TÜRK İNSANI GELECEĞİNDEN ENDİŞELİ…
Türkiye’de adalet eskiden de yoktu.
Savcılar şikâyet edenin kimliğine, hâkimler önlerine gelen dosyanın en üstündeki yazının ilk satırına bakıp karar veren “adalet memurları” durumuna düştüler.
Bilirkişi raporları baştan savma…
Avukatlar, gerçek adaletin değil, baronun saptadığı dava fiyat listesinin peşinde…
Hâkim kanaati, Kadı mahkemesi kararlarına benziyor…
Hergün 15-20 davaya bakan yargı, yanlış verilen karar dosyaları ile boğulmuş durumda… Duygular bir tarafta… Araştırma yapmaları mümkün değil, bilgisayar en büyük yardımcıları…
3-5 yıl süren davalar nedeni ile Temyiz hakkını kullanmayan yok gibi…
Çalınan mal veya para hırsızın yanına kâr kalıyor. Öldüren kendi adaletini sağlamış oluyor…
Dolandırıcılık; açıkgözlük olmuş… Emeklilik parası için namuslu çalışmak enayilik, yalan söylemek günlük alışkanlık haline gelmiş…
Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz sözü yaşam biçimi…
Ülkeyi yönetenler bir gün farklı, diğer gün farklı konuşuyorlar.
İktidar yandaşı olmuş gazeteler, insan onurunu hiçe sayarak tetikçilik yapıyor. İstediğine itibar kazandırıp, istediğini itibarsızlaştırıyor.
Paralel devlet, paralel yapı, cemaat-tarikat tartışmaları sürüp gidiyor. Mason biraderlerimiz Cemaati, Cemaat üyelerimiz Masonları, hükümet her önüne geleni suçluyor.
Ülkenin bütçesi doğalgaz ve benzine yapılan vergi zamları, satılan kamu arazileri, kamu kuruluşları ve henüz yapılmamış projeleri satarak günü kurtarıyor. Yurt içinde satılan şirket, mal ve topraklar bile ihracat artışı şeklinde ilan ediliyor.
İtiraz için demokratik haklarını kullanmak isteyenlerin karşısında robocoplar, biber gazı, boyalı su engeli var. Sadece Taksim gezi parkı alanı değil, Tarlabaşı’nın arka sokakları bile sık-sık savaş alanına dönüyor. Genç insanlar isyan halinde…
İlgililer bunları “Bir avuç çapulcu” olarak ilan etmiş durumda…
Eh, bu kadar az Aydını olan bir ülkenin isyan eden çapulcularının da bir avuç olması kaçınılmaz…
Hastaneler ağzına kadar dolu.
Türk insanı hasta… Mide, bağırsak ve solunum yolu hastalıkları her geçen gün daha da artıyor. Ürün ve ilaç denetimi yetersiz olduğu için hastalanmak, hastalandıktan sonra tedavi olmak, aldığın ürünlerin sağlık açısından yararlı olup-olmadığını test etmek mümkün değil. Herşey katkılı…
Düne kadar yüksek fiyatlarla satılan ilaçlar bugün leblebi-çekirdek fiyatına satılıyor. Ürün de üreten de ayni… Fiyatla beraber Şifa etkisi de düşüyor… Zengin takımı ilaçlarını dışardan temin ediyor.
Çocuklar bu kadar güzel bir ülkede okul ve dershane kavgası içinde kendilerine bir yön çizmeye çalışıyorlar. Analar-babalar dünya para vererek okuttukları özel okullarda kazıklandıklarının bilincinde… Ama başka çareleri yok. Devlet okulları imtiyazlı bölgelerde okul, dağda-bayırda ahırdan farksız. Küçük yaştan itibaren fırsat eşitliği kavramı yokolmuş.
İnsanlar yine de mutlu.
Cami’de ezan okunuyor.
Soba’da kömür yanıyor.
Meydanda bayrak dalgalanıyor.
Televizyonda magazinel muhteşem yüzyıl var.
Akşam dağıtılan erzaktan çıkan çorba içilecek, ocakta kaynıyor…
Yanına da taze ekmek alındımı deyme keyfine…
Sokakta patlayan bomba sesleri, yükselen alevlerin kızıllığı evi tehdit edene kadar,
“Dokunmayın Hasanıma…”
***
Gazeteci hapisteymiş,
Generaller hapisteymiş,
Suçsuz yere yatarlarmış… Ne gam?
Yapmasalarmış, etmeselermiş, hükümetle ters düşmeselermiş…
Ülke arap kültürüne teslim oluyormuş. Tesettür geliyormuş. Doğuda Kürt devleti kuruluyormuş. Borsa zarar ediyormuş. Doğan her bebek borçlu olarak doğuyormuş. Yabancılara toprak satılıyormuş. Tarihi okullar otel oluyormuş… Hapishaneler çoğalıyormuş… Bana ne?
Beni endişelendiren şey, Pasaportuma el koyarlarmı?
Ondan başka malım yokta…
Taner TÜMERDİRİM
