Başaran Genç Bilim insanımız

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Berlin duvarının yıkılmasının yirminci yıldönümü coşku ile kutlandı. Özgürlük kutlaması bütün dünyada etkisini gösterdi.

Demirperdenin önce delinmesi sonra kalkması tarih akışında bir dönüm noktası olmuştur. Bu konunun politik, ekonomi ve insanî boyutları etraflı bir şekilde hem türkçe hem de almanca olarak basın ve medyada işlendi.
Duvarın altında kalanlar da vardı. Yalnız türkler negatif deneyimler yapmadı. Doğu Almanya’da yaşayanlar da bu değişimde sorunlar yaşadı. Hatta daha ileri gidip duvarı geri isteyenler bile oldu.
Almanlarla türkler arasına görülmez duvar örüldü veya olan duvar belirlendi. Batı Almanya’da ve Türkiye’de türklere ve Türkiye’ye karşı olan önyargılara altmış yıllarında Berlin duvarı yapıldığında gelen ilk konuk işçilerin de etkisi olduğu düşünülürdü.
Peki Doğu Almanya’da türklere karşı ön yargılar nereden kaynaklanıyordu?
Bu konunun kökenlerine inmeliyiz, daha iyi anlamak için 2010 yılını yine
9 Kasım’ı beklememeliyiz. Alman kültüründe türk imgesi konusunda araştırmalara devam etmeliyiz.
Duvar yıkılmadan önce doğu almanlar daha türkleri tanımıyorlardı. İslam korkusu yoktu, din zaten komünist ülkelerde konu değildi. Dünya medya ve basını izlemeleri yasaktı.
Uyum ve göç konularında yazan, Yahudi Kültürderneği Başkanı
Dr. Irene Runge’nin bu konudaki düşüncelerinden bir kesitin özeti şöyle:
“İki Almanya’nın birleşmesinden kısa bir süre önce Batı Berlin’den bir gazeteci benimle söyleşi yapmak istediğinden dolayı onları bekliyordum. Konu Doğu Almanlar’ın türklere karşı ön yargıları idi. Şahsen tanıdığım sadece üç üniversiteli türk öğrencisi vardı. Batı Berlin’de matematik, politik öğrenimi yapıyorlardı. Bu lokalde onlarla Karl Marx, Mao Tse Tung, Vladimir I. Lenin ve Nazım Hikmet üzerine konuşurken tarih, politika ve edebiyat konularına geçerdik. Lokale gelen daimî müşteriler bilgili ve aydın kişilerdi. Hayret ederek neden bayağı türklerle (Kümmeltürken) konuştuğumu, arkadaşlık ettiğimi, alman erkekleri neden yeterli bulmadığımı soruyorlardı. Şaşırmıştım, türklerin bu derece sevilmediğini bilmiyordum.”
Aydın dediğimiz doğu almanların önyargılarının kökenlerini o zamanlar bilinçli olarak anlasaydık, birdenbire değişime uyamıyan cahil, bazı işsiz alman gençlerinin evlerimizi, insanlarımızın yakılmasına kadar gözleri dönenleri anlıyamasakta, şokumuzu daha az etkili geçirirdik.
Belki de daha dikkatli olur, nöbet beklerdik, insanlarımızı yanarak ölmekten kurtarırdık.
Aslında duygusal değil, bir konferansta tanıdığım Dr. Nevim Çil’in çok önemli bir bilimsel çalışmasından bahsetmek amacı ile bu yazıma başladım.
Nevim Çil 1972 yılında iyi ki doğmuş. Berlin Hür Üniversitesi, Dinbilimi, Etnoloji ve Politikbilim bölümünü 1999 yılında bitirdi. Dış İşleri Bakanı iken Joschka Fischer’in bürosunda çalıştı. Heinrich Böll vakfından doktora çalışması yaparken iki sene burs aldı.
Humbold Üniversitesi Akrabakültürler projesinde araştırmacı olarak görev yaptı. 2006 yılından beri Humbold Üniversitesi Avrupa Etnoloji Enstütüsünde Biliminsanı olarak araştırmalarında görevine devam ediyor.
 
(c) ha-ber.com
Almanya Türk Toplumu yaptığı çok değerli toplantı, etkinlik ve basın açıklamalarıyla türk toplumunu uyarıyorlar. Adeta bize yalnız vücudunla değil, beyninle ve kalbinle de burada, Almanya’da olun diyorlar.
“Halen duvarın altındayız” başlığı ile ha-ber.com bu toplantıyı haber olarak vermişti. Bana gelen davetiyenin başlığı da ilginçti.
“Berlin duvarının yıkılması Türkler`i de ilgilendirir mi?”
Sunuculuğunu Dr. Mehmet Alpek’in yaptığı bu toplantının açılış konuşmasını ATT başkanı Kenan Kolat yaptı. Türk işverenler ve ekonomik boyutu Bahattin Kaya’nın konuşması ayrı bir yazı konusu olduğu için bu yazıda içeriğine girmeyeğim. Nevim Çil’in konferansı Fuat Şengül’ün gösterdiği grafiklerle desteklendi.
Doktora çalışması “Türk Göçmenleri ve Duvarın Yıkılması “adı altında 2000 yılında gerçekleşti. Ankete katılan onaltı kişi, 22 – 72 yaş arasında olduğu gibi sosyal durumları, tahsil seviyeleri ve meslekleri oldukça değişikti. Proje iki sene sürdü. Bilimsel adı Dışlananın Topografisi (Topographie des Außenseiters).
Birinci nesil Türkiye’den ilk gelen konuk işçiler, iki Almanya’nın birleşmesinde çok kısa sürede çoğunluğu işini kaybetti. Doğu Almanya’dan gelen işçiler hem daha ucuz çalıştılar, hem de alman kökenliydiler.
Bu nesil daha sonra alman kökenli rus göçmenler işe alındığından dolayı işlerini kaybetmeye devam ettiler.
Kiraz G. 1991 yılında işsiz kalmıştı. Nereye gidip iş aradıysam doğudan gelen almanları aldılar. Duvarın altında kalmış gibi hissettim, diyordu.
Nevim Hanım, sonraki nesilleri yaş gruplarına ayırarak inceleyip değerlendirmişti. Birinci grup, yani ikinci nesil o zaman meslek sahibi olmuştu veya liseyi bitirip üniversiteye başlayacaktı.
Anketin bu grubundaki katılımcıların anababaları önce Almanya’ya gelip 1973 yılından itibaren çocuklarını yanlarına getirmeye başlamışlardı. Yıllarca anababaların dönme arzularını, gerek Türkiye’de gerek Almanya’da çıkan kanunların etkisi ile kararsız bir dönem geçirmişlerdi. Ama duvarın kalktığı yıldan önce kalıcı olmaya karar vermişlerdi. Bu grup alman vatandaşı olsalarda kökenlerinin başarılarını frenliyeceğini anlayıp çok çalıştılar.
Başaranların bir kısmı önyargıların baskısı ile ailelerinin geldiği ülkeye veya başka ülkelere göç ettiler. Bir kısmı İstanbul-Berlin-Paris veya İstanbul-Berlin-Londra üçgenlerinde gidip, geliyorlar.
Geçirdikleri yirmi yılı sil baştan, yeniden sıfırdan başla duygularıyla ümitsizliğe kapılsalarda bu grup şokun etkisini halâ yaşıyorlar. Ama çözüm yollarını buldular.
İkinci grup, yani üçüncü nesil iki Almanya’nın birleştiğinde öğrenci olduklarından şoktan ziyade şaşkınlık geçirdiler. Biz bir halkız diye bağıranlar, Sovyetler Birliği’nden gelen alman kökenlilerle artık birleşmenin coğrafya olmadığını, kan bağı birleşmenin hortladığını görünce kimlik arayış sorunu ve soruları başladı. Bu grubun sosyolojik gelişmeleri hemen hemen aynı olduğu için anket cevapları birbirine benziyordu. Bu nesil Almanya’da doğmuştu. Uyum ve başarının alman olmayla aynı şey olmadığını kavramak zorundaydılar. Sorunları türk alman diye değil, iyi veya kötü insan olarak çözmek istediler. Bunu sonraki nesiller hep istiyor, isteyecek.
 
O halde bu çocuklarımıza yardım etmek istiyorsak toplumu
bilinçlendirmek gerek. En kestirme yol, ilçe parti toplantılarında ve diğer etkinliklerde Nevim Çil’in çalışmasına dikkat çekip bilimsel olarak aydınlanmak, aydınlatmaktır. Zira iki Almanya’nın birleşmesi ve Berlin duvarının yıkılmasında göçmenlerin gördüğü zararlar, bilhassa türklerin durumu hiç ama hiç konuşulmadı, konuşulmuyor.
Ancak bilinçli yaklaşımla çocuklarımızı zoraki bir çekmeceye sıkıştırmak isteyen çabayı çürütebiliriz. Almanya Türk Toplumu Başkanı Kenan Kolat’ın çağrısını destekliyerek artık uyum sözünü değil, katılım sözünü kullanmalıyız.
Bizden birilerini günlük yaşamda her yerde görmek istiyoruz.
ARD TV’de 5 Kasım’da Erol Sander’in başrolu oynadığı Cinayet Masası filmi gösterildiği anda çok önemli bir de maç vardı. Buna rağmen en çok izlenen film idi. Çünkü türkçe yayın yapan basın bizi daha önce bilgilendirmişti. Anlıyana bir derstir, öyleyse türkler de alman televizyonları izler.
Doğru ve zamanında çağrılarda birleşmekten başka çare yok. Dr. Nevim Çil gibi başaran bilim insanlarımızı alman toplumunda yalnız bırakmıyalım, daha çok tanıyalım ve tanıtalım.
Sevgili Dernek Yöneticileri, lütfen başaran çocuklarımızı böyle güzel toplantılarla tanıtınız. Bu amaca yönelirken elbette zaman zaman toplantı dili almanca olmalıdır.
Dr. Nevim Çil gibi başaran çocuklarımıza candan teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Hoşça Kalın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
Kaynaklar:
www.repraesentationen.de
www.bpb.de (Bundeszentrale für politische Bildung)
Jürgen Miksch, Antimuslimischer Rassismus, Verlag Otto Lehmann
ISBN 978-3-87476-596-1
 
Not:
Şu kitabı politikbilim bölümü üniversite öğrencilerine, ilgilenenlere tavsiye ediyorum.
Nevim Çil, Topographie des Außenseiters, Verlag Hans Schiler
ISBN 978-3-89530-192-2

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.