YOLCU YOLUNDA GEREK

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Gitmeye kararlı olan yoluna devam etmeli. Sayılı günler, su gibi akıp gidiyor. Üç aylık emekli tatilimiz sona erdi.

Yazlıkta dinlencelerini geçirenler bilir, en zor iş evi uzun süre terk etmektir. Gelince bıraktıklarını tekrar kullanabilme zorunluluğu var. Aksi takdirde masraf ve tamirat kaçınılmaz olur.
Ege’de soğuklar birden başladı. Bu nedenle ayrılıkların verdiği hüzünlerden birisi azalmış oldu. Yani güzel, güneşli havadan ayrılmak. Gönlümüzü Didim’de bıraktıktan sonra ilk durağımız Ayvacık Öğretmen Evi oldu. Bugün faydalandığımız her icat, bir ilk fikirden doğmuştur.
İlk lokanta fikrinin Fransa’da doğduğunu bir kitapta okumuştum. İlk konaklama fikri hanla başlamış olabilir.
Hanın yerini motel, atın yerini araba aldı. Arabanı emniyetle park edeceğimiz yer olmazsa, Nasrettin Hocamızı hatırlıyoruz. Yiğidin malı gözünün önünde olur, der ve eşeğini sağlama bağlardı.
Hava yağmurlu, iyi ki şehri daha evvel tanımıştık. Ama yine de elimde yazılı bir bilgi yoktu. Görevli hanım hemen bize bir broşür buldu. Sorduğum öğrenciler, her halde küçüktü, Ayvalık hakkında bilgileri yoktu. Dördüncü sınıfta öğrencilerime çevremizi öğretirdim. Elbette kırk senede çok şey değişti, öğrenim programı da.
Sırtını Antik dönemlerin efsaneleriyle beslenen İda Dağı’na (Kazdağı) dayayan Ayvacık’ta hangi sınıfta olursa olsun kaz güden Sarıkız’ın destanını tüm öğrenciler bilmelidir.
Ege Denizi birçok efsanenin doğuşunun kaynağıdır. Bu kavşakta yeşilin ve mavinin en güzel tonları yaşanır.
Okuduğum broşürde Asya’nın en uç noktası Baba Burnu ilçe sınırları içindedir, diye yazıyor. Eşimin antik Coğrafya kitaplarında Avrupa sınırının Asya sınırından ayrıldığı yerin Ural dağları, yani Doğu Anadolu’nun bittiği yer sınır olarak gösteriliyor. Eşimin fikrinden olmayı tercih ederek, Asya’nın değil Anadolu’nun en uç noktası Baba Burnu’ndan Midilli Adası’na yalnız 4 mildir, diyorum.
iltergh-25-10-a.jpg
İlçe’nin 78 kilometrelik uzun bir sahil şeridi vardır. Yüzölçümü 874 kilometrekaredir. Denizden yüksekliği 270 m olup, volkanik bir plato üzerinde bulunan ilçe, arazi yapısı bakımından dağlık ve tepeliktir. En büyük ovası 30 kilometrekare ile Tuzla Ovası’dır. Nüfusu 2003 yılında 30640 idi.
Ayvacık’a bağlı 64 köy, 2 belde bulunmaktadır. Halk geçimini hayvancılık, orman işleriyle sağlar. Zeytincilik miktar ve kalite bakımından iyi gelişmiştir. Halı dokumacılığı, odun kömürü ve peynir gelir kaynakları arasındadır. Güneyinde Akdeniz iklimi, kuzeyinde Marmara iklimi etkisine girer.
Dağları denize paralel olarak uzanır. Sahil şeridinde olağanüstü güzel koylar birbirini izlemektedir. Ekolojik dengeler korunarak turizme açılmıştır. Çevre bilincine sahip yerli ve yurtdışından gelen konuklar son yıllarda yoğun ilgi göstermektedir.
Rivayete göre, 1514 yılında Çaldıran Savaşı’na katılan bir delikanlı Osmanlı Ordusu’yla Azerbaycan’ın o zamanki başkenti Tebriz’e gider. Tebriz’de bir han avlusunda tanıştığı ve hemen âşık olduğu Ümmühan Hatun’u savaştan sonra Ayvalıoba’ya getirir. Ümmühan Hatun zengin bir hanımdır. Her şeyini satarak geldiği bu köyü kasabaya çevirmiş. Adını verdiği camii görmek gerekir. Kasabaya su getirmiş. Bahçesine diktiği ayvanın meyvesini cılız ve küçük bulduğu için Ayvacık adını vermiş ve bu ad günümüze kadar ulaşmıştır.
Millî Mücadele’ye katkılarından dolayı, tekrar müstakil ilçe haline getirildiğinde yıl 1928’dir.
Her yeri açık müze olan Anadolu, Ayvacık’ta tarihi kalıntıları görmek için Behramkale’den başlamak gerek.
Ayvacık’ta ilk konakladığımda otel odasında bir belgesel senaryosu okumuştum. Bir rejisör unutmuştu. Okudum ve yine yerine bıraktım. İnşallah tekrar hatırlamış, bulmuştur. O yıllarda fotokopi yapma daha bugünkü kadar gelişmemişti.
Bu senaryoyu okuduktan sonra, rejisör olan oğlumda
Behramkale’yi mutlaka görmem gerektiğini söylemişti.
Athena Tapınağı, kaplıca, camileri, köprüleri, doğal kalmış köyleri, kale, tiyatro ve antik mezarları görülmeye değer.
İlçenin temizliği hemen dikkat çekiyor. Yine Ayvacık’tan geçişimde gençler düğün havasında askere gidiyorlardı. Birisi arabanın penceresinden çöp attı. Arkasından gelen arabanın şoförü durup o çöpü aldı, çöp kutusuna attı. Bu asker adayının davranışını çok beğenmiştim.
Bir öğretmen gerçekten emekli olup, elini ayağını her şeyden çekebilir mi, yoksa her yer dershanesi, herkes öğrencisi mi olur?
iltergh-25-10-b.jpg
Kâğıt çöp değildir, eski kâğıtlar nerede toplanıyor, diye sorduğumda Didim’de bir belediye görevlisi, bizim kârımız ne olacak, gelir getirir mi, diye sormuştu. Hiç unutamıyorum. İzmir’de bir anaokulunun sandalye ve masalarının eski kâğıt ve kartondan yapıldığını duymamıştı.
Sevgili ha-ber.com okurlarım, Öğretmen Evi görevlilerinin konukseverliğinden hayli uzaklaştım.
Başka bir yazımda Dur Yolcu diye haykıran Çanakkale ve Eceabat’tan devam edeceğim.
Çok okuyan, çok yaşayan değil, çok gezen bilir. Yeter ki zamanımız ve gezi masrafını karşılayacak paramız olsun.
Gez dünyayı, gör Konya’yı. Yani yaşadığı yeri tanımayan, başka mekânları görünce, gezince karşılaştırma ölçüsü yoktur.
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.