MUTLULUĞUN SIRLARI KÜÇÜK DETAYLARDA SAKLIDIR

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İnsanlığın var oluşundan buyana değişik yerlerde, ortamlarda ve yöntemlerle mutluluğun sırlarını aramıştır. Hele günümüzde, modern çağda yaşamımızın adeta anlamı haline gelen mutluluğu eskiye oranla daha da gereksinim duymaya aramaya başladık. Ama bu bence sır falan değil, sadece bakış açımızı değiştirmeye endeksli… Olayın temelinde sadece bakmak değil görebilmekte yatmakta… Mutluluğun sırları küçük detaylarda saklıdır…

Size küçük bir örnekle bunu açmak istiyorum. Her sabah olduğu gibi uyandınız ve banyoya girip gerekli temizliğinizi yapıp çıktınız. Sadece bir cümle ile ifade edebildiğimiz bu her günkü eyleminizde binlerce mutluluk nedeni, binlerce şükran nedeni olduğunu hiç düşündünüz mü?

Eylemimizi kare kare inceleyip ele alalım:

Yatabilecek bir yatağınız vardı, o yatakta uyandınız. Köprü altında değil, hastahanede değil, hapishanede ranzada değil…
Uyanabildiniz, gece kalp krizi geçirip hiç uyanamayabilir veya bir yerinize felç inmiş olarak uyanabilirdiniz…
Odanıza dolan gün ışığını görebiliyorsunuz… Kör değilsiniz…
Yatağınızı ısıtan sevdiğiniz insan belki hemen yanınızda ve size uykulu, tatlı bir sesle “Günaydın” diyor… Yalnız değilsiniz…
Ayağa kalkabildiniz, ayağınız yerinde ve üstüne dışarıdan yardım gerekmeden kendi ayağınızın üzerine basabiliyorsunuz… Yürüme engelli değilsiniz…
Banyoya gidiyorsunuz, evinizin ayrı bir banyosu var…
Tuvalete oturuyorsunuz, sindirim sisteminizde bir sorun yok, prostat sorununuz yok… Üzerinde konuşulması iğrenç gelen tuvalet olayının bile yaşamımızı sürdürebilmemizi için ne kadar önemli olduğunu hiç düşündünüz mü?

Duşunuzu alıyorsunuz, sıcak su akıyor ve başkasının yardımına gerek duymadan kendi kendinizi yıkayabiliyorsunuz… Elleriniz tutuyor…
Aynanın karşısında istediğiniz gibi sakal tıraşınızı oluyorsunuz… Cildinizde bir sorun yok ve kimse size sakal uzatma veya kesme zorunluluğu getirmiyor…
Saçlarınızı tarayabiliyorsunuz.. Tarağınız var ve daha saçlarınız tamamen dökülmemiş… Kemoterapi görmüyorsunuz…

Bu ayrıntılar listesini size daha uzatabilirim, ama umarım mutluluk duymamız ve bize bunları sağlayan Allah’ımıza sürekli şükran içinde olmamızı gerektiren küçük detayları size anlatabilmişimdir…

Bu mutluluk reçetesi yazmak ta şimdi durup dururken nereden aklıma geldi diyeceksiniz: geçenlerde sağ baş parmağımda oluşan bir iltihap nedeniyle televizyonun kumandasını kullanırken oldukça zorlanınca, baş parmağımın yerinde olmasında çok büyük mutluluk duydum onun için… Günlük yaşamımızda sürekli en küçük bir şey için hemen isyan ediyoruz, bunun yanı sıra elimizdeki nimetler bize çok doğal ve sıradan geliyor… Onların kıymetini ancak onları yitirdiğimizde anlıyoruz…

Suda yaşayan balık, suyun kıymetini bilmez, sudan çıkarılınca, suya kavuşmak için, çırpınıp durur. İnsanlar da böyledir. Mevcut nimetlerin şükrünü, hakkıyla bilemez, beterin beterini yaşamadıkça pek anlamaz.

Padişah, bir kölesi ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin önemini kavramamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı.
Herkes, aciz bir vaziyetteyken, gemide bulunan yaşlı bir adam, padişahın huzuruna çıktı, müsaade buyururun, ben onu susturayım dedi. Padişah da, lütfetmiş olursunuz dedi.
Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle, birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca, iki eliyle dümene sıkıca sarıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı.
Yaşlı adamın yaptığı iş, padişahı hayrete düşürdü. “Bu işteki hikmet nedir?” dedi.
Yaşlı adam cevap verdi:
“Köle önce suya batmanın, boğulma tehlikesi geçirmenin acısını tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felaket görmeyen kimse, huzurun kıymetini bilemez.”

Hz. Muhammed (sav) derki “Kaybetmeden bu beş şeyin kıymetini bil:
İhtiyarlamadan önce gençliğin,
hastalıktan önce sıhhatin,
fakirlikten önce zenginliğin,
meşguliyet gelip çatmadan önce boş zamanların,
ölmeden önce hayatın…”

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.