ÖNCE MEKTUP VARDI

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Bak postacı geliyor, Selâm veriyor, herkes ona bakıyor, merak ediyor. Böyle karşılanır elindeki mektupları dağıttıktan sonra postacı giderken, sınıf koro halinde: Haydi git güle güle, uğurlar olsun, ellerin dert görmesin, kısmetle dolsun!

Yıllarca öğrencilerimle söylediğim bu şarkı geçmişte mektubun yerini güzel anlatıyor. İnternet, telefon çağından önce mektupla özlem giderilir, duygular kâğıt üzerine dökülürdü.
İstanbul’un taşı toprağı altın diyenler sonra Almanya’ya göç yoluna düştü. Gönderdiğimiz, aldığımız mektuplar olmasaydı, çocuklarımızdan ailemizden ayrılığın acı ve ıstırabına katlanmak kolay olmazdı.
Ahmet İncel’in Tahta Kutudaki Mazi yazısında okurlara sorusu bana bu satırları döktürüyor.
İyi ki okurlarınıza sordunuz, sakın ha mektup yakılmaz. Yoksa kitaplarınızı yaktırarak fikirsel mazinizden koparıp, ülkenizi terk etmek zorunda bırakanlarla aynı seviyeye düşerdiniz. Kitap yakan, insan da yakar. Almanya Hitler zamanı, daha çok yakında Sivas’ta yakılarak ölen sanatçılarımız gibi.
Uzun zamandır mektup konusunu düşünürdüm.
Yıllar önce bir seminerde değerli dost yazar Gültekin Emre, Türk edebiyatında mektup içeren kitap olmadığını söylemişti.
Nedenini araştırmak biz köşe yazarlarının görevi olsun.
Ahmet Bey, yazılarınızı zevkle okuyorum, ama diğer okurlara fırsat vermek için yorum yazmıyorum. Ayrıca haftalar öyle çabuk geçiyor ki, kendi yazılarıma ancak zaman ayırabiliyorum.
Torunumun (5) anneannesi ile aynı gazetede yazan yazarlardan en çok tıkladığı sizin yazınız. Henüz okuyamıyor, ama bu amca gülümseyerek bakıyor, diyor. ”Er guckt nicht böse!
Mektupla ilgili en son okuduğum çocuk kitabı Almanca. Oskar ve Pembe Hanımefendi, on yaşında kanser olan, öleceğini bilen bir çocuğun hikâyesi.
Kiliseden çocuğu ölüme hazırlamaya gelen hemşire pembe önlük giydiği için bu ad veriliyor. Pembe Hanım çocukla oyun oynuyor, bir günü on yıl sayarak her gün Tanrı’ya bir mektup yazdırıyor. Yani 12 mektupla çocuk 120 yaşında ölmüş oluyor. Romanı son bir mektupla Pembe Hanım bitiriyor. Hikâyeyi on iki yaşındaki torunuma okurken gözlüğümün arkasında parlayan gözyaşlarımı gördü. Anneanne bu bir roman, üzülme diyerek beni teselli etti. Pembe Hanım’ın çocukla konuşmaları çok şahane. Vücudumuzda ağrılar fiziksel olursa katlanmak zorundayız, hap ve ilâçlarla azaltabiliriz. Fakat ruhsal acıları kendimiz yaratıyoruz, üzülmemeyi, nefret etmemeyi, kıskanmamayı kısaca negatif duygulardan ruhumuzu koruyabiliriz, diyor Pembe Nine.
Sevgili okurlarım, yine mektup yazma Türkiye’de klâsik anlamda tekrar önem kazandı. Yoksa hapishanede yatan yazarlarımızdan nasıl haber alacaktık.
 
 
Perihan Reyhan Alkan’ın Hiçbir Anlamı Yok Hediyelerin, makalesi de beni hayli düşüncelere saldı.
Anneler Günü, resmen 1914 yılında ABD’de Washington Kongresinde kabul edildi. Bugün 76 ülkede kutlanıyor. Kadın Hakları Savunucusu Anna Jarvis, kadınlara seçme hakkını anne rolünün değerini anlatarak daha kolay alabileceğini düşünmüştü.
Sizin yazınızda etraflı belirttiğiniz nedenlerden dolayı Anna 1948 yılında dilekçe verdi, bugünü kaldırmak istedi. Ama artık ticaret amacı çığırından çıkmıştı, kaldıramadı.
Anneler günü, herkesin annesinin elini öpmeye gittiği, fazla işi, zaman ayırmayı zorsunmayan çocukların gösteriş yaptığı gün olarak kalıyor, olabilir.
Perihan Hanım, biz köşe yazarlarının görevi, geri kalan 364 günü annelerimizi hatırlatmak sorumluluğunu yüklenmek olsun.
Olumlu yönlerini düşünelim, o gün işsizlere iş yerleri açılıyor. Gerçekten anneler gününü fırsat bilenleri de var elbette. O halde genelleme, aşırıya kaçırılan her kutlama doğru değildir. Aynı günde milyonlarca insanın aynı olaya sevinmesi küresel gelişmeye çok güzel uyuyor.
Türkiye’de Anneler Gününde Bankalar arası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre 16 milyon kartlı işlem gerçekleşmiş. İstanbul,
Ankara, İzmir’i internet alışverişinde Hakkâri, Ağrı, Mardin, Şırnak, Sivas illerinin takip edeceği kimsenin aklına gelmezdi.
Benim gözlemlerime göre Almanya aşırıya kaçmadı. Torunlarım yaptığı resimleri, kızım elinde ördüğü tutacağı hediye etti. Oğlumdan bir hafta sonra çaya davetiye aldım. Çevremde böyle hediyeler verildi. En sık rastlanan birlikte çaya, yemeğe gitmekti. Öğrencilerimi annelerine Yunus Emre’den şiir okumaya ve güzel bir mektup yazmaya hazırlıyordum.
Pozitif ayrımcılık yaparak önce bayanların yazılarını okuyorum. Hanım yazarlar gazeteyi erkekler gazetesi olmaktan kurtarıyor.
Çoğu insanlarımız konuşmayı seviyor diye umutsuzluğa kapılmayın. Konuşanlar da okuyorlar, ama biz yazarları görünce yorumlarını sözlü yapıyorlar. Ayrıca okuyanların sayısı değil, kaliteleri önemli. Okuduklarımızı bazen nereden aldığımızı unuturuz. Fakat yazılarımızın bir zaman bir yerde olaya, olumlu işlere dönüştüğüne ben inanıyorum. Örneğin Berlin’de günün birinde toplantılara zamanında başlanırsa, ben de kendi kendime gelin güvey olurum, yazılarım okunuyor, diye. Siz de yankısı size ulaşmasa bile rahatlıkla öyle düşünebilirsiniz.
Hoşça kalın, elektronik olsa dahi mektupsuz kalmayın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.