TEK MİLLET TEK BAYRAK

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TEK MİLLET TEK BAYRAK


Geçen hafta yayınlanan “Bu bir Erdoğan meselesi değildir” başlıklı makalemin nedense yanlış anlaşıldığını gördüm. Yazı, sadece birlik ve beraberliğimizin önemi vurgulamak üzere yazılmıştı. Yaklaşık beş yıl önce yayınlanan aşağıdaki makalemde bu konuda vermek istediğim mesaj daha iyi anlaşılır umuduyla tekrar okumunuza sunuyorum:

Kıbrıs harekâtı sürerken devrimci ağabeylerimin “Türk ordusunun adaya emperyalistçe müdahalesi” şeklindeki yaklaşımları bana pek mantıklı gelmiyordu. Adada Nikos Sampson adlı faşist bir darbe yapmıştı ve biz de o zamanlar bütün gün “Kahrolsun faşizm“ diye ortalığı kaldırmıyor muyduk.  Niye bu kez faşizme karşı değildik, anlayamıyordum. Birinci ve ikinci Kıbrıs harekâtı esnasında okul tatili nedeniyle bir fırında ehliyetim olmadığı halde servis sürücüsü olarak çalışıyordum. Skoda kamyonetle köylere ekmek dağıtıyordum. Bütün gün kulağım radyoda ve çıkartma ile ilgili gelişmeleri izliyordum.  

Bir gün radyodan bir Türk köyünde aralarında çoluk çocuğun bulunduğu onlarca kişinin EOKA’cılar tarafından katledildiğini duydum. Rum ve Yunanlılar 14 Ağustos 1974’te Taşkent köyünde 89 Kıbrıslı Türk’ü evlerinden topladıktan sonra öldürmüşlerdir (Köydeki 9 yaşından büyük bütün erkek çocukları). 

Bir an kendimden geçtim, üzerinden önlüğümü çıkarıp,  o zamanlar solcuların sembolü olan parkamı giyerek yola düştüm. Kendimi bir anda askerlik şubesinin önünde buldum. Bir baktım şubenin önü benim gibi gönüllü olarak Kıbrıs’a gitmek isteyen gençlerle doluydu ve “biz de Kıbrıs’a gitmek istiyoruz” diye bağırıyorlardı. Sağ ellerini kaldırarak bağıran bu gençlerin arasında daha birkaç hafta öncesine kadar beni komünist diye dövmeye ve hatta vurmaya kalkanlar olduğunu fark ettim. Bir an hareketsiz kalarak şuursuzca onlarla göz göze geldim.  Onlar da aynı durumdaydı, bir süre sonra onlar da ben de başımızı ön eğerek göz göze gelmekten kaçındık. 
O anda omzumda bir el hissettim, bir ses “gel bakalım mahallenin yüz karası komünist, sen de geç sıraya” dedi. Bu mahalleden tanıdığım ve bu ülkücülerin mahalle sorumlusu Dinçer ağabey idi.   Bıyıklarının ucu Cengiz Han gibi aşağı doğru sarkan, mavi gözlü iri yarı bu yağız Rumeli delikanlısını görünce içim rahatladı. Sonra hep birlikte “bizi de alın askere” diye bağırmaya başladık. Akşama kadar beklediğimiz şube önünde benim gibi solcu gençlerin sayısının arttığını ve sağcı gençlerle omuz omuza Kıbrıs’a gönüllü gitmek için bağırdıklarını gözlemledim. 

Daha sonra bahçeye çıkıp bize duygulu bir konuşma yapan subayın sözlerinin hepimizi ağlattığını da unutamıyorum. Şube başkanı olduğunu sandığım subay “gençler merak etmeyin, bir avuç Rum artığını tükürüğümüzle bile boğarız. Sizin gitmenize gerek yok. Ayrıca sizin gibi gençleri olan bir Devleti yıkabilecek bir gücün Dünyada olduğunu sanmıyorum” dedi.   

Kafkas kökenli bir aileden gelen sosyalist ben ve Rumelili ülkücü Dinçer ağabey tüm siyasi görüş ayrılıklarımıza rağmen omuz omuza verip bu vatan için ölmeye hazır olduğumuzu sergiliyorduk. Bu, Atatürk’ün Osmanlı İmparatorluğu’nun artığı değişik milletlerden bir millet oluşturmayı başardığının bir göstergesiydi. Tek millet tek bayrak olmuştuk..  

İşte, Türk milletinin yok edilemezliliğinin sırrı burada saklı sanıyorum. Biz gerçekten de çok ilginç bir milletiz. Bu ilginçlik de düşmanlarımızı oldukça ürkütüyor ve bu nedenle bu milleti mertçe değil siyasi entrikalarla yok etmeye çalışıyorlar. 
Ve maalesef,  özellikle son yıllarda tek milleti bin millete parçalamaya çalışıyorlar, ama bu milletin gençlerinin siyasi görüşleri ne olursa olsun her an askerlik şubelerinin önünde gönüllü kuyruğuna girebileceğini göz ardı ediyorlar. 

“Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruattır”

Ahmet İNCEL
   

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.