TÜRKÇE DERSLERİNİN ACINASI DURUMU

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TÜRKÇE DERSLERİNİN ACINASI DURUMU


Açık açık dillendirenlerin ve bu gelişmeye göz yumanların emelleri doğrultusunda içinde bulunduğumuz eyalette (Hessen) Türkçe dersleri resmen can çekişmektedir. Eğer bir okul müdürü türlü bahanelerle katılım olmadığını öne sürerek “Türkçe dersi kaldırılacaktır.” diyebiliyorsa ve iş bu duruma gelmişse artık yapacak bir şeyin olmadığını söylemek acı da olsa en kestirme yoldur. 

Aslında kral çıplak demeye korkanlar işin nereye vardığını, daha da nereye varacağını çok iyi bilmektedir. Herkes bilir ki Almanya’da yaşayan azınlıkların en büyük bölümünü Türkler oluşturmaktadır. Dolayısıyla bunun paralelinde doğal olarak bir gerçek daha kendini göstermektedir ki bu da Almanya’da Almancadan sonra en çok konuşulan dil Türkçedir. Bunun aksini kimse söyleyemez. İsterseniz çıkın Alman sokaklarına öylesine dolaşmaya başlayın. 3-5 dakika içerisinde mutlaka karşınıza bir Türk veya Türkçe konuşan biri çıkacaktır.  Durum bu haldeyken, Türkçe, çoğunluğun dili olmasına rağmen bugün maalesef bu durumu kabul edemeyenlerin çabaları doğrultusunda bu dil yavaş yavaş yok olmaya mahkûm edilmiştir. Elbette bu bir devlet politikasıdır ve kendilerince haklıdırlar. Gün geçtikçe artan bu azınlık nüfus aynı oranda dillerini -aynı zamanda kültürlerini- de yaşatmaya, geliştirip sürdürmeye devam ederlerse yaşadıkları ülkenin yetkililerince uyum yasaları çerçevesinde pek de olumlu karşılanmayacağı kesindir. Aslında AB yasaları azınlıkların dilinin korunması ile ilgili maddeler içermektedir. Haliyle bu kimsenin işine gelmediği için dikkate alınmamaktadır. Bırakın azınlık dili olan Türkçenin korunması, sürdürülmesini; yukarıda da sözünü ettiğim gibi tam tersine günden güne nasıl bu yükten kurtulabiliriz hayallerini gerçekleştirmeye başlamışlardır. 

Birinci ve ikinci kuşak kendince ve zorunlu olarak yapması gerekeni yaptı. Dilini kullandı, ona sahip çıktı. Bazıları Almanca öğrenemediği için mecburiyetten, bazıları da kendi diline olan saygısından. Şöyle veya böyle sonuç olarak iki kuşak Türkçeyi yaşatmayı bir nebze de olsa sürdürebildi. Fakat 3. ve hele ki şu an kavuştuğumuz 4. kuşak maalesef ipin ucunu kaçırdı. 3. kuşak ite kaka, zorlamalarla biraz gayret göstererek yarı Almanca, yarı Türkçe kendini ifade edebiliyordu. İki arada bir derede kalmışlardı. Son kuşak ise artık tarafını iyice belli etmiştir. Her ne kadar analarının dili Türkçe olsa da onların bilimsel anlamda ana dilleri Türkçe olmaktan çıkmıştır. Bunun aksini söylemek safdillik olur. Türkçe onlar için artık resmen yabancı bir dil durumuna gelmiştir. En basit örnekle 5. sınıftaki bir öğrenci günlerin adını Türkçe olarak bilip sayamıyorsa ve öğrenmekte zorlanıyorsa gerisini siz düşünün. Açık açık şunu söyleyebilirim ki bazı öğrencilerim anne ve babalarıyla Türkçe anlaşamadıkları için sadece Almanca konuşmak zorunda kalmışlardır. Azınlık olan bir Türk ailesinin içinde bulunduğu son nokta maalesef budur.

Nasıl bu duruma gelinmiştir? Buna hemen tek cevap vermek mümkün değildir. Ortada bir nedenler zinciri vardır. Bu zincirin ilk halkası da derslerin seçmeli durumu getirilmesidir. Yaklaşık olarak 15 yıldır Türkçe dersleri velilerin, daha doğrusu öğrencilerin isteğine bırakılarak seçmeli ders haline getirilmiştir. Haliyle bu da –beklenildiği gibi- katılımın düşmesine en büyük etken olmuştur. Arkadaşları dışarıda oyun oynarken bu öğrenciler, ya ana-babalarının ya da öğretmenlerinin istekleri doğrultusunda âdeta ceza görüyormuş gibi derslere katılmak zorunda bırakılmışlardır. Bu nereye kadar sürdürülebilir ki? “Zorla yenen aş ya karın ağrıtır, ya da baş.” demiş büyüklerimiz. Durum aynen böyledir. Genelde zorlamalarla derslere katılan öğrenciden ne beklenebilir ki? Bir de madalyonun öbür yüzü var: Öğretmen… Eli kolu bağlı bırakılan öğretmen o çocuğa ne verebilir, ne başarı elde edebilir? Dolayısıyla saldım çayıra mevlâm kayıra anlayışıyla şu an devlet politikası gereğince bu dersler gözden çıkarılmış, gidebileceği yere kadar gider ve sonlanır. Bu son da buradaki yerel öğretmenlerin emeklilikleriyle paralellik taşımaktadır. Bilindiği üzre yıllardır artık buradan öğretmen atanmıyor. Dolayısıyla emekli olan öğretmenin okulunda var olan Türkçe dersleri kendiliğinden devre dışı kalıyor, kalacak. Buna çözüm olarak Türk yetkililerin işi üstlendiğini, Türkiye’den öğretmen gönderdiklerini biliyoruz. Çözüm olmuş mudur, olabilir mi? Bu da işin bir başka ve acı tarafı. (Bir başka yazımda bu konuya ayrıntılı değineceğim.)

Neden ve nasıl işler bu duruma ge(tiri)lmiştir? Lafı uzatmadan, ayrıntılara girmeden çok basit bir söylemle dile getirmek istersek, bunun cevabının iki anahtar sözcükte gizli olduğunu görürüz. : Birincisi “not” ikincisi “veli” 

Daha önceleri ana dili derslerine de diğer dersler ayarında ağırlıklı notlar verilirdi. Bu da öğrencinin sınıf geçme ve not ortalamasına doğrudan etkileyerek başarı oranını artırırdı. Oysa seçmeli ders konumuna getirildiğinde bu değerlendirme ortadan kalkmıştır. Şimdilerde öğrencilerin karnesinde laf olsun diye Türkçe derslerine katılmıştır, çok katılmıştır, aman ne güzel katılmıştır ya da az katılmıştır ifadelerini içeren harflerin yazımıyla (tg, mgEtg, mEtg) değerlendirmeler yazılmaktadır. Dolayısıyla bu not durumu düzeltilmediği sürece derslerin ufku kesinlikle karadır, hem de zindan karası…

İkinci konuya gelince: Burada da sitem edilmesi gereken, sorumluluklarının ayırdında olmayan veliler söz konusudur. Çocuğu okula gidiyor diye salıvermekle işin bittiğini sanan zavallı ana-babalar, size sesleniyorum! Eğer onlara sahip çıkmazsanız, onları yönlendirmezseniz bu gidişin sonu da karanlıktır bilesiniz. Onlar için saçınızı süpürge etmenin dönemi çoktan geçmiştir. Onlar, ileride işsiz bile kalsa  nasıl olsa karınlarını doyuracak miktarda gereken paranın devlet tarafından karşılanacağını bilmektedir. Sizin malınıza, mülkünüze değer vermiyorlar. Bundan emin olun. Onlara bırakacağınız en büyük servet sevgi temelinde ve genelinde olması gereken değer yargılarımızdır: Aile bağı, dil, din, vatan-millet sevgisi ve geldiğiniz kültür değerleri, değer yargıları… Bunları öğretebiliyor musunuz? İşte zenginlik budur. Aksi halde bilin ki o evladin ne size ne de vatanım, milletim dediğiniz o topraklara o topluma yararı olur. Eğer Türkçe öğretmenine derse katılım konusunda “Ben karışmam isterse gelir.” diyecek kadar çocuğunuzun elinde oyuncak durumuna düştüyseniz, ona söz geçiremiyorsanız, ileride dertlenip sızlanmaya hakkınız olmayacaktır. “Kayıp nesil” denilen kişilerin oluşumunun temelinde yatan en büyük etkenlerden biri işte budur. 

Çocuklarımızın, gençlerimizin gururumuz olmasını diliyorsak; onlara, vaktinde olması gerektiğince sahip çıkmasını bilmeliyiz. Bir millet diline sahip çıkmayı öğrenemediği, bilemediği, başaramadığı sürece yok olmaya, dağılmaya mahkûmdur. Birliğin hamuru kültür, mayası dildir. Mayası bozuk hamur ne işe yarar dersiniz? Onu da ben söyleyeyim: İtlere yal olur.

Tahsi Melan

Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretmeni  

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.