YASAĞIN CAZİBESİ

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Çocuk doğar doğmaz ailede eğitim başlar. Uyuma, yeme alışkanlıkları verirken bebeğe özgürlük sınırını öğretmek gerekir.

Aşırı disiplinin içinde yasaklar vardır. Çocuğun yaşı ilerledikçe sınırları izah edilebilir. Hele çocuk konuşmaya başlamışsa biraz kolaylaşır. Yabancıdan şeker alma, deniyorsa nedeni açıklanmalıdır. Gerekirse tekrar edilebilir.
Elbette ömür boyunca eğitim devam eder. Ama altı yaştan sonra eğitim çocuğu öğrenime hazırlamış olmalıdır. Öğrenim eğitimin önüne geçmelidir.
Hemen hemen her şeyi yasak eden ana veya baba kolay yaşar, ama çocuğun gelişmesini engeller. Çocuk kendine güvensiz, içine kapanık olur. Aşırı disiplinde yerine getirilmeyen istekler aile deneme fırsatı vermediğinden dolayı birikir ve günün birinde patlak verir veya işi gizliliğe sevk eder.
Dokuz yaşında bir erkek çocuk her Cumartesi günü belli bir zamanda ne yapıp yapıp anneannesine gitmeyi başarır. O saatte televizyonda oynayan filmi anne-baba yasak etmektedir. Yasak merak uyandırır.
Eğitim sınırını çizmede büyükler birbirleriyle konuşup, kuralları uygulamayı değiştirmemelidir. Yasağın amacı cezalandırmak olmamalıdır.
Okul çağına gelen bir kız çocuğuna kavga etikleri için büyük anne-baba ile görüşme yasaklanır. Öğretmeni kısa bir süre sonra bu çocukta büyük anne sendromu var, der. Zira anneanne o yaşa kadar büyütmüştür. Yasak ortadan kalkınca çocuğun sınıftaki sorunları sona erer.
Burada kavga kültürü geliştirilmemiştir. Büyükler birbirlerine küsmüş olabilir, ama çocukların bir suçu yoktur. Cezalandırmada haksız olarak pay almış olurlar.
Ailede kurallara uymayı, uygulamayı öğrenen bir çocuk, ileride toplumda kurallara uymada bocalamayacaktır.
Gençlerin alkol kullanmasına onsekiz yaş sınırı getirilmişse bu her genç için geçerli olamaz. Bireysel gelişme göz önünde tutulmalıdır. Bazı gençler için bu yirmiyi de geçebilir.
Eğitimde alınan önlem, konulan kural ve yasa yanlış veya artık zamana uymuyorsa sorun yaratır. Kuralları koyanlar da insandır, hata yapabilirler. Bezende yapıldığı zamana uyar, fakat sonra bugünün şartlarına ters düşebilir.
Ne kadar yanılgı olduğu sonradan anlaşılır. Anlaşıldığı anda geç kalınmışsa felâket yaşanmıştır.Aşırı menetmeler, gizliliğe yöneltilmişse kontrolü zorlaştırır. Yasak mantıksız ise gizli yapılır.
Nazi rejimi 1933 yılında daha idareyi ele geçirir geçirmez propaganda bakanlığı kurar. Bakanın ilk işi Erich Kästner ve Hans Fallada gibi yazarların kitaplarını yaktırmak olur. Yazarların çoğu, bilhassa Yahudi kökenli olanlar Almanya’yı terk eder.
Alman halkına ırkını öven, devletin çizdiği hayat tarzı şırınga edilmek istenen kitapları okumaları dikte edilir.Belirli günlerde Hitler’in kitabı Kavgam hediye verilir.
Yasak edilen kitap, dergi, gazete ve benzeri yazılar kamu düzeni bozar, toplumun güvenliğini tehdit eder, diye açıklanır. Hâlbuki esas amaç itaat eden ve köle gibi bir toplum oluşturmaktı.
Yasak uygulanabilmiş midir? Bu soruya yanıt arayan Christian Adam yüz binin üstünde kitabı inceleyerek, araştırma sonucunu bir kitapta özetlemiş. Neticede çok ilginç bir kitap ortaya çıkmış, Lesen unter Hitler (Hitler döneminde okumak).
Yazarlar yurdu terketmiş, ama kitapların hepsini yok edememişler. Kitaplar raflarda veya bakkallarda masaların altında kalmış ve gizlice elden ele geçmiş.
Kavgam kitabının yazarı gibi para kazanamamışlar, çok satılan listesine giremeyen yasak kitaplar çok okunan kitap listesinden hiç düşmemişler, elden ele verilerek.
Erich Kästner gibi bazı yazarlar başka isimle yazmaya devam etmişler.
Yahudi olan yazarları okumadan yasak eden mutlak idare, herhalde diğerlerini okumadan yasak edemediler.
Propaganda bakanı Joseph Goebbels’in günlüğünde Hans Fallada, Hitler’in ise Karl May okuduğu tespit edilmiştir.Harpte insanların ideoloji dışında eğlenceli, iyi vakit geçirmek için okudukları romanlar da vardı. Margareth Mitchell’in Vom Winde verweht romanında bir Fransız Amerika tarafına geçiyor ve Almanlara karşı savaşıyor. Bu nedenle romanın adı Rüzgârın Uçurduğu olarak tercüme edilebilir. Sonradan film olarak çevrilmişti. Bu roman bile üçyüzbinin üstünde satılmıştı, okuyan sayısı oldukça kabarık olmalı.Yazma ve okumayı yasak etmenin amacı düşünceyi yasak ederek kötüye kullanmak olunca aydın insan bir yolunu bulur, yasağa rağmen okur veya yazar.
Hapis veya sürgün korkusu varsa isim değiştirerek başka bir isimle yazmayı zaman zaman Türkiye’den de biliyoruz, Aziz Nesin gibi.
Nazım Hikmet Ran anadilinde yazdı, dünyaya ulaştı ama ülkesinde şiirleri yasak edildi. Zaman olgunlaşınca yasaklayanlar utanamadılar. Çünkü onlar yaşamıyorlar artık, ya çocukları, yeni nesiller onlar adına utanmıyorlar mı?
Zülfü Livaneli’nin şarkıları Türkiye’de yasaklanırken müzik kasetleri Batı Avrupa’da yaşayan işçilerin bavulları ile getiriliyor. Onlar yasak olduğunu bile bilmiyordu. Yaratıcısı bin bir güçlükle sürgünde yaşıyordu.
iltergh-25-04-a.jpg
 Geriye sadece yasakların getirdiği ızdıraplar, insana çektirdiği acılar, kötü anılar kalmıyor. O ülkeyi her yönde geri bırakıyor. Sanatta, edebiyatta, tıpta, yani her alanda, özgürlüğü yaşamış ülkelerin arkasından topallayarak gidiyor. Sanatçıları cezalandırıldığı için ileri ülkeleri taklit ve özenti geriye kalıyor.
Ülkesini yasaklarla geri bırakan, halkın haber alma, okuma veya yazma hakkını ihlâl edenler çocuklarımızın geleceği ile oynuyorlar, buna izin verilmemelidir.
Zaten aydınlar internet çağında yazmayı, okumayı yasaklayarak düşünceyi yasak edenleri zor duruma düşürürler.
Moda değişimi edebiyata, felsefeye, politikaya ve sanata fazla bir şey veremez. Zaman ancak gerçek eserleri içinde barındırır. Kitapların iyisini okur zamanla özümler, okura güvenmelidir.
İyi okumalar!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Faydalandığım internet yazısı, 19.08.2010, saat 22:15
Gabriele Denecke,
Lesen unter Hitler, rbb Rundfunk Berlin-Brandenburg
Bu konuda okunması gereken köşe yazısı:
Yalçın Doğan
Hitler döneminde okumak
Hürriyet 26.03.2011, Sayfa 18
Yeni kitap:
Christian Adam,
Lesen unter Hitler
Galiani Verlag
www.galiani.de
ISBN: 978-3-86972-027-3

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.