NE KADAR ALMAN, NE KADAR TÜRK’ÜZ

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Eurovizyon’da Almanya’nın birinci Türkiye’nin ikinci olmasının ardından dudaklarımdan şu cümle döküldü: Birinci vatanım ikinci, ikinci vatanım birinci oldu… Türkiye’nin birinci olmasına üzüldüğüm kadar Almanya’nın birinci olmasına sevindim, “hiç olmazsa başka bir ülke Türkiye’nin önünde değil” diye düşündüm. Tabii ki Türkiye’nin Almanya’dan daha az puan alması nedeniyle eşimle girdiğim iddiayı da kaybettim. Almanca’da bizim gibiler açısından “seçenek vatan” olarak adlandırılan Almanya’yı gerçekten de ikinci vatan olarak görüyor muyuz acaba? “Döneceğiz, döneceğiz” diye yarım asrı geçirdiğimiz bu ülkeyi niye hala “seçenek vatan” olarak göremiyoruz? Sorun biz de mi yoksa Alman tarafında mı? Sanırım bu sorunun yanıtı “her iki tarafta da birazcık kusur var” olacak… Bizler kendimizi bir şekilde asimile olma korkusuyla soyutladık, onlar da kendileri gibi olmayanları bünyesine alma geleneği olmadığından bize uzak kaldılar, bizi tanıma zahmetine katlanmadılar…

Kişisel olarak “ne kadar Alman’ım ne kadar Türk’üm” sorusuna kendime yönelttiğimde iş yaşamımda Alman olmayı aile yaşamında ise Türk olmayı tercih ettiğimi gözlemledim. İş yaşamında dakiklik, sözünde durma, iş etiği ve mükemmele ulaşma çabasıyla bir Alman gibi olduğumu itiraf etmek isterim, ama ailede yaşamımda 24 yıldır bir Almanla evli olmama rağmen Türk gelenek ve göreneklerini yürütmeye çalışıyorum. Tabii bu ikilem bazı sorunları da beraberinde getiriyor, ama bir şekilde onların da üstesinden gelmeye çalışıyoruz.

Evimde ana konuşma dili Almanca’nın Bavyera lehçesi olmasına rağmen, bazı kelimeler Türkçe olarak kullanılır. Türk yemekleri pişirilir. Ben genelde Türk televizyonlarını izlerim, çünkü Türk mizahından, dramasından daha fazla zevk alırım. Alman haberlerini genelde arabamda radyodan dinlerken, akşamları Türk televizyonlarında haber programlarını kaçırmamaya çalışırım. Yani Merkel’den çok Erdoğan veya Baykal’la tabii şimdi Kılıçdaroğlu ile uğraşırım… Bir de genelde rüyalarımı Almanca görürüm, hatta rüyam Türkiye’de geçiyorsa bile Almanca olarak görürüm. Rüyamda Türkiye’deki yakınlarımın Almanca konuşmaları da pek güzel oluyor, rüyam İstanbul’da geçiyorsa yüksek Almanca, eğer bir Aydın’ın bir köyünde geçiyorsa Bavyera lehçesi ile Almanca konuşuluyor… Bazen de Almanlar da rüyamda Türkçe konuşuyor, yani iç dünyamız da artık iki dilli oldu.

Türkiye’nin ve Almanya’nın aynı anda katıldığı uluslararası yarışmalarda çok doğal olarak kalbim Türkiye’yi için atar. Ama sadece Almanya’nın katıldığı ve Türkiye’nin olmadığı yarışmalarda da Almanya’yı tutarım. Önümüzdeki günlerde Güney Afrika’da Dünya kupası karşılaşmaları yapılacak. Maalesef Türkiye’miz katılamıyor. Bu Dünya kupasında doğal olarak Almanya’nın başarısından gurur duymalı ve Alman dostlarımızla sevinmeliyiz diye düşünüyorum. Almanya’nın her başarılı karşılaşması sonunda ellerimizde Türk ve Alman bayrakları ile Almanya’nın başarısını yollarda kutlamak ne güzel olur diye düşünüyorum…

Şu an bu satırları Garmisch’de bir otelin balkonunda karşıda zirveleri karla kaplı Alpleri seyrederken, öndeki merada yayılan ineklerin boyunlarındaki çan seslerini duyarak yazıyorum. Şu an ki havayı puslu görüp “ah memlekette hava şimdi ne güzeldir” deyip mutsuz olabilirim, ama takvim yapraklarından tanıdığımız bu yeşil, beyaz ve doğanın en doğal renkleriyle bezenmiş bu manzaranın tadını çıkarıyorum. İşte burayı da bir vatan olarak görebilmemiz için bu güzellikleri görebilmemiz gerekli, gettolardan, beton yığınlarından veya kahve köşelerinden çıkıp bu güzellikleri aramalı ve burada da mutlu olmayı öğrenmeliyiz diye düşünüyorum.

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.