DUVAR

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

1989 yılında Nürnberg’de Çalışma Ataşesi olarak görev yapıyordum. O yılın Haziran ayında Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorunlu göç yaşanmıştı. Daha sonra çok sayıda Doğu Almanya vatandaşı Macaristan’daki Demokratik Almanya Büyükelçiliği’ne sığındı ve bu insanlar uzun bir bekleyişten sonra Batı Almanya’ya gelme iznini aldıklarında büyük bir sevinç yaşadılar. Artık Doğu Bloku çözülmeye başlamıştı. Fakat asıl sansasyon Kasım ayında yaşanacaktı.
9 Kasım gecesi ARD televizyonu saat 22:30 dolaylarında aniden haber bülteni vermeye başladı. Spiker, Berlin’in doğusunda bir hareketlilik olduğunu söyledi ve kameralar Bonn’daki Bundestag’a çevrildi. Sanıyorum Dışişleri Bakanı Genscher veya başka bir bakan o dakikalarda Berlin’i ikiye bölen duvarın delindiğini ve Doğu Berlinlilerin Batı Berlin’e geçmeye başladıklarını açıkladı. O manzarayı hiç unutmadım. Bundestag üyeleri hep birlikte ayağa kalkarak ulusal marşlarını söylemeye başladılar. Alman olmadığım halde doğrusu ben de heyecanlandım. Tarihi bir andı. Görevli olarak bulunduğum, konuğu olduğum bu ülkenin insanlarının duygularını paylaştım, uzun bir süre sonra hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir ayrılık sona eriyordu. İnsan olarak ben de sevinç duydum.

O hafta sonu sınıra yakın Neustadt bei Coburg kasabasındaki bir derneğimizin toplantısına katılmıştım. Trabiler, Wartburglar, otobüsler insan taşıyordu. Sınırdan geçenlere portakal ve muz ikram ediliyor, gelenler 100.- DM tutarındaki ‘Begrüßungsgeld’i almak için açık tutulan bankalara koşuyordu. Trabilerin iki zamanlı motorları havayı müthiş kirletmişler, ortalık meraklı nazarlarla ilk kez geldikleri Batı’yı izleyip tanımaya çalışan Doğu Almanyalılarla dolmuştu. Fakat beni en çok ilgilendiren görüntü, o coşkulu Berlin gecesinde sokaklarda coşup dans eden Berlinli Almanların arasında Türklerin de aynı sevinci paylaşmalarıydı. O gün sevinen vatandaşlarımızı acaba gelecekte ne bekliyordu; bunu o gün için henüz bir bilen yoktu.

İki Almanya birleşti ve Doğu’da daha ağırlıklı olmak üzere artan bir ırkçı şiddet geldi ülkenin gündeme oturdu. Doğrusu yıllarca “sosyalist kardeşlik” sözleri edilen bir ülkede faşist terörün bu kadar fazla yandaşının olması çok şaşırtıcıydı. Hoyerswerda ve Rostock olaylarını hatırlıyorum da, bunların ne kadar dehşet verici olaylar olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. Sonra 1992 Kasım’ında Mölln ve 1993 Mayıs’ında Solingen faciaları yaşandı. Daha sonra ırkçı olarak nitelenen pek çok olay yaşandı Almanya’da, halen de bunların arkası kesilmedi. Demokrasiyi içine daha çok sindirmiş olan Batı eyaletlerine nazaran doğudaki eyaletlerde ırkçılığın daha yaygın olduğu biliniyor.

Ben ırkçılığın bu denli artmasında iki Almanya’nın birleşmesinin önemli etkisi olduğunu düşünüyorum. Fakat yanlış anlaşılmasın, keşke birleşmeselerdi demek de istemiyorum kesinlikle. Ne var ki, ırkçı şiddetin artmasında birleşmenin payı olduğu acı bir gerçek. Tabii zamanında ve etkin önlemler alınsa Almanya’ya yakışmayan böylesine yüz kızartıcı olaylar da hiç yaşanmamış olurdu.

Duvarın yıkılması hiç kuşkusuz Avrupa tarihinin dönüm noktalarından birinin simgesi niteliğindedir. Bu görüşümü bir defasında Berlin’de görüştüğüm bir eski Doğu Alman vatandaşına söylemiştim. Muhatabım Birleşik Almanya’daki yaşantısından hiç memnun değildi ve bunu bana açıkça itiraf etti. Yani yıkılan duvarın altında başka kalanlar da vardı.

Berlin’de 9 Kasım 1989 gecesi ve sonrasında yaşanan tarihi olayın yirminci yılında aklıma gelenler işte bunlar.

Herkese iyi bir hafta dilerim.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.