YASSI KAFALILAR

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’nin birikmiş, bekleyen ve ivedilikle çözüm gerektiren birçok sorunu varken, siyasi iktidarın Yassıada’nın adını ‘Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ olarak değiştirmesi, ‘ileri demokrasi’ anlayışlarına ve uygulamalarına örnektir.

27 Mayıs 1960 İhtilali sonrasında, ülkeyi kutuplaştırarak kardeş kavgasına sürükleyen, Atatürk ilke ve devrimlerini ayaklar altına alarak yozlaştırmaya çalışan Demokrat Parti iktidarının yöneticileri Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı’nda yargılanmışlar ve çeşitli cezalara çarptırılmışlardı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 30 Eylül 2013 tarihinde demokrasiyle ilgisi olmayan, demokratikleşme paketini açıklarken de, 27 Mayıs 1960 Devrimi’ne saldırmıştı. Başbakan 1960’daki askeri harekatın “Türkiye’de 1950’den itibaren saat gibi işleyen demokrasiyi durdurduğunu” söylemişti. Başbakanın bilgisi, birikimi ve kültürü, demokrasiyi bilmediği gibi, 27 Mayıs 1960 aydınlığını da kavramaya yetmez.

1950’den sonra sadece adı demokrat olan Demokrat Parti’nin yaptıklarının demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Hangi demokraside meclisin onayı olmadan emperyalist devletlerin çıkarı için yabancı ülkelere asker gönderilir? 6-7 Eylül 1955 tarihindeki olayları tahrik edenlerin baş sorumlusu olan DP iktidarı mı demokrasiyi saat gibi işletiyordu? Demokrat Parti grubunda “siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” ve “odunu koysam milletvekili seçtiririm” diyen Adnan Menderes mi demokrattı? Ana muhalefet partisinin genel başkanını öldürmek için Kayseri, Uşak ve Topkapı’da suikastlar düzenletilmesi, demokrasi ile bağdaşabilir mi? Muhalefeti cezalandırmak için kurulan Meclis Tahkikat Komisyonu, hangi demokraside bulunmaktadır? İrticaya ödünler verilerek, ulusal bütünlüğümüz parçalanarak, özgürlükler kısıtlanarak, basın ağır sansür altında tutularak, gazeteciler ve iktidara muhalif olanlar hapse mahkum edilerek demokrasi olamayacağını bilmeyenlerin tanımına göre “saat gibi işleyen demokrasi”, ülkeyi kardeş kavgasına getirmişti.

Başbakan Erdoğan gibiler, sürekli 27 Mayıs 1960 İhtilalini eleştirirler ama hiçbir zaman 12 Mart 1971 muhtırasını ve özellikle 12 Eylül 1980 darbesini eleştirmezler. Çünkü aydınlığa düşman olanlar, kendilerini yaratan karanlıkları sever, toz kondurmazlar. ‘12 Eylül 1980 darbesini yargılıyoruz’ diye, yassı kafalarıyla komedi ortaya koyanlar, ‘ileri demokrasi’ adını verdikleri ortamla, 12 Eylül’ün faşizmini aratmamaktadırlar.

“Atatürk’ü sevmek ibadettir” diyen Celal Bayar’ın iktidarında Atatürk Devrimleri, ‘tutan devrimler’ ve ‘tutmayan devrimler’ olarak ikiye ayrılmış ve tartışma konusu yapılmıştı. Demokrat Parti zamanında Mustafa Kemal Atatürk yok sayılmaktaydı, AKP iktidarında da yok sayılmaktadır. “10 Kasım’da sap gibi ayakta durmaya gerek yok” diyen zihniyet, Türkiye Kupası maçının seremonisinde sahaya ‘Yüce Atatürk’ yazılı formayla çıktığı için, Fethiyespor’a ceza bile vermeye kalkışmış, artarak gelen tepkiler üzerine, cezadan vazgeçmişlerdir. Atatürk sevdalısı Türk insanı, bu anlamlı hareketleri için Fethiyespor’u hep gözleri yaşararak anımsayacak ve onurlu duruşlarına saygı gösterecektir. Ceza vermeye kalkanları da unutmayacaktır.

Uzun yıllar özellikle İspanya ve Portekiz’de diktatörler futbol ile toplumu uyutarak, ülkelerini yönetmişlerdi. Bizde ise futbol, ‘dikbakan’ diyebileceğimiz diktatör başbakanın koltuğunu sallamaktadır. Özellikle maçların 34. dakikasında Taksim Gezi Parkı olaylarına atıfta bulunularak, “her yer Taksim, her yer direniş” ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sesleri, siyasi iktidarı çileden çıkartmaktadır.

Çünkü ortaçağ karanlığından hoşlananların, Atatürk denince ödleri kopmaktadır. Biliyorlar ki, toplumdaki Atatürk sevgisi, iktidarlarına son verecektir. Bu yüzden Atatürk’ün resimlerinden, sözlerinden, ilkelerinden, devrimlerinden, Gençliğe Hitabesi’nden, Bursa Nutku’ndan, ulusal bayramlardan çekinmektedirler. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Atatürk korkusu, siyasi iktidarı perişan etmektedir. Atatürk adı, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin kara basanıdır.

Atatürk’ün manevi şahsiyetinin bile tartışıldığı günümüz Türkiye’sinde, yassı kafalıların iktidarı son bulacak, aydınlık günler için örgütlü ve bilinçli mücadele başlayacaktır. Yolumuz, Yüce Atatürk’ün çağdaş ve aydınlık yoludur.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.