Hülya Yazıcı

Hülya Yazıcı

22 Haziran 2025 Pazar

    ZAAFLARIN BEDELİNİ ÜLKELER ÖDER…

    ZAAFLARIN BEDELİNİ ÜLKELER ÖDER…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Devleti yönetenler, nefret ve korku dağıtarak, halkı bana taraf olan ya da bana karşı olanlar diye ayırarak iktidarlarını dayatamazlar.

    Tam tersine siyasetlerine ve uygulamalarına herkesi konuşarak ikna etmelidir.

    Her şeyden önemli olanı ise, bir iktidar, halkın iradesine saygı duymalı, halkın iradesi ile ters düşmemeli, sesine kulaklarını tıkamamalıdır.

    Tüm bu hataları her dakika yaşayan bir Türkiye…

    Ama unutmamalı ki, yönetenler; Eleştiren, farklı düşünen, siyasetçi, bürokrat, bilim insanı, gazeteci, hukukçu, öğrenci, yani sorgulayabilen herkese karşı devlet kurumlarını kullanarak, terazinin dengesiyle oynarsa, sonuç beklenenden pahalıya patlayabilir.

    Patlıyor da…

    Dünya nerdeyse bir yakabilir Nükleer savaşın eşiğinde, burnumuzun dibinde korkunç bir tehlike belli ki bizi de yakabilir…

    Bu günlerde basının gücü, hukukun gücü, dış politikanın gücü kaynayan dünyaya karşı bir arada durmak zorunda..

    Başsız kalmış Ortadoğu, kabul etmek zorundayız ki, bizim zaafımız nedeniyle de bu durumda.

    Komşularımızın istikrarı esasında bizim hem siyasi, hem askeri , hem toplumsal ve hemde ekonomik istikrarımızla doğru orantılıdır..

    Bu istikrar aynı zamanda bölge barışının ve huzurunun da teminatı olmuştur daima. 

    Ekonomik ve siyasi gücünü kaybetmiş ve sancılı dış siyasi hesaplara girmiş, Türkiye ne yazık ki, bu yüzden zaafa düşmüştür.

    Ülkenin gündemi çok ağır, bu bir gerçek ama, dünya gündemi daha da ağırlaştı.

    Son 20 yıl da yapılan siyasi hataların bedelini, birden içine düşeceğimiz korkunç bir savaşla ödemek zorunda kalabilir miyiz?

    Dibimizde olası bir nükleer savaş, bizi nasıl etkileyebilir?

    Ne kadar tehlike içindeyiz?

    Endişelenmeli miyiz?

    Soru işaretleri çok, ancak haydutlaşmış ülkelerin zaafı olan ülkeleri hedef seçtiği göz ardı edilemez.

    O nedenle  sadece içerde değil, dışarda da işimiz çok zor ..

    Devamını Oku

    ACIYI BAL EYLEDİK!

    ACIYI BAL EYLEDİK!
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Halka dokunabilen liderler…

    İnsani duygularını göstermekten korkmayan, gözyaşını kendi milleti ile birlikte akıtabilen özlediğimiz siyasiler…

    Son seçimde birinci parti konumuna geçen Ana muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin yaşadığı zor dönem ve üzerindeki baskıya karşı çok başarılı mücadelesinde zaten hem duygusal hem de bedensel, insanüstü güç sergilemekte idi. Ülkenin dört bir yanında ardarda düzenlenen mitingler, arkası kesilmeyen CHP’li belediye Başkanlarının ve belediye çalışanlarının ifşa edilircesine tutuklanmaları ve sürekli atılı, ama kanıtlanamayan suçlar, soruşturmalar, uykusuz geceler.

    Tüketip, yıldırmaya yönelik akıllar tutulmuşvari siyasi kararlara hizmet eden bir Adalet …

    Parti içi kazan kaynatan, istikbali kendinde arayan megalomanlar.

    Dayanılması zor, âmâ gücünü halkından alan, girdiği ilk seçimde Belediyelerin nerdeyse tamamına yakınını alarak Türkiye haritasını bayrak rengine boyayan Özgür Özel liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi, onlarca yıldır, ilk kez iktidara nefes kadar yakınlaştı.

    İktidara yaklaştıkça, üzerindeki baskı ve saldırılar sadece partiyi değil, hakka, adalet ve vicdana inanan tüm herkesi çileden çıkarttı.

    Aylardır iktidara muhalif olan herkes zulüm gibi baskı yaşıyor.

    Ama daha acısı varmış kaderde. Adanmış bir ömrün zamansız ve talihsizce bitmesi yüreğimize ateş yaktı. Tüm Türkiye bu kez Manisa oldu, Manisalılarla ağladı.

    Hepimizle birlikte belki de en acısını Özgür Bey yaşadı. Yakın dostunu, yol arkadaşını, hemşerisini, kendi deyimiyle kalbinin yarısını kaybetti.

    Kendini duygusuz, kibir maskesi ile saklamadan, tüm duygularını ortada insanca, halkıyla, hakkınca yaşadı. Hem tutsak edilen yol arkadaşları adına, hem genç ve en verimli çağında acı bir şekilde yaşamdan, sevdiklerinden kopan, Manisa büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’e onurlu vefası adına ebedi yolculuğuna  elleriyle , engel olmadığı gözyaşlarıyla uğurladı.

    Dakikalarca baktım o fotoğrafa…

    Içinden geldiği halktan kopmayan, saraylarda, tahtlarda,kalın duvarları halkıyla arasına koymayan, halkıyla ağlayan, halkıyla gülen, yönetenlere olan özlemin samimi fotoğrafıydı Manisa da Özgür Özel.

    Öyleki …

    Yüreğimiz yanarken bile umudun fotoğrafı oldu Özgür Özel…

    Tıpkı acıyı  bal eylercesine !

    Devamını Oku

    ODAKLANMAK ZORUNDAYIZ

    ODAKLANMAK ZORUNDAYIZ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Görünürde iki sert dalga iktidarı yerinden etti, edecek, gibi …

    Ekonomi ve İmamoğlu dalgası …

    Ama buzdağının altı daha katmanlı ve derin …

    İktidarların asıl görevi toplumsal huzuru korumak, çağa göre düzenlemek, kendilerine görev veren vatandaşına, güvenli yaşam kalitesi sağlamak ve var olan şartları daha da iyileştirmek esasında …

    Sakin bir an…

    Endişesiz bir ortam bulsak, zihnimiz bu denli bulanmamış olsa ve düşüncelerimiz kontrolümüze bir an dahi girebilse, belki durup, derin bir nefes alıp, odaklanabileceğiz.

    Zihni ayıklamak, düşünceyi kontrol altında tutabilmek için ne gerekiyorsa maksatlıca biz vatandaştan uzak tutuluyor.

    Bilinçli yaratılan kaos, her birimizi farklı yönlere çekiyor, her birimiz farklı dramlarla mücadele ediyoruz.

    Bir bütüne odaklanamıyoruz,

    O kadar kaosa sürüklendik ki, huzur can sıkıntısı gibi geliyor. İçerisinde kaos barındırmayan tartışmasız, keyifli bir sohbeti bile zul görüyoruz.

    Zihnimiz toplumsal ve bireysel sorunlarla kaosta, bulanık halde.

    Huzurla bakabilsek, büyük fotoğraf ve çözüm belki de tam karşımızda…

    Şu anki gibi, tek bir taraftan bakarsak, öğrenme ve fark etme sürecimiz durur… Büyük bir kısmımız için çoktan durdu da…

    Ağaçlarla uğraşırken, ormanın tüm canlılarıyla yok edildiğini, temel hayatın bitme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını, diploma iptal edildi derken, kazanılmış tüm hakkedişlerimizin bizden de alınabileceğini, mülteciler çoğaldı derken, her an bizimde mülteci konumuna geçebileceğimizi, sebepli, sebepsiz özgürlüklerimiz giderken, bir gün topluca esarete gireceğimizi …

    Adalet var diyenlerin bizim odaklanmamıza başarıyla engel olabildiklerini….

    Medya gücüyle zihnimizi kaosa sokup, suni karmaşalarda düşüncelerimizi kendi kontrolümüzden çıkardıklarını, kısacası tüm bu hengamede hedeflerini kolayca gerçekleştirdiklerine, topluca birlikte, odaklanamıyoruz.

    Çünkü, gerçekte büyük resim çok daha net ve bir o kadar da ürkütücü… Varlığımız, daha ötesi durup alabildiğimiz özgür nefes tehdit altında.

    Esasında hayat ikilemlerin birbirini uyumla tamamlamasından oluşur.

    İyi-kötü, güzel-çirkin, Karmaşa- düzen, gibi…

    Buradan bakınca ikilemleri yok etmenin çözüm olmadığını, tam tersine ikisinin arasındaki farkı görüp, daha sağlıklı kararlar alabilmemiz için en etkili araçlar olduğunu da görebiliriz.

    Bizim var olan ikilemlerden çıkaracağımız en sağlıklı deneyim, şaşırdığını düşündüğümüz zihnimizi, tüm algılardan arındırarak, gerçek ve ortak sorunumuza odaklandırmayı başarmak.

    Ortak sorunumuz, adil, adaletli paylaşıma, demokratik, hukuk üstünlüğüne dayalı, millet egemenliğini sonuna kadar sağlamış mutlu Türkiye yaratma mücadelesidir.

    Bu mücadeleyi, bu sorunları önümüze, en ağır şekliyle koyan ve bize planlı kaos yaratanları dinleyerek, çözemeyiz… Dinledikçe yarattıkları algılarının odaklanmamızı engellediğini, zihnimizi bulandırdığını fark edemiyoruz. Bir girdapta, kaotik olarak dönüyoruz.

    Oysa döngüyü sağlamalıyız.

    Bize yaşattıklarından edindiğimiz olumsuz tecrübelerle artık taşlar daha net yerine oturmalı ve döngümüzü hızla başlatmalıyız.,

    Bu yepyeni döngüde kahramanlarımız ve bize yol açacak olanlar ise, hiç şüphesiz, bireysel ve özgür ruhlu, adilce sorgulayan, olaylara farklı birçok bakış açısı getirebilen, bilgiye hızlı ulaşan, teknolojiye hakim Z kuşağı…

    Devamını Oku

    KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ

    KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Amaçlarına ulaşıyor gibi görünseler de, kaybettiklerinin çok farkındalar…

    O nedenle mesela gizli tanık komedilerine bile yeniden sığındılar.

    Çünkü korkuyorlar.

    Aslında tek istediğimiz, çocuklarımız daha adil, daha mutlu, daha güvenilir bir gelecek sahibi olsun, daha yaşanılabilir bir dünyada yaşayabilsin.

    Sabah gözlerini açtığında kabuslara uyanmasın, korkularla nefes almasın, yürüdüğü sokaklar huzurlu olsun, kapısını güvenle açacağı bir yuvası, helalinden kazanabildiği ekmeği olsun…

    Yani uygar dünyaya yakışır, insanca bir yaşamı olsun…

    Tüm mücadele bunun için.

    Günlerdir sokaklarda sabahlayan, her türlü eziyete maruz kalan insanların savaşı aslında sadece ve sadece insanca yaşamak için.

    Adalet arayan insanımız, hukuk devleti yolundan çıkmış bir Türkiye’de yarınından kaygılı, giderek sertleşen otokratik rejimden kurtulmak için, sokaklarda sopa da yese, üzerine gaz da sıkılsa, tekmelense de, iftiraya uğrayan, seçilmiş Belediye Başkanını, Cumhurbaşkanı aday adayını, iktidarın sopası yargının elinden almadan evine girmemeye kararlı.

    Girmemeli de…Çünkü Ekrem İmamoğlu halkın köprüden sonraki son çıkış olarak kabul ettiği ve beklediği umudun adı.

    Artık halkımız için karar vakti!

    Yeniden, huzurlu, demokratik, laik, adil ve hukukun her şeyin üzerinde olduğu, egemenliğin halkta olduğu bir düzende mi, yaşamak istiyor, yoksa geleceği karartılmış, yarını belirsiz, yokluk ve korkunun hakim kılındığı, sadece kendi vatandaşına değil, tüm dünyaya rezil olan bir düzende mi, yaşamak istiyor?

    Hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi hiçe sayan uygulamalar ve baskıyla yönetimi halkına çok kolay uygulayan kibir abidesi saltanat iktidarı giderek sertleşen tavrı ile terör estiriyor, ama gel gör ki, karşı duran her yurttaşı terörist ilan ediyor.

    Kaybetme korkusu ile giderek agresifleşen bu ucube baskı yönetimi, ülke tarihine ve demokrasiye unutulmayacak kara leke olarak geçti.

    Ancak güzelim ülkemizin daha da ağır bedeller ödememesi için halkın mutlaka derhal sandık için mücadele vermesi, bu kez seçimini doğru ve güçlü yapması elzem.

    Nasıl bir yaşam istediğimize tercihlerimiz ile güçlü bir yanıt vermenin artık son durağındayız,

    çocuklarımıza ve bize bu güzel vatanı bırakan tüm geçmişimize bu güçlü tercihi borçluyuz.

    Egemenlik halktadır, yani güçlü olan, haklı olan biziz ve hak ettiğimiz yaşamı elde etmek bizim elimizde.

    O halde vazgeçmeden, mücadeleye devam etmek zorundayız.

    Ve sadece biz istersek tüm köprülerden önce yeni çıkışlarımızı kurabiliriz.

    Devamını Oku

    BERLİN BERLİN OLALI …

    BERLİN BERLİN OLALI …
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Berlin abartısız, dünyanın en güzel metropol şehirlerinden biri.

    Her köşesinde yemyeşil asırlık ağaçlarla dolu ormanları, mesire yerleri, oyun parkları, gölleri, göletleri, kent içini gemilerle gezmenizi sağlayan kanalları, bir yana, dünya politikasını, sanatını, bilimini de yönlendiren çok gelişmiş insan portföyüne sahip, eşsiz bir merkez. Tarihi dokusu ve tarihi geçmişi özenle sakladığı müzeleri, daha sayısız özellikleri ile ikinci bir İstanbul masalı sanki.

    Bu özellikleri ile milyonlarca turisti, ilim ve bilim insanını, politikacıyı, sanatçıyı, öğrenciyi çeken bir cazibe mıknatısı aslında.

    Belki, bir zamanlar öyleydi demek “, gerek ama, dilim yine de varmıyor demeye.

    Birkaç yıldır, kocaman şehir sanki bir varoş mahallesine dönüverdi. Bakmazsan dağ olur misali, kirlendi.

    Çöp yığınlarının pislikleri…caddelerde uçuşan torbalar, kağıtlar, parçalanmış içki şişeleri, mikrop saçan kirli mendiller, hayvan pislikleri…

    Havanın ısınmasıyla yayılan pis koku, ve hastalık riski…

    Temizlik işçileri greve girmiş. Olabilir, demokratik haklarıdır da. Ancak bu şehir, son birkaç yıldır zaten temizliği unutmuş gibiydi.

    Hiç olmadığı kadar bakımsız, ve pisti. Zaten yetersiz olan temizlik hizmetini grev sadece gözümüze soktu.

    Bir yönetimin başarısı , halka yansıyan günlük yaşamın akışından bellidir..

    Berlinlilerin günlük yaşamın olağan akışından memnun olduğunu söyleyebilir miyiz?

    Temizlenmeyen sokakları, haraç gibi park ücretine bağlayanlar, bir türlü bitmeyen yol inşaatlarıyla, trafiği eziyete çevirenler, acaba koltuklarında rahat edebiliyor mu?

    Toplu taşıma karmaşasından bahsetmek dahi, yüzlerce şikayet ve dert dinlemek, demek aslında.

    Ulaşımın düzenli olarak aksaması, insanların konserve diziliminde yolculuk etmek zorunda olması bir yana, hangi dilde ve neden dilendikleri anlaşılamayan, her hattın, adeta kadrolu dilencileri, işin tadını kaçırdı iyice.,

    Bu üstün(!) servisin, bilet görevlileri ise, bilet kontrolu bahanesi ile kaçak insan avına çıkmışçasına ürkütücüler.

    Şehrin kalabalığı, karmaşası, evsizlik, işsizlik gibi devasa sorunlar halen, hükümet kurmaya çalışan, muazzam büyüklerin işi.

    Kuracaklar mutlaka, ama onlara ayarı bu büyük(!) konularda halkın nabzını köpürte köpürte AFD zaten veriyor, verecektir.

    Bizim derdimiz hayatın en azından olağan akışını hak ettiğimiz gibi insanca yaşamak.

    Onlar yönetemedikçe, 13 bin ton çöple yaşamak zorunda kalan Berlinliler, eskiden Berlin böyle değildi, cümlesi ile başlayan serzenişinde, geçmişi anlatırken, ne yazık ki, gelecekten de çok umutlu olmadığını ifade ediyor aslında.

    Devamını Oku