SON ELÇİ HZ. MUHAMMED

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Muhammed ibn. Abdullah’tan Allah’ın Elçisi Muhammed’e

O, Miladi takvime göre 571 yılında zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğmadan önce babasını, daha küçük yaşta annesini kaybetti. Amcasının yanında büyüdü. Eğitimini amcasının desteğiyle tamamladı. Küçük yaştan itibaren ticaretle uğraştı. Oldukça hareketli bir gençliği vardı. Sivil toplum örgütlerine üye oldu ve yönetim kurulu üyeliği yaptı(Hılful Fudul). Sağlam arkadaşlıklar kurdu. Eşraftandı. Şehir halkının ve yönetiminin gözdesiydi. O’na güvenilir insan anlamında Muhammed’ül Emin unvanını verdiler. Halk arasındaki bütün sorunları nerede ise o çözüyor ve anlaşmazlıkları o gideriyordu. Derken evlilik yaşına geldi, bütün kızlar onunla evlenmek için can atarken, hatta şehrin ileri gelenlerinin kızları onunla evlenmek için sıraya girmişken o, o şehirde sayıları çok az olan kendi yaşıtı Hıristiyan bir ailenin kızını seçti. Hatice dul bir kadındı. Gönül bu ya ferman dinlemedi. Örnek bir evlilikleri vardı. Bu evlilikten dördü kız olmak üzere altı çocukları oldu.

O, zaman zaman Mekke’nin dışına çıkarak, kafasını dinlerdi. Doğa ile baş başa bir gece geçirirdi. Kuşların okuduğu şarkılar eşliğinde yıldızları yorgan yaparak uykuya dalardı. Hira mağarası sanki O’nun evi gibi olmuştu. 40 yaşına geldiğinde o, o evinde istirahat halindeyken „Oku, seni yaratan Rabb’inin adıyla oku” şeklinde ilk defa duyduğu yabancı bir sesle irkildi, yorganını üzerinden fırlatarak korku içinde ayağa kalktı. Kimdi bu sesin sahibi, daha önce hiç duymamıştı o sesi. Titiryordu. Elinde yazılı bir metin yoktu ki, okusun. Neyi okuyacaktı. Tereddütlü ve endişeli bir sesle „neyi okuyayım” diyebildi.

Cebrail isimli Meleğin sesiydi bu ses. O’nu görevlendirmişti Âlemlerin Rabbi müjde ile. O artık Abdullah ibn.Muhammed değil, Allah’ın Elçisi Muhammed’di. Putperest olan Mekke halkına Allah’ın bir olduğunu duyuracaktı. Nasıl olacaktı bu. Arkadaşları, akrabaları nasıl karşılayacaktı bu daveti? Korku içinde terk etti sığınağını. Hanımına „Ört beni ört!” diyebildi, 40 derecede üşüyordu, titriyordu. Amcası Varaka ile paylaştı hanımı bu durumu. O keşişti, hemen anladı O’nun Ahir Zaman Elçisi olduğunu, O’nu müjdeledi ve ekledi “Korkmayın, belli mi olur, bir gün gelir belki ben de sizinle beraber olurum” diyerek tastikledi onun Elçiliğini.

O ikinci bir sesle tekrar fırladı sıcak yatağından, „Ey örtüsüne bürünen kalk ve uyar” diyordu o ses bu sefer. Kalktı ve söyleneni yaptı. Uyarıyı yaptı yapmasına da, kimse memnun olmadı bu uyarıdan. En yakınındakiler bile burun kıvırdı, delirmiş bu galiba diye uzaklaştılar yanından. Direnç çok şiddetliydi. En yakınları bile kapılarını kapadılar yüzüne. Selam sabah kesilmişti. Yolda kimse onunla karşılaşmak istemiyordu. O delirmişti, cinlenmişti, yazık bu genç yaşta diye dizlerini dövenler bile oldu. Bulaşıcı bir hastalık gibi gördüler onu…

O kendisine inanılmamasına akıl erdiremiyordu. “Daha dün ben bu insanlara ne söylesem hemen inanıyorlar ve gerekeni yapıyorlardı. Şimdi ne oldu da bu insanlar benden kaçıyorlar” diye hayıflanıyordu. O artık Allah’ın Elçisi Muhammed olmuştu. O dünkü Abdullah’ın oğlu Muhammed değildi. Farkında değildi henüz O bu değişikliğin. İçi içine sığmıyordu ve bir türlü içine sindiremiyordu kendisine yapılanları.

Karar verdi Taif’e gidecekti. Orada da akrabaları vardı, belki onlar dinlerlerdi O’nu, öyle düşünüyordu. Ve gitti Taif’e akrabalarının yanına. Onlardan da yüz bulamadı. Taşladılar, alay ettiler, acımasızca saldırdılar o savunmasız Elçiye. Gözleri dönmüştü onların da. „Ey Allah’ım onlar bilmiyorlar affet onları” dedi yardıma gelen melek aracılığıyla Rabb’ine.

Taif’te de umduğunu bulamayan Elçi, kaldığı yerden devam etmek için çaresiz Mekke’ye döndü. Döndü dönmesine de Mekke’ye girebilmesi için birisinin himayesine ihtiyacı vardı. Kurallara göre o artık Mekkeli değildi. Mekke’nin ileri gelenlerinden birisi O’na hamilik yapmalıydı, eman vermeliydi. Bu son durumdan sonra kimse ona hamilik yapmak istemiyordu. Çekiniyordu herkes. Emin insan, güvenilir insan diye yere göğe sığdıramadıklar Muhammed İbn. Abdullah, Allah’ın Elçisi Muhammed olunca bütün kapılar kapanıvermişti birden yüzüne. Çünkü O, Allah birdir demiş ve putları reddetmişti, uyarıyı böyle yapmıştı. Suçu sadece putları reddetmek.

Adiy İbn. Mutim eman verdi ve yedi oğlu ile birlikte Elçiye sahip çıktı. Adiy de putperestti, ancak delikanlıydı. Yiğitti, sözünün eriydi, arkası kuvvetliydi. O hatır için iş yapmazdı. Hayatı boyunca hep mazlumların yanında olmuştu. Muhammed onun gözünde, insan hakları derneğinde, haksızlığa uğrayanları sonuna kadar savunan emin insandı, dürüst insandı. Zulme uğramıştı ve O’na yardım edilmeliydi.

Allah’ın Elçisi Muhammed, dışarıdan panayırlara katılmak için Mekke’ye gelen kabilelerle temas kurmaya başladı. Onlardan himaye istedi, kendisini kabilelerine kabul ederlerse birlikte daha güçlü olacaklarını anlattı onlara. Her yıl başka başka kabilelerle temas kurmasına rağmen olumlu hiç bir yanıt alamadı. Gün geçtikçe sıkıntılar artıyordu, dayanamaz oldu o acılara, yiyecek içecek sıkıntısı da çekiliyordu. Ambargo uygulamaya başlandı putperest Mekkeliler Elçi Muhammed ve arkadaşlarına. Rabbiyle olan münasebeti de kesilmişti (Fetret Devri).

Ne yapacaktı şimdi? Gördükleri, işittikleri yalan mıydı? Kâbus muydu bütün bunlar? Ne diyecekti arkadaşlarına, akrabalarına. Zaten deli, cinli demiyorlar mıydı? İşte şimdi haklı çıktılar? Psikolojisi bozulmuştu. Güven bunalımına girdi. Madem benimle olan münasebetini kesecektin, ne diye çıkardın beni toplumun huzuruna diye sitem etmiyor da değildi. O bütün bu olanları gururuna yediremedi ve intihar etmeyi düşündü. Abdullah’ın oğlu Muhammed’ten Allah’ın Elçisi Muhammed’e geçişin kırılma noktası tam burasıydı. Son anda o sesle tekrar irkildi ve rahatladı. Çünkü bu ses, o sesti.

Sıkıntılarla ve acılarla dolu on üç yıl geride kaldı.
Bu süre içinde kendisine inanan müminlerle birlikte aldığı vahiyleri paylaşıyor ve o vahyin sıcaklığıyla Daru’l- Erkam’da teselli oluyordu. Mü’min kardeşliği anlayışı başlamıştı. Sımsıkı tutunuyorlardı birbirlerine o bir avuç insan.

Elçilik görevinin 12. yılıydı. Medine’den panayır için gelen Hazrec kabilesine yanaştı ve onlara da önceki kabilelere anlattığı şekilde sığınma teklifinde bulundu. Hazrecliler aynı zamanda O’nun anne tarafından akrabaları oluyordu. Evs kabilesiyle kavgalı olan ve gittikçe Evslilere karşı güç kaybeden Hazrec kabilesi teklifi değerlendirmeye değer buldu. Kendi aralarında durum değerlendirmesi yapmak üzere Medine’ye geri döndüler. Ertesi sene tekrar panayır için Mekke’ye geldiler ve O’nun teklifini kabul ettiler. Biatlaştılar ve kendisini Medine’de beklediklerini söylediler. Bu akitleşme tarihe II. Akabe biatı olarak geçti.

Elçi onlardan söz istedi: „Sevinçli hâlinizde de, kederli hâlinizde de din işinde kusur etmeyeceğinize, hakkın yerine getirilmesi için hiç bir şeyden çekinmeyeceğinize, yurdunuza hicret ettiğimde beni aileleriniz ve çocuklarınız gibi koruyacağınıza dair sizden söz (and) istiyorum” dedi. İstediği sözü aldı.

Onlar da aynı sözü O’ndan istediler ve devamla şöyle dediler: „Medine’ye gelip güçlendikten sonra bizleri terk edebileceğinden endişe duyarız bu konuda da bize söz vermelisin? İstedikleri sözü aldılar Elçi’den. Vedalaştılar ve ayrıldılar…

Elçi ile Medineli Müslümanlar arasında cereyan eden Akabe Bîatları ve yapılan antlaşmalar, Müslümanların önünde yep yeni emniyetli bir saha açıyordu. İnançlarını burada serbestçe söyleyebilecek, ibâdetlerini serbestçe yerine getirebilecek, dinlerini korkmadan ve çekinmeden serbestçe yaşayabileceklerdi. En önemlisi, Allah birdir diye avazları çıktığınca bağırabileceklerdi yeni vatanlarında…

Çünkü Medine’nin iki güçlü kabilesi olan Evs ve Hazreç onlara kucaklarını açmış, her durumda kendilerini koruyacaklarına ve yardımlarını esirgemeyeceklerine dâir vaadde bulunmuşlardı. Elçi biraz da olsa rahatlamıştı.

„Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür.” 16/41

13 senelik Mekke döneminde, II. Akabe Biatlarında hazır olanlar dâhil olmak üzere Müslümanların sayısı 400 kişiyi geçememişti. Hicret hazırlıkları başladı. Tekrar geriye dönmeyi kafasına koyduğu o güzelim Mekke’den bir süreliğine ayrılacaktı. Zorlu hicret yolunda kendisine eşlik edecek bir yol arkadaşı seçti, O’nu Allah ilerde ikinin ikincisi diye ödüllendirecek ve kürsüye çıkaracaktı…

Sonuç: Müslüman olmadan önce, güvenilir insan olmak gerek… Devamı var…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.