02 Ağustos 2024 Cuma
Dışişleri Bakanı Fidan, bazı büyükelçilikler için yeni görevleri tebliğ etti
"3 Aralık Dünya Engelliler Farkındalık Günü"
MUSTAFA BECERİKLİ’NİN ANISINA!
IŞIKLAR İÇERİSİNDE UYUSUN YANLIŞI
TÜRK VATANDAŞLIĞI İÇİN BAŞVURUN!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Dünden devam ediyoruz… Kumulların, plajların ve fundalıkların hakim olduğu Sylt adasında tatildeyiz… Almanya’nın en kuzeyinde Danimarka yakınında… Time dergisi geçen yıl dünyada ‘En İyi 50 Yer‘ arasında burasını da göstermiş… Plaj, doğa ve restoranlar Sylt’in dünyanın en iyi 50 yerinden biri olmasının ana nedenleriymiş. Sübjektif bir değerlendirme mi acaba…
Saatlerce süren uzun yürüyüşler, özellikle sabahın erken saatlerinde veya akşam saatlerinde harika bir deneyim… Cesur numaralarını sergileyen sörfçüleri izlemek de ayrı bir güzellik… Bu sörfçülerden biri de Sylt adasında doğan, adanın yerlisi Melek Toraman…
Ailesi Almanya’ya gelen ilk nesilden… Erzincanlı… O dönemler de aynen bugünkü gibi adada turizm sektöründe işgücüne ihtiyaç varmış… Babasına da Sylt adasında iş çıkmış… O da Erzincan’dan kalkıp gelmiş… Daha sonra 1972’de Melek doğmuş…
Liseyi burada bitirmiş. 1995’te Floransa Accademia Italiana tasarım bölümünden mezun olmuş. Sylt, Floransa, Alaçatı üçgeninde yaşayan bir sanatçı… Westerland sahilindeki bir galeride tanıştık. “Galerie am Meer”de çalışmalarından bir eserlerinden seçki sergiliyordu…
Melek Toraman, Alaçatı’da ilk kişisel sergisini açmasıyla resimleri birçok koleksiyoner ve galerinin ilgisini çekmiş. Eserleri, yurt içi ve yurt dışındaki özel koleksiyonlarda yer alan sanatçı Almanya ve İtalya’da karma sergilere katılıyor, kişisel sergiler açıyormuş.
Almanya adına yarışan bir sörfçü… 500 metre mesafe üzerinde 45,72 knot (84,673 km/saat) skorla Almanya hız rekoruna sahip… Sörf tutkusu sayesinde Alaçatı’yı keşfetmiş… Eserlerinde dalgaların ve rüzgarın ilhamı ve renklere canlılık ve ivme kazandıran spatula tekniğini de görmek mümkün…
Sohbetimizde ‚‘Renklerin gücünü seviyorum. başkalarının ruhuna dokunmak sevgidir. Yaptığınızı paylaşmak mutluluktur. Sanatımla hepimizin farklı renklere sahip olduğumuzu ama kalplerimizde hepimizin aynı ışığa sahip olduğunu gösteriyorum…‘ diyordu…
Sylt’e artık veda ediyoruz… Ahoi (Ahoy) diyoruz… Bilmeyenler için ‘Ahoy‘ Denizci selamıdır, hem selamlarken hem de veda ederken kullanılır. Sylt plajının eşsiz güzelliği… Heyecanlı gelgit olayı… nadir midye ve salyangoz kabukları, ilginç çakıl taşları…
Sakin saatlerde örneğin en güney ucu Hörnum’da yürüyüşte, dinlenen bir fok, veya uyuyan bir grup kuşla da karşılaşmak mümkün… Kendinizi koşuşturmacadan biraz daha uzakta hissetmek, dinlenmek veya enerjinizi depolamak için bolca huzur ve sessizlik… Sylt’te acelesi olan tek şey rüzgar…
Adanın bir iki önyargıyı da beraberinde taşıdığını herkes biliyor. Çok paranız olması gerektiğini söylüyorlar… Çok açık bir şekilde söylemem gerekiyor… Evet gerekiyor ama öyle abartıldığı gibi değil… Sylt başarısının reçetesi ne acaba ?
İster uzun süredir Sylt hayranı olun, ister Sylt’e yeni başlayan biri, ister Sylt tatilcisi, ya da Sylt’i küçümseyen biri olun – sanırım herkes burada yeni, heyecan verici, şaşırtıcı, veya tanıdık bir şeyler keşfedebilir.
Tekrar Ahoi Sylt diyoruz eşimle… 22 Şubat’a kadar…Çünkü 22 Şubat’ta büyük şenlik ateşleriyle kışın bitişi kutlanacak… Sylt adasındaki Biike meşale ateşlerinin yüzyıllar öncesine dayanan uzun bir geçmişi var. Kökeni 16. Yüzyıl‘a kadar iniyor.
Dünden devam ediyoruz… Kumulların, plajların ve fundalıkların hakim olduğu Sylt adasında tatildeyiz… Almanya’nın en kuzeyinde Danimarka yakınında… Güneydoğusunda Amrum ve Föhr adaları da Almanya’ya ait… Buralara tekne bağlantıları var…
Kuzeyde ise Danimarka’nun Romo adası… Sylt ile Romo arası kırk dakika süren feribot seferleri yapılıyor… Yolcusuyla birlikte oto tek gidiş 63 Euro… Pek çok kişi bilmez… Aslında Almanya’nın Kuzey ve Baltık denizlerinde irili ufaklı 80 kadar adası var…
Örneğin Danimarka’dan Hollanda’ya kadar sıra sıra uzanan Frizya Adaları… Adalar ve bulunduğu Wadden Denizi Dünya Kültür Mirası… Milli Park olarak korunuyor. Sahil kesimi ve adaları kapsayan bölüm Avrupa’nın en zengin kuş bölgelerinden biri.
Bu adaların hepsi kilometrelerce ince kumlu plajlara sahip… Hayatı yavaşlatan yerler… Biz Sylt’te yaptık… Tavsiye ederim… Eğer giderseniz ince kumlu plaj boyunca sevdiğinizle kol kola yürüyün. Denizin sesini dinleyin… Yürürken derin nefes alın, deniz havasının tazeliğini hissedin. Taze bir esintinin saçlarınıza esmesine izin verin.
Buraları daha 1800’lerin ikinci yarısından itibaren tatil yerleriymiş. İkinci Dünya Savaşı sırasında yasak bölge ilan edilmiş. 1950’lerden itibaren adaya yeniden daha fazla ziyaretçi gelmeye başlamış. Ama turizm aynı zamanda gayrimenkulleri ve yaşamı pahalandırmış.
Buna zenginlerin akını eşlik etmiş. Sylt’i giderek daha fazla, özellikle de genç aileler terk ediyor; Giderek daha fazla sayıda zengin ikinci ev sahibi olarak geçici orada yaşıyor. Hergün 5 bine yakın insan ana karadan trenle çalışmak için gelip gidiyor. Bu da madalyonun tersi.
Ünlü yazarlar her yıl göçmen kuşlar gibi Sylt’e gelmiş… Sylt zengin ve kapsamlı edebiyata sahip… Çok sayıda kitapçı var… Manfred Wedemeyer’in 1971’de yayınlanan Almanca ‚Bir saatte Sylt edebiyat tarihi‘ 64 sayfalık kitabını bir solukta okudum… Dersimi çalıştım yani…
Ünlü yazar Max Frisch de 1949’da gelmiş. Düşünceleri ve izlenimleri günlüklerinde ayrıntılı olarak yazmış. Şöyle diyor: Gece eve yürürken gözlerime inanamıyorum. Ev her zamanki gibi tepenin üzerinde duruyor, ancak tüm düz ön alan ortadan kaybolmuş.
Saatler önce gittiğim yol artık yok; çitler geceleyin dalgalar halinde duruyor, tıpkı saman yığınları gibi ay ışığında parlıyor. Sonuçta – bu biraz sel… (…) Keitum’a yürüyüş. manzara dediğimiz şey: Kum tepelerine çıktığınızda bunu bir an bile unutamazsınız.
Pek çok kişi Sylt’i ziyaret etmenin, güzel restoranlarından bazılarını ziyaret etmeden gerçek bir ziyaret olmadığını söylüyor. Katılabilirim. Michelin yıldızlı, ödüllü birçok üst düzey restoran var. 200 civarında restoran ki bu nispeten küçük bir ada için etkileyici bir sayı…
Biz ağırlıklı olarak balığın tadını çıkardık. Sylt’teki ünlü restoranlardan biri muhtemelen Gosch’tur. Hikayesi yaklaşık 50 yıl önce füme yılan balığı satan basit bir tezgahla başlamış. Balık uzmanı değilim, gurme sayılmam ama akla hayale gelebilecek her türlü deniz spesyalitesi var…
Yavaşça sona geliyoruz
Dünden devam ediyoruz… Kumulların, plajların ve fundalıkların hakim olduğu Sylt adasında tatildeyiz… Almanya’nın en kuzeyinde Danimarka yakınında… Komşu ülke Danimarka’la paylaşılan bir tarihe sahip ve ziyaretçilere çok şey sunabilen popüler bir ada…
Herkes için bir şeyler var sanki… Kültürle sanatla ilgilenenlere de etkinlikler mevcut… ‘Sylt Adayazarlığı‘ adlı bir edebiyat ödülü sekiz haftalık bir konaklamayla birlikte bursu içeriyor. Anlatmıştı… 2003’de değerli dostum yazar Feridun Zaimoğlu bu ödüle layık bulunmuştu…
Ada ile ilgili ne efsaneler, hikayeler ve halk masalları yazılmış… Buralara tarihte Frizyalılar hakimmiş… Onlar kuzey denizi kıyılarında yaşayan Cermen kökenli halk… Konuştukları Frizcenin Sylt lehçesine Sölring deniyor, Danimarkacadan alıntı sözcüklere sahip…
Sölring edebiyatı ve yazarları, Frizce edebiyat geleneğinin öncüleriymiş… Akşam barda sohbette bilen yerli biri anlattı… Pidder Lüng efsanesini… Danimarkalı vergi tahsildarını sıcak lahana dolu bir tencerede boğan Frizyalı balıkçının hikayesi…
Efsane bu ya… Danimarkalı vergi tahsildarı Sylt balıkçısı Pidder Lüng’den vergi tahsil etmek ister. Lüng’ün balıkçı kulübesinde bir tartışma yaşanır. Lüng, balık tutmanın, avlanmanın bedava olduğunu söyleyip vergi ödemeyi reddeder.
Danimarkalı tahsidar, fakir balıkçı ailesinin ocağında kaynamakta olan lahana tenceresine küçümseyici şekilde tükürerek tepki verir. Lüng, tahsildarı ensesinden tutup boğulana kadar yüzünü sıcak lahananın içinde tutar. Ve “Lewwer duad üs Slavav!” (Köle olmaktansa ölmeyi tercih ederim‘ diye bağırır…
Ben tabii özet aktardım… Artık bu gerçek mi yoksa 1800’lerde yaşayan Sylt’in yerlisi yazar, tarihçi Christian Peter Hansen tarafından mı uyduruldu bilinmiyor. Ama ne olursa olsun Frizyalıların özgürlükçü, mücadeleci ruhunu anlatan güzel bir efsane…
Lüksün simgesi bir ada… Zengin Alman soylularının nasıl yaşadığını gözlemek için Kampen köyündeki Hobokenweg caddesinde bir gezinti yetiyor… Burada ağırlıklı olarak çok zenginler yaşıyor. Villalardan çoğu 10-30 milyon Euro arasında bir değerde…
Kampen köyü adada tartışmasız lider… Adanın en güzel plajına, en güzel günbatımına sahip olan yer burada… Kızıl Kayalık o kadar parlak renklerle parlıyor ki Venedikli ressam Titian görse kıskanırdı… Çünkü buna onun rengi deniyor… Tablolarında kadınların kızıl kahverengi saç buklelerini renklendirmek için bu rengi veren arsenik sülfür mineralini kullanırmış…
Şöyle diyebilirim… Gözlemlerim… Burada pantolonun popüler rengi beyaz, gömleğin rengi soluk pembe… Ayakta yeni Tod ayakkabıları ve tabii ki hava serinse seksenlerdeki gibi boyuna sarılmış kaşmir ince kazaklar… Yağmur başlarsa kesinlikle aşınmış görünmesi gereken bir Barbour ceketi… Efsanevi “Zanzibar”ın önünde (Sylt’te her şey efsane) güneş batarken hava serinse Mercedes-Benz ince yün battaniye…
Züppelik, gösteriş yok… Bir yanda gerçekler, efsaneler, klişeler diğer yanda alçakgönüllülüğün, sessiz kalitenin cazibesi… Karar sizin… Gerçeklerin görünmeyen bilinmeyende yattığı söylenir hep…
Hermann Hesse, Marlene Dietrich, Stefan Zweig gibi pek çok ünlü daha 1920’lerde Sylt adasına geliyormuş… Nobel ödüllü yazar Thomas Mann, 1928’de Kampen’deki efsanevi sanatçıların misafirhanesi “Kliffende”nin ziyaretçi defterine ‘Bu parçalayıcı denizin derinliklerinde yaşadım‘ yazmış… Anlamı derin…
Dünden devam ediyorum… Sylt adasında tatildeyiz… Almanya’nın en kuzeydeki adası… Danimarka’ya yakın… Boyu 38 km. eni en geniş yerde 13 km. ama bazı yerler birkaç km, hatta 320 metreye inen yerler var… Danimarkalılar adaya ‘Sild‘, Frizya kökenli adanın yerli halkı ise ‘Söl‘ diyor.
Günün her saatinde selamlaşmak için ‘Moin Moin‘ deniyor… Kuzey Almanya’da kullanılan bir deyim… Frizceden gelen bir kelime… Buralar da vaktinde Frizlerden soruluyormuş… Tarımla da uğraşan Frizler, aynı zamanda denizci, tüccar bir halkmış, Orta Çağda kuzeybatı Avrupa’nın en büyük dokuma sanayisine sahiplermiş…
Butik otele dönüştürülmüş küçük bir villada kaldık… Bilgi için… Kahvaltı hariç 250 Euro ödedik her gün için… Ada için mütevazi bir fiyatmış… Zaten odayı tutan erken gitmiş, onun için uygun fiyat yaptılar, gidenden de biraz almışlar sanırım…
Başka birkaç yere daha sormuştuk… Fiyatı yazmıyorum, dudak uçuklamasın… Yakınımızda ünlü bir otel vardı… Önünden geçiyorduk… Ünlü diyorum çünkü 15 yıl kadar önce dönemin Alman Cumhurbaşkanı eşiyle bu lüks otelde kalmış…
Faturayı da ünlü bir film yapımcısının ödediği iddia edilmişti… Sonra daha başka bir sürü iddialar, karşı iddialar… Sonunda cumhurbaşkanlığı görevinden istifa ederek ayrılmak zorunda kalmıştı… Önünden geçerken aklıma geliyordu ister istemez… Söyleyelim, tabii iddiaların doğru olup olmadığı tam açıklığa kavuşmadan zaten istifa etmişti… Şimdi bir ayağı Türkiye’de…
Dalgalar kumları götürüyor, yok olma riski var… Bu yüzden özel gemiler açıktan kum alıp getirip sahile püskürtüyor… Kazıklar çakılıyor sahile… Bu iş için yılda en az 10 milyon Euro harcanıyor… İki şey galiba önemli… Med cezir olayı… Altı saatte bir gerçekleşiyor… Ve Sylt’te hava büyük ölçüde neredeyse batıdan esen ve gökyüzünü bulutlardan arındıran rüzgar tarafından belirleniyor…
Denizciler mutlaka bilir… Frizce “Rüm Hart – Klaar Kimming” sözü Frizyalı denizcilere atfediliyormuş…“Rüm Hart” büyük veya geniş kalp anlamındaymış… Ona sahip olan herkes dünyaya açık demekmiş… “Klaar Kimming” geniş veya net ufuk anlamına geliyormuş… Frizyalı denizciler için ufuk açıkça görülebiliyorsa güvenli yolculukmuş… Ancak ufuk çizgisi belirsiz ve bulanıksa, deniz ve gökyüzü birbirine karışırsa yönünüzü hızla kaybedermişsiniz…
Merak edenler için… Adanın yatak kapasitesi 60 bin civarında… Yılda 850 bini aşkın ziyaretçi geliyormuş… Oraya buraya çadır kurmak, karavan park etmek, kamp merkezlerinin dışında karavanda gecelemek de yasak. Karavanlar ve çadır için 7 kamp varmış…
Çok geniş otlak alanlar var… Binlerce koyun, kuzu serbestçe otluyor, ziyaretçilerle adeta içiçe yaşıyorlar. Dört-beş deniz feneri var adanın etrafında… İki yüz kilometreden fazla bisiklet yolu var… Otobüsle ulaşım var ama bisiklet kiralayarak adayı gezebilirsiniz…
Midye sever misiniz bilmiyorum… Deniz ürünlerini sevenlerin vazgeçemediği bir şey… Sylt’te midye üretiliyor… Yılda 2-3 milyon midye özel olarak üretilip, ‘Sylter Royal’ markasıyla satılıyor… Midyecilik yüzyıllardan beri süregelen bir gelenekmiş burada…
Adanın da önemli gelirlerinden biri… Diğer geliri de zaten turizmden… Yıllar önce tarım, denizcilik ve balina avcılığı önemliymiş ama artık yok… İşte böyle… Yüzyıllarca Danimarka’nın bir parçasıymış. 1864’teki Alman-Danimarka Savaşı ile Prusya’nın bir parçası olmuş… Versay Anlaşması sonrası 1920’de yapılan referandumda halk Almanya’nın bir parçası olarak kalmaya karar vermiş…
Eşimle epeydir ertelediğimiz seyahate nihayet çıktık… Sylt adasındayız… Almanya’nın en popüler adası… Almanya’nın en kuzeydeki adası… Aslında Danimarka’ya yakın… Yerli nüfusu 18 bin civarında… 100 kilometrekarelik bir alan… 38 km uzunluğunda, 13 km genişliğinde… Bazı yerlerde eni sadece birkaç kilometre…
Karayla bağlantısı uçakla, Danimarka’dan feribotla veya 1920’lerde ana karaya yapılan 11 km’lik tren bağlantısı üzerinde Almanya’dan arabalı/yolcu treniyle… Başka imkân yok, istenmiyor da… Biz arabalı treni tercih ettik, gidiş-dönüş için 130 Euro ödedik, yolculuk 37 dakika sürüyor…
Bilen biliyor… Bilmeyene anlatalım… Neolitik izlere göre, Nuh Tufanı‘ndan sonra oluşan bir ada… 8. Yüzyılın sonlarına doğru Vikingler yerleşim yerleri kurmuş… Vikingler daha sonra ortadan kaybolunca Cermen kökenli bir halk olan Frizyalılar gelmiş… Adaya kumullar, plajlar ve fundalıklar hakim…
Kuzey Denizi’ndeki açık konumu, artan dalga enerjisi nedeniyle sürekli toprak kaybına uğruyormuş. Deniz her yıl Sylt adasından bir parça toprak alıyormuş, böylece ada her yıl daha da küçülüyor. Önlemleri alınmış, erozyonu yavaşlatmak için çok uğraşılıyormuş… Ada bir gün tamamen denizin içinde yok mu olacak acaba….
Tatilimizde eşimle adayı çok iyi tanıdık, hemen hemen her yerini gezdik. Almanya’da pek çok tatil beldesi var, ama bunlar arasında Sylt çok özel bir yere sahip sanırım… En yüksek yeri 50 metre… Uzun yürüyüşler için uygun… çok sayıda belirlenmiş yürüyüş parkuru var… 40 km’lik batı plajı da adayı popüler bir tatil noktası yapıyor…
Adada öncelikler el değmemiş doğa, sakin plajlar, lezzetli yemekler, gün batımının eşsiz görüntüsü… Güçlü rüzgarlar ada yaşamının parçası… Batı rüzgarı yumuşak ve kadifemsi… Doğu rüzgarı ise soğuk… Öyle diyorlar… Saçlarımızdaki rüzgar eşliğinde sahilde km.lerce yalınayak yürüdük. Zaten doğa davet ediyor… Ve evet, adaya aşık olduk…
Sylt için ‘zengin ve güzellerin adası‘ derler… Long Island, Amerikalılar için neyse Almanlar için de Sylt sanki o, zenginliğin ve lüksün simgesi denir mi acaba… Adadaki emlak fiyatları çok yüksek… Öyle böyle değil… 9-10 milyon Euro’dan başlıyor…
Ama mega zengin Arap şeyhleri, Doğu Avrupalı oligarklar, açıkta bilmem kaç metre yatı, teknesi duran zenginler yok… Taretli ve sütunlu gösterişli villalar yok, bu yüzden ada şeyhlere ve oligarklara göre bir yer değil; ‘Para bende, istediğimi yaparım, kimse bana karışamaz‘ diyen sonradan görme de yok…
Zaten bu zenginler 1990’larda gelmişler ama burası bize göre değil diyerek gitmişler… Gezi tekneleri için üç minik liman var, marina yok… Bunları adanın ünlü emlakçısı, zenginlerin sırdaşı anlattı… İmar kuralları 10 Emir’den daha sıkı… Zaten yeni yapılan yok gibi… Restorasyon var… İlk haline harfiyen uyacaksın… ‚Uymazsam ne olur ‘diye bir şey vaka değilmiş…
Saz damlı evler var… Kum tepeleri dolayısıyla evler denizi görmüyor… Sylt Gulf Stream’in eteklerinden yararlandığı için iklim tüm yıl boyunca oldukça ılımanmış… Kışın nadiren sıfır derecenin altına düşerken, yazın 20 derece civarında… Şimdi de 23-24 derece…
Her yıl bir süre burada yaşayanlar… Ressamlar, heykeltıraşlar, sanayiciler, aktörler, bankerler, sanatçılar, politikacılar, playboylar (gerçek ve sözde), yönetmenler, sanat yönetmenleri, yazarlar, yayıncılar, antrenörler, teknik direktörler… Bir çırpıda aklıma gelenler…
Çoğu adadaki Kampen’de… Örneğin, Almanya Maliye Bakanı da kısa bir süre önce düğününü Kampen’de yaptı… yayıncı Axel Springer de Kampen’deki bir villada yaşamış… Löw ve Klopp’un da burada olduğu söylendi mesela… Kaldığımız butik otelde de ünlü Alman modacı kalırmış zaman zaman…
YARIN: ‚‘Rüm hart – klaar kiming‘ Frizyalıların sloganıymış ve “geniş yürek – açık ufuk” anlamına geliyormuş…