecek şehircilikten anlayan, uzman kadrolara sahip adayları seçmeliler ama bu mümkün değil şu an

Şu anda ülke ekonomisi, hukuk sistemi çok sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Bunlar seçimin gidişatını belirleyebilir.

Hayat pahalılığı, halkı yoksullaşmış, yaşam sevincini kaybetmiş, kamplara bölünmüş, kutuplaşmış, toplumsal barışın her geçen gün daha da yok olduğu herkes tarafından görülüyor.

Siyasette tıkanıklık yaşayan, yıpranan, yorulan ve Liderinin ağırlığıyla ayakta kalmış bir AKP ve onun hükümeti var.

31 Mart seçimleri Türkiye ‘de sosyal belediyeciliğin devamı ve demokrasinin daha fazla tahrip edilmemesi açısından hayati önem taşıyor.

Bu nedenle 11 büyükşehir de yeniden seçimin kazanılması gerekiyor. Bu da sorumlu, yurtsever, demokrat insanların özveride bulunarak uzun vadeli düşünmeleri halinde tabanda-sandıkta birleşmeleriyle mümkündür.

Kazanacak adayların her kesime, semte eşit hizmet götürmesi gerekiyor. Ayrımcılık tarihi bir yanılgı olur ve zaten pamuk ipliğine bağlı olan sosyal-toplumsal barışı daha da geriye götürür.

CHP ‘nin Afyonkarahisar adayı Burcu Köksal ‘ın Dem Parti ve ona oy veren vatandaşlarımıza yönelik sözleri affedilemez ve yaptığı resmen ırkçılıktır.

Dileğimiz 31 Mart’ta seçimleri kazanan Başkanlar şehirlerinin güzelleşmesi, oralarda yaşayan insanların yaşam kalitesini sağlamak artırmak için bilimden yararlanır, şehircilikten anlayan kadrolarla çalışırlar.

Şehirleri şehir yapan nesneler, başarılı, cazip ulaşımı kolay şehir merkezleri, ulaşımın, trafiğin aksaksız yürümesi, estetik mimarisi, yeşil alanları, depreme dirençli binaları inşa etmek, her yaş grubuna hitap eden parklar, eğitim- kültür merkezleri, spor sahaları, öğrenci yurtları, engelliliklere verdiği hizmet, sermayeyi şehre çekme, yeni işyeri yaratmaktan geçer.
.

Tüm bu idealleri gerçekleştirmek, hayata geçirmek için Türkiye’deki yerel yönetimler ve başkanları proje sunarak AB Fonlarından faydalanabilirler,

Ayrıca Avrupa ‘da bizim yurttaşlarımızın da yaşadığı gelişmiş ülkelerde ‚ ‘Kardeş şehirler ‘‘bularakta bu hayaller, planlar hayata geçirilip güzel şehirler yaratılabilir.

Dileğimiz 31 Mart ‘ta adil bir seçim olur ve hak edenler kazanır…

Mehmet Tanlı

Devamını Oku

CUMHURİYET 100. YILINA GİRERKEN

3

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye, Cumhuriyet‘in 100. Yılında hangi konumda?

Cumhuriyet şu günlerde günlük yaşamımızda belki de en çok kullandığımız kelimelerden birisidir. Fakat Cumhuriyet ‘in ne olduğunu sorsak, nedir desek onu acaba kaç kişi doğru cevaplandırabilir? Her yıl Resmi olarak 29 Ekim tarihinde eskisi gibi artık coşkulu bir şekilde olmasa da kutlanan, ülkenin kurucusu ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ ün gençlere emanet ettiğim dediğimi ” Cumhuriyet” nedir?

Cumhuriyetin hangi özelliklere sahiptir? Kaç çeşit Cumhuriyet vardır, hangi Cumhuriyet ideal Cumhuriyettir?

İran’daki de bir Cumhuriyet Laikliğin olmadığı tam uygulanmadığı bir Türkiye Cumhuriyeti tartışmaya gerek yok bir orta çağ karanlığındaki Cumhuriyettir

Cumhuriyet, bir yönetim biçimidir. Genellikle mutlak ya da meşru monarşiler ve saray saltanatı ile orta çağ mücadele edilerek elde edilmiş bir kazanım, ulusların demokrasiye geçişleri ile birlikte gelişmiş olan devlet yönetimi şeklidir.

Cumhuriyet, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şeklidir. Cumhuriyette, halkın kendi kendini yönetmesi esastır.

Cumhuriyet son yüzyıllarda bilhassa da 1789 Fransız İhtilalinden sonra uygar ülkelerde yaygınlaşan yönetim biçimidir. Özellikle Batılı ülkelerde Demokrasilerin gelişmiş olduğu ülkelerin devlet biçimidir.

Türkiye Cumhuriyeti birkaç gün sonra 100. Yılına girecek. Ülke bu 100. Yıla çok buruk giriyor. Tüm bazı eksikliklerine rağmen bir çağdaşlaşma projesi olan Cumhuriyet geçen 100 yıllık süreç içerisinde Türkiye ‘de çok yaralar aldı, Cumhuriyet düşmanlarından darbeler yedi. Atatürk ve arkadaşlarının 100 yıl önce hayata geçirdiği o çığır açan reformların yerinde artık yeller esiyor desek yalan ve ayıp olmaz sanırım.

Nasıl bir Cumhuriyet ve Cumhuriyetteki aksaklıklar

Nasıl bizim Almanya ‘da Entegrasyon yani göçmenlerin toplumdaki sosyal hayatı konuşulsa herkesin kendisine göre bir entegrasyon, uyum tarifi varsa işte Türkiye’de ‘de herkesin istediği, özlediği farklı farklı bir cumhuriyet var.

Türkiye ‘deki Cumhuriyet bugün rövanşçı bir zihniyet ve ruh tarafından kuşatılma altındadır. Cumhuriyetin temel direği Laiklik artık kâğıt üzerinde kalan bir kavramdır.

Eğitimde, kadrolaşmada Laiklikten sapılmıştır. Tarikatların, Vakıfların ve Cemaatlerin siyasetteki ağırlığı ortada.

Normal okulların üzeri çizilmiş, İmam Hatipli olmak artık insanlara bir ayrıcalık kazandırmıştır.

Yargıdaki skandallar, tuhaf siyasi kararlar bitmiyor, kuvvetler ayrılığı kalmamıştır.

Ülkenin 2. Büyük muhalefet partisinin eşbaşkanları, belediye başkanları, Aydınlarımız yıllardır hapislerde çürütülmek istenmektedir.

Sayıları 25 milyonu bulan Alevilerin talepleri görmezden gelinmekte, Cemevlerine İbadethane statüsü verilmemekte, Bürokraside tepe yöneticiler (Valiler, Kaymakamlar, Genel Müdürler, Emniyet Müdürleri) arasında Alevilere yer verilmemektedir.

Gelir dağılımındaki uçurum ve bölgeler arasındaki dengesizlik her geçen gün daha da artmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük sorunlarından birisi olan Kürt sorunu klasik inkâr ve imha politikalarıyla 40-45 yıldır çözülememiştir. Her iki taraftan da halk çocukları birbirine kırdırılmaktadır.

Siyasal İslam her yere damgasını vurmuştur. Sosyal ve toplumsal barış pamuk ipliğine bağlı durmaktadır.

Kamplaşma had safhada

Ülkedeki kamplaşma, kutuplaşma had safhaya gelmiştir. Kadın cinayetleri, küçük çocuklara tecavüzler, tacizler almış başını gidiyor. Kadınlara koruyucu güvence sağlayan İstanbul sözleşmesi anlaşması iptal edilmiştir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları özellikle yetişkin, eğitimli gençlerimiz ülkeyi terk ediyor, bambaşka ülkelerde coğrafyalarda kendilerine daha iyi, özgür bir yaşam kurmak istiyorlarsa, ülkede yeni hapishaneler inşa ediliyorsa bu Cumhuriyette çok eksiklikler var demektir.

Halkın vergileriyle yaşayan, Personelinin maaşını ödeyen en az 10 TV kanalı bulunan ülkenin devlet Radyo Televizyon Kurumu TRT 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamıyorsa, boş yere yıkılan Atatürk Havalimanında AKP 29 Ekim’den 1 gün önce Filistin mitingi yapıyorsa bu çok büyük ayıptır, hatadır, yanlıştır ve Cumhuriyete saygısızlıktır.

Laik Cumhuriyetin karşıtları çok

Cumhuriyet sayesinde iktidar olan bir AKP Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamaktan kaçınıyor.

Çünkü rahmetli İlhan Selçuk ‘un Almanya’da bir Panel sonrası bizlere söylediği gibi ‚ ‘‘O coğrafyadaki Arap Şeyhleri, Emirleri, Kralları laik Müslüman bir ülkeyi ve onun bu modelini istemiyorlar. Bu sistem Türkiye ‘de tutarsa Arap halkları ayaklanıp bizde Türkiye gibi bir ülke olalım derlerse onların saltanatlıları yıkılacaktır o nedenle Türkiye’deki Laik sistemin çökmesi için işbirlikçileri aracılığıyla her şeyi deneyeceklerdir ‘‘demişti. Ne kadar büyük bir öngörüymüş bu!

Ama bu kutlamalardaki boşluğu CHP ‘nin yönettiği büyük şehirlerdeki yönetimler zengin programlarıyla dolduracaktır mutlaka

Yeni ve Laik Demokratik bir Cumhuriyet şart

Kimse kızmasın ve kendisini kandırmasın Cumhuriyet yıkılmıştır ama ortak, kararlı bir mücadeleyle yenisini Tam Laik, Demokratik bir Cumhuriyeti kurmak mümkündür. Çünkü halkın en az yarısı, yürekli, yiğit insanlar bunu istemektedir. Halkımız Cumhuriyet ‘e ihanet edenleri asla unutmayacaktır diye düşünüyorum.

Bizler, yurtsever demokratlar olarak fikir ve düşünce özgürlüğünü, halkların, inançların kardeşliğini savunan, herkese eşit yurttaşlık hakkı tanıyan, tüm inançlara saygılı, özgür medyası olan demokrasiyi içselleştirmiş insanları mutlu, huzurlu ve refah bir Demokratik Türkiye Cumhuriyetinden yanayız.

Bu anlamda 100. Yılı kutlamalardan ziyade 29 Ekimleri artık Cumhuriyetin kazanımlarını ön plana çıkarıp ve onu yok edenlere karşı Cumhuriyeti yeniden kurmak için çabaların sergilendiği günler olarak görmek isteriz, kutlayanlara da sözümüz yoktur elbette…

Tüm eksikliklerine rağmen halkın yarısı maalesef özellikle de tutucu, dinci kesiminin laik Cumhuriyetin getirdiklerinin farkında olmayışı ve yanlış yapılan siyasi tercihler nedeniyle Cumhuriyet bu hale gelmiştir

Cumhuriyet Yaşamaktır. Eşit ve adil. Özgürce. Her şeye rağmen Cumhuriyet kutlu olsun…

Mehmet Tanlı, Almanya

Devamını Oku

ALMANYA´ DA AŞIRI SAĞ NEDEN YÜKSELİŞTE?

3

BEĞENDİM

ABONE OL

Almanya’da son Eyalet Parlamentosu seçimlerinde sandıktan sağ ve aşırı sağ çıkması ne ifade ediyor?

Avrupa ‘da da aşırı sağ neden yükselişte?

Geçen Pazar günü Almanya‘nın Bavyera ve Hessen Eyaletlerinde Parlamento seçimleri yapıldı. Hessen ‘de tutucu, konzervatif, göçmenlere mesafeli eski Şansölyelerden Helmut Kohl ve Angela Merkel ‘in Hristiyan Demokrat Partisi (CDU) ile Bavyera ‘daki kardeş Partisi Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) seçimleri kazanırken AfD adlı aşırı sağcı, ırkçı yabancı düşmanı parti ise ikinci parti konumuna geldi. Seçimlerde, seçmenin tercihlerinde Almanya ‘ya fazla ve düzensiz göç ve uyum politikalarının, konularının önemli rol oynadığı iddia ediliyor ve Irkçılığa zemin hazırlanıyor, yol açılıyor bence.

Bu çok tehlikeli bir gelişme ve hiç gerçekçi değil.  Düzensiz göç Suriye, Afganistan, Irak ‘tan buraya son gelenlerin topluma uyum sağlayamaması, güvenlik sorunu oluşturması, bazı eylemleri, devletten çalışmadan sosyal yardımlar alması sağ seçmeni öfkelendiriyor çok kızdırıp bu partilere yönlendiriyor.

Bildiğim kadarıyla Dünyada faşizmi, yani Hitler diktatörünü ve onun Nasyonal Sosyalist Partisini oylarıyla iktidara taşıyan ilk ülke Almanya olsa gerekiyor. Almanların bu sağcı-ırkçı kesimi tarihlerinden hiç ders almamışlar, çıkarmamışlar. Çünkü en ufak krizde göçmenleri, bu grubu ekonomik, sosyal sıkıntıların kaynağı ve günah keçisi olarak görüyorlar.

Hitler oylarla iktidara gelen ilk Diktatördür

Hitler Almanya ‘sının komşu ülke Polonya ‘ya saldırısıyla başlayan daha sonra tüm Avrupa ‘ya yayılan Fransa, Hollanda, Rusya, Baltık ülkeleri ve İngiltere ‘ye saldırısıyla, Asya ‘da da devam eden 2. Dünya savaşı 60-65 hatta savaşın bıraktığı sonradan gelen hasarlar ve etkileriyle, Japonya ‘nın 1 Ekim 1939 da da teslim olmasıyla 80 milyon insanın, canın ölümüne yol açmıştır. Bu ağır yıkım sonrası milyonlarca insanını kaybeden Almanya yerle bir olan Alman şehirlerini, ekonomisini ayağa kaldırmak için 50 li ve 60 lı yılların başında Güney Avrupa ülkelerinden ve Kuzey Afrika‘ dakik Magrip ülkeleriyle  işgücü anlaşmaları yaparak milyonlarca göçmen işçiyi İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan eski Yugoslavya, Türkiye, Fas, Tunus ile  Cezayir‘ den milyonlarca genç, dinç ‚‘‘ turp‘‘ gibi kadınlı, erkekli  insan Almanya‘ ya çalışmak için geldi en verimli yıllarında burada çalıştı ekonomiyi canlandırdı sonra ailelerini buraya getirdi. Bu süreç göçmen işçi alan tüm diğer Avrupa ülkeleri içinde geçerlidir.

Almanya ‘da her dört kişiden birisi göçmen kökenli

Bugün Almanya ‘da biz Türk kökenliler 4. Kuşakta ve 62 yıldır burada yaşıyoruz. Artık an itibarıyla şu an Almanya“`daki hayatın her alanında işçi, memur, iş insanı, sanatçı, sporcu, siyasetçi olarak Türkiye insanını bulabilirsiniz.  Ayrıca Almanya ‘da son yapılan istatistiklere göre her dört kişiden birisi göçmen kökenli olduğu tespit edilmiştir. Almanya ‘da aşırı sağcılar, partileri her ne kadar inkâr etse de Almanya bu kültürel çeşitliliği ve realiteyi ve bunlara ek olarak Alman ekonomisinin sağlık, hizmet, gastronomi ve bilgisayar teknolojisinde her yıl 240 bin işgücüne olan ihtiyacı görmezden gelemezler.

Yasalar değişir, modernleşirken…

Bu nedenle şu anda iktidarda olan Sosyal Demokratlar (SPD), Birlik90-Yeşiller ve Hür Demokratlar (FDP) partilerinden oluşan Federal Hükümet bu işgücü açığını kapatmak, Avrupa Birliği dışındaki ülkelerden kalifiye işgücü getirmek için yeni yasa çıkarıyor. Ülkeye yeni gelen göçmenlerin topluma sosyal yaşama hızlı uyum sağlamaları için Vatandaşlığa geçiş yasası modernleştiriliyor. Eskiden 8 yıl sonra verilen vatandaşlık Almancanız, işiniz varsa, sabıkanız yoksa 5 hatta Sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışır, toplumsal hizmet verirseniz 3 yılda artık Alman vatandaşı olabileceksiniz hem de geldiğiniz ülkenin vatandaşlığını bırakmadan. Yıllardır sosyal alanda ve bizzat göç-uyum dairesinde çalışan, serbest gazetecilik yapan birisi olarak bu gelişmeleri biraz geç kalınmış olsa da ben çok olumlu buluyorum.

Ne yapmalı peki?

Almanya ‘da Federal, Eyalet ve Yerel düzeyde göçmenlerin topluma uyumu, dil kursları, projeler için milyonlarca avro paralar harcanıyor, o alanlarda binlerce uzman personel çalışıyor buna ben bizzat şahidim. Bir yanda bunlar olur, yasalar değişirken diğer yanda yabancılar dışarı, göçmen istemiyoruz demek, ırkçı partiye, yabancılara soğuk bakan partilere oy vermek onları 1. 2. Parti yapmak bir sürücünün aynı anda hem gaz hem de fren pedalına basması gibi bir şey. Sağ seçmenler, medya göçmenlere sıcak bakan partileri, kurumları inanılmaz baskı altına almış durumda. Bu gidişat devam edecektir. Buna dur demek için mutlaka Alman vatandaşlığı olan tüm göçmenler ülkedeki politik süreci iyi takip ederek tüm seçimlere aktif ve pasif olarak katılmalılar, oy atmaya gitmeliler yani.  Almanya ‘da göçmenlerin seçimlerde oy verme oranı yüzde 20-30 larda seyretmektedir. Bu çok düşük bir katılımdır.

Çocuklarının eğitimine en büyük yatırımı yapmalılar onların ilerde iyi bir meslek sahibi olmaları, devlet dairelerinde ya da başka kurumlarda yönetici konumuna gelmelerini sağlamalılar. Irkçılara karşı onlarca protesto etkinliği yapılıyor o etkinliklere çor çocuk gidip Alman demokratlarıyla birlikte DEMOKRASIYI KORUMAK İÇİN saf tutmalı, yürümeliler. Dernekler, İnanç kurumları buna öncülük yapmalılar. Alman medyasını yakından takip etmeliler, onlara Abone olmalı, okuyucu mektubu yazmalılar. Alman siyasi partileri, işverenleri, endüstri, sanayicileri ise halka gerçekleri söylemeliler, göçmenler toplumumuzun artık bir parçası olmuşlardır refah seviyemizin düşmemesi, emeklilerimizin maaşlarının ödenmesi için onlara ihtiyacımız var onlar kültürleri, getirdikleri değerler, mutfaklarıyla bizim artık vazgeçilmez bir parçamız, zenginliğimizdir demeliler.

Bu sağcı-ırkçı olan Alman seçmenler artık Almanya ‘nın bir göç ülkesi, göç ve uyum toplumu olduğunu kavramalılar. Ben Alman toplumunun yüzde 70-80 ninin hala ırkçı olmadığına inanıyorum. Keza göçmenlerin, Türkiye ‘den gelenlerinde ezici çoğunluğunun buraya uyum sağladığına inanıyorum. Her iki taraf içinde bir negatif genelleme haksızlık olur.

Almanların bu ırkçı olanları AfD yi seçenleri tarihlerinden hem ders çıkarmalı hem de utanmalılar, ırkçılık, ayrımcılık çıkmaz sokaktır felaket, kaos getirir. Her ulusun bir kültürü, onuru, kimliği vardır ve hiçbiri diğerinden üstün olamaz ben efendiyim sen, siz kölesiniz diyemezsiniz.

Savaşsız, sömürüsüz, ırkçılıksız bir dünya dileğiyle…

Aşk ile..

Mehmet Tanlı

Kaynak: https://de.statista.com/statistik/daten/studie/1221/umfrage/anzahl-der-auslaender-in-deutschland-nach-herkunftsland/

Devamını Oku

MADIMAK DAVASI DÜŞTÜ

3

BEĞENDİM

ABONE OL

Zaman aşımı demek katilleri, suçluları korumak, direkt aklamaktır!

Hepinizin bildiği üzere 2 Temmuz 1993 günü Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için Sivas’a giden aydın ve sanatçılardan 33’ü gerici, yobaz çevrelerin saatlerce süren kuşatması sonrası kaldıkları Madımak Oteli’nin yakılarak vahşice katledilmişti.

Bu pırıl pırıl 33 insan normal başka bir ülkede olsa mutlaka kurtarılabilirdi. Devletin polisi, askeri, jandarması MİT’ i yani silahlı güçleri nerelerdeydiler?

Neden Vali, Belediye Başkanı, Kaymakam, Emniyet müdürü bu faciayı önleyemediler?

Katliam sonrası kimse hesap vermediği gibi şu ana kadar hakka yürüyenlerin ailelerinden kamuoyundan ne bir özür dilendi ne de bu faciadan dolayı pişmanlık duyuldu…

Bu dava yıllarca sürdü çok az insan ceza aldı, ceza alanları, katilleri savunanlar milletvekili oldu, bakan oldu, yurt dışına kaçanlar oralarda korundu, işyerleri açtılar, ilticaları kabul edildi belki de yaşadıkları ülkelerde örneğin Almanya’ da vatandaşlık dahi aldılar.

Son duruşmayla birlikte dava zaman aşımından üzerinden otuz yıl geçmesi nedeniyle düştü. Katiller yani zaman içerisinde ‘aklandı’. Bu nasıl bir vicdan, nasıl bir hukuk, adalet, insana saygı?

Bu karar geride kalan akrabaların, ailelerin acılı yüreklerini bir kez daha yakmıştır.

Oysaki katliamlar, insanlığa karşı işlenen suçlar ne aklanır ne de zaman aşımına uğrar.

Zaman içerisinde nelere tanık olmadık ki CHP’lilerin Madımak katili dedikleri, katliamın olduğu dönemde Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu 6lı masanın ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun gözdesi olup o da öyle aklandı.

Madımak’ın zaman aşımından düşmesinin negatif etkilerini Aleviler ve tüm ötekileştirilenler yani Azınlıklar, Kürtler, Süryaniler, Hristiyanlar tüm muhalifler ilerde çok kötü hissedeceklerdir.

Bu karar yeni katliamları planlamanın ve uygulamanın zeminini de yaratabilir, yaratacaktır da belki.

Madımakta sadece insanlar, Aleviler ve dostları değil insanlık yakılmıştır.

Biz ne bu utancı, yakanları da aklayanları da ne affediyor ne de unutuyoruz.

Tüm bunlara rağmen Aleviler Eşit yurttaşlık mücadelesi için tüm diğer demokrasi güçleriyle, musahipleriyle birlikte mücadeleye devam etmeliler. Başka alternatif yok çünkü.

Şu an ise yine CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu AİHM-AYM kararlarıyla ispatlanmış, sabitlenmiş suçları dile getirdiği, kamuoyuyla paylaştığı için linçe maruz kalıyor. Yani ülkede fazla değişen bir şey yok.

Türkiye’nin önemli aydınlarından, gazetecilerinden Tele1 TV Genel Yayın Yönetmeni Alevi canımız Merdan Yanardağ da 86 gündür uydurma sebeplerden, İmralı’daki tecrit koşullarını eleştirdiği, yorumladığı için hapiste tutuluyor.

Türkiye’ deki bu demokratik gerileme, şeriata yelken açma hızla ilerliyor, Türkiye uygar dünyadan hızla kopuyor.

Madımak faillerini hasta yaşlı diye affeden ama diğer muhalif kesimden aynı durumda olan mahkûmları hapiste çürüten zihniyeti kınıyor, vicdanlarıyla baş başa bırakıyoruz.

Bu mahkeme kararı bir hukuksuzluk abidesidir, geride acılar bırakmıştır.

Madımak yakın Türkiye tarihinin kanlı ve karanlık bir sayfasıdır unutmayacağız bu böyle biline…

Bu karar Türkiye’ de ve Türkiyelilerin yaşadığı birçok başka coğrafyada sosyal ve toplumsal barışa, halklar, kültürler, inançlar arasındaki diyaloğa, iletişime büyük bir darbe vuracaktır diye düşünüyorum birçok başka insan gibi.

Madımakta ve demokrasi mücadelesinde daha iyi bir ortak vatan, Türkiye için toprağa düşen tüm canların, insanlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyor yakınlarına sabırlar diliyoruz.

Aşk ile…

Mehmet Tanlı

Devamını Oku