TEREZİN ESİR KAMPI, RUSYA VE İSRAİL…

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TEREZİN ESİR KAMPI, RUSYA VE İSRAİL…


Prag yakınlarındaki Terezin toplama kampına gittiniz mi?

Bir hafta sonunuzu ayırıp, Prag turu kapsamında gitmenizi öneririm. Bu iş için en ideal ay elbette Nisan ve Mayıs ayları…
O aylarda yeşeren gelinciklerin rengi toprağa düşen Kandamlaları gibidir.  Bahara rağmen havanın nasıl bu kadar kasvetli, yolların ıssız olduğunu, güneşe rağmen ortalığı nasıl karanlığın esir aldığını daha iyi sorgulayabilirsiniz. 

Terezin Kampı; Çekoslovakya’da; Almanların Yahudileri topladıkları, doktorların bir kısım esirleri çocuk-büyük, yaşlı genç demeden bilim adına kobay olarak kullandıkları, çok özel yapılmış mermer masalarda canlı-canlı kesip-biçtikleri, daha sonra fırınlarda özel teknikler ile yakarak yağlarını biriktirdikleri ve sabun yaptıkları yerlerden biridir. 

İkinci dünya savaşında kafatasçı, diktatör ve üstün ırk iddiasının ortalığı kasıp kavurduğu günlerde insanlığa karşı işlenen savaş suçlarının sergilendiği, bazı Naziler için hala mabet gibi görülen, ancak her bastığınız noktada insan kemiklerinin üzerinde yürüdüğünüz, savaş kurbanları ile birlikte insanlığında gömülü olduğu büyük bir mezarlıktır. 

Gücü eline geçirenlerin sapık ideoloji ve fikirlerinin nerelere dayandığını, Toton şövalyesi seçilmiş iken nasıl vahşi bir canavara dönüştüklerinin, paranın ve maddi çıkarların her dönemde ön planda olduğunun gerçek öyküsüdür. 
 
Yakalanıp Terezin’e getirilenlerin hepsinin ortak özelliği fakir ve dar gelirli olmaları, kendilerini de seçilmiş olarak kabul eden yüksek Yahudi sınıfının bunlar için parmağını kıpırdatmamış olmalarıdır.  Orta sınıfın üzerinde olanlar, ünü dünyaya yayılmış zengin tüm Yahudilere Amerikan pasaportu dağıtıldığını, Amerikan vatandaşı ilan edilerek büyük göçün kapılarının açıldığını, büyük bir yerleşim ve sermayenin bu sayede Avrupa kıtasını terk ettiğini biliyor muydunuz? 

Ne yazık ki, sünnetli oldukları için ele geçen Türklerin bir kısmı da Yahudi oldukları savı ile Terezinin kalın kale duvarları önünde kurşuna dizilmiş veya gaz odalarına gönderilmişlerdir. 

Bu sistematik kıyım öncesi altın dişlerin söküldüğü, saçların dibinden kesilerek Alman askerlerine yatak veya yastık doldurmak için kullanıldığı malum.  

Günde bir öğün bulamaç dağıtılan kamplarda üç katlı çıplak ranzalarda hapsolan insanların dramı her türlü duyguyu yaşamanıza neden olabiliyor. 

Terezin veya diğer toplama kamplarını ziyaret edenlerin Nazilerden ve Hitlerden nefret etmemeleri mümkün değil. 
Gelin görün ki, insanlık içindeki kaba gücü, intikam duygularını, sadizmi, narsiz’mi tedavi edecek bir yöntem bulamamış. 
Bugün bile diktatörlük sevdasında olanlar, savaşı çözüm olarak görenler, bombalarını ve savaş makinelerini masum insanlar üzerinde deneyenler var. Mazlum halkların pıtırcık gibi yeşeren umutları, yani çocuklarını, geleceklerini yıkmayı hedef alıyor. 
İsrail, dün kendi yaşadığı acıları bugün Filistin halkına reva görüyor ise, çocukları, kadınları, korunmasız ihtiyarları sudan sebepler ile öldürüyor, gençleri tutuklayıp izini ve ismini yok ediyorsa Dünya kaç savaş geçirirse-geçirsin demek ki geçmişten ders almamıştır.  

Ruslar, Almanlardan kurtarmak için Prag’a girdiklerinde onlara yardımcı olan Çek direnişçileri bir gecede “Ödül töreni” diye toplayıp, kurşuna diziyor ve Çekoslovakya’yı işgal ediyor ise bugün yaptıklarını yadırgamamak lazım.  
Kral banyolarının bulunduğu ilçeyi ziyaretimizde, Makarna ısmarladığımız genç garson kız bile yabancıları sevmediklerini, hangi milletten olursa olsun, ülkelerinde yabancı turistleri dahi görmek istemediklerini, onlara hizmet etmekten hoşnut olmadıklarını itiraf ediyor ise dünya barışı her geçen gün daha da uzaklaşan bir ütopya olmaktan başka bir şey değil. 
Demek ki aradan kırk yılda geçse, düşman hep düşman… Kuyruk acısı olan yılanla, evlat acısı olan insanın hikâyesi gibi…
Bir hafta sonu gezmek için gittiğiniz yerden farklı duygular içinde, çoğunlukla da insanlığın henüz “ehlileşmemiş” iki ayaklı yaratıklarla dolu olduğunu düşünerek, kendiniz için yarattığınız hayal dünyasının yıkıntıları arasından ayrılmak; beraberinde başka şeyleri de düşündürüyor. 

Bu düşünceler sonunda gerçek anlamda insanlığın güven içinde olmadığını, dolayısı ile kendinizin de güven içinde olmadığınızı fark ettiriyor.  

Ne acı değil mi? 

Sahile vuran Suriyeli çocukların yanı sıra (neden o botlara binip te Türkiye’den ayrılmak isterler o da başka bir mesele) Rus ve Esad’ın füzelerinin; sivil halkın, çaresiz kadın ve çocukların ölümüne neden olmasını, milyonlarca insanın vatanlarını savunmak yerine göç etmek zorunda kalmalarını, bütün bunların hangi akıl ve mantığın eseri olduğunu sorguluyorsunuz. 
Anladığım tek şey, insanın içinde var olan kaba gücün zaman, zaman ortaya çıktığı; yaşadığı çağa yakışmayan kıyım ve katliamlara devam ettiği, paylaşmak yerine var olanın elinden almanın bir alışkanlık haline geldiğinden ibaret. 

Akıl, bilim ve güzellik güçle bütünleşmediği sürece Dünya’ya barışın gelmeyeceği, bütün insanların kardeşçe yaşayacağı mutlu bir zamanın sadece ütopik bir Sanrı’dan ibaret olduğu ise bir gerçek. 
Bir ülkenin mutlu olabilmesi için bu kavramın o ülkeyi oluşturan en küçük birimde, yani ailede başlaması, önce ailelerin mutlu olması gerekmez mi?

Dünya barışına giden yol hiç te öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Oldukça zor, dikenli, taşlı, sel ve çığlarla tehdit edilen dik bir yoldur…

Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.