PROF. DR. HAYDAR BAŞ NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

PROF. DR. HAYDAR BAŞ NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?


Bir yazımda daha belirtmiştim.  Bir parti düşünün ki,  hedefi iktidarı ele geçirmek olmasın, kendisine yapılan haksızlıkların intikamını alacağına dair söylevler ve planlar geliştirmesin.

Meydanlarda, salonlarda toplanan kalabalıklara hitap ederken, olan biteni en ağır biçimde eleştirip, ağzına geleni söylemesin.  Böyle siyasetçi olur mu? Böyle parti başkanı olur mu?


Olur elbette… Bizi kavga-gürültüye alıştıranlar nedeni ile farklı bir lider tipini kabullenmekte zorlanıyoruz. 

Bu sıralarda bana “Prof. Dr. Haydar Baş Hoca’nın ne yapmaya çalıştığı” soruluyor.  Bende klasik cevaplarımı veriyorum.  Her gün değişen dünya olayları nedeni ile bir parti liderinin gerçek anlamda ne yapmaya çalıştığını bilmek için onunla sürekli istişare halinde olmanız lazım. 


Prof. Dr. Haydar Baş ile böyle bir zorunluluğumuz yok. Yola çıktığından beri birkaç söylevi hariç çizgisini günlük olaylara göre hiç değiştirmedi. Yeniledi ama vazgeçmedi. 


Soranlara “ Ne yaptığı ortada değil mi?  Muhalefet partilerinin yapmadığını, iktidarın milletten sakladığını anlatmaya, duyurmaya, gerçekleri su üstünde tutmaya çalışıyor.” Diye cevap veriyorum.  Etrafındaki kitlenin –özellikle gençlerin- bu söylevlerden bir takım dersler çıkarttığına şahsen ben inanıyorum.
Malum, geçtiğimiz hafta tıklım tıklım dolu ve izdiham yaşanan bir salonda son derece önemli bir toplantı vardı. Her ne kadar yandaş medya bu kongre’yi gündeme taşımadı, yazılı ve boyalı basın ilgi göstermesine rağmen yazmadı ise de maksat hasıl oldu. Bu, halkı aydınlatmak,  doğru yolu göstermekten ibaret kongrelerden biri idi. 


Konuşmacılar “Ben iktidar olayım da, ne olursa olsun…” anlayışından çok eskilerin deyimi ile Türkiye’nin “hali pür melali” ni gözler önüne serdiler.  Her ne kadar fikirlerine katılmasalar, projelerini desteklemeseler de, TV.’den naklen verilen programı gizli, gizli seyredenlerde oldu tabii…   Hatta bunlardan birisi Adalet ve Kalkınma Partisini her yönü ile mecburiyetten desteklediğini söyleyen tekstilci bir arkadaşımız idi ve itirafları beni çok şaşırttı. “Bu gidişe üç kuruş kredi alacağız, ayakta kalacağız diye hepimiz göz yumduk” dedi. 
Teklif etmek ile emretmek arasında çok ince bir çizgi vardır. Genellikle gücü elinde bulunduranlar emrederler. İstediklerinin yapılması onların kuralıdır. Bir kere yapmaya başladınız mı kendinizi kurtaramazsınız. 
 İnanmak ise farklıdır.  İnsan kendine sunulan bir teklifi hoşuna gider ve kabul eder ise, bir tercih yapmış olur. Mesela Aşk böyledir. Aşk emretmez, teklif eder…


Muhalefet ile iktidarın göremediği en önemli şey memleket gerçekleridir.  Yüksek sesle, bağıra-çağıra birbirlerini suçlamaktan ibaret olan söylemler, bu gerçekleri görmelerine engel teşkil ediyor.  Halkın sinirlerini germekten, yaşam sevincini köreltip her konuda kavga diyaloglarını geliştirmekten, kutuplaşmaların sivrilmesinden başka bir işe yaramıyor. 


Düne kadar din unsurunu bir afyon gibi kullanan, sabır-tevekkül ve teveccüh gösterilmesini isteyenler, bugün açıkça kitleler arası savaşa davetiye çıkarttıklarının farkında değiller.  Eskiden birlik ve beraberlik içinde yaşayanlar bugün ayrıştılar.  Hem de öylesine bir ayrışma ki, inanılır gibi değil. Oturduğunuz mahalleyi, satın alacağınız daireyi, hatta arabayı bile bu ayrışma kurallarına göre tercih etmek zorunda bırakılıyorsunuz. 
Bu siyasetçiler biraz olsun Prof. Dr. Haydar Baş’ın gösterdiği olgunluğu gösterebilseler, halk uzun bir süredir kaybettiği huzura yeniden kavuşacaktır. Kendileri de davranışlarından ötürü takdir göreceklerdir. Bunun aksine daha da keskin bir dil kullanmaya başladılar. 


Sayın Haydar Baş’ın söylevlerini sadece seçim arifesinde değil, çok öncelerden beri tekrarladığını burada vurgulayalım. Bu hali ile, Adalet ve Kalkınma Partisinden çok daha fazla dini değerlere ve özellikle Ehlibeyt’e sahip çıktığı, Cumhuriyet Halk Partisinden daha fazla Atatürk’e değer verdiği, Milliyetçi Hareket Partisinden daha fazla Milli ülkü birliğini desteklediği ortada.


Çıkarcıların, vurguncuların, koltuk ve görev kapma sevdalılarının partisi olmak yerine; inanmış, parti programlarını benimsemiş, azda olsa Milli Ekonomi modelini kavramış bireyleri çoğaltmaya, sosyal devlet kavramını milli devlet kavramı ile birleştirebilen bir iktidar yürüyüşüne devam etmeye kararlı görünüyor.  Parti üyesi olsun veya olmasın tüm seçmenlere bunu anlatmaya çalışıyor. 
Son kongre bunun çok güzel örneklerinden biri oldu.  


Kendileri için küçük gördükleri ve cılız bir ses olarak tanımladıkları Bağımsız Türkiye Partisinin eylem ve söylemlerinden, iktidar ve muhalefetin alacağı çok dersler var. 
Başlarını kuma gömerek devekuşu misali olanları görmezden gelmek; yapıcı ve yaratıcı fikirlere kulak asmamak, Türkiye’nin içine düştüğü duruma çözüm olabilecek projeler var iken insanları o veya bu şekilde damgalayıp fırlatıp bir yana atmak bu ülkeye yapılan en büyük kötülüktür. 
Ülke bütünlüğü için çaba harcayanların ayrışma zamanı değil, birleşme ve bilgiyi paylaşma zamanı olduğunu kabullenmeliyiz. 


Bunu anlamak için Yunanistan’ın durumuna düşmemiz mi lazım?


Hoş; onların arkasında koskoca Avrupa Birliği var iken, bizim elimizden tutan olmayacağı gibi, arkamızdan hançerleyecek çok ülke çıkar. 


Aklın dilde değil, başta olma zamanıdır. 

Taner Tümerdirim

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.