MİLLİ EKONOMİ MODELİ VE SAYIN HAYDAR BAŞ…

ABONE OL
18:20 - 01/10/2020 18:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

MİLLİ EKONOMİ MODELİ VE SAYIN HAYDAR BAŞ…

Geçen hafta yayınlanan yazıma çok sayıda destek ve bir o kadar da eleştiri mesajı geldi.  Tıklanma sayımız 5’e, mesaj trafiğimiz 8’e katladı. 
Ekonomiden anlamadığım gerekçesi ile bu tür yazıların tehlikeli yazılar olduğunu ve vazgeçmemi tavsiye edenler var.  İşin profesörü olmadığımız doğru. Ancak samimi duygu ve düşüncelerimizi yansıtmaya çalışmanın, sokaktaki bir vatandaş olarak sorgulamanın önünde bir engel olduğunu düşünmüyorum. 
Ayrıca;
Güzel sözler ve ölçülü yergiler nasıl sahibine ait ise kötü sözler ve tehditlerde kişilerin özünü yansıttığı için dikkate alınmamalı.
Bu hafta da okurlarımın affına sığınarak, satırların yetersiz kaldığı birkaç konuyu daha dillendirmeye çalışacağım. 
 Çünkü çok sevdiğim bir arkadaşım bile “Ağabey, sende mi Haydar Baş’çı oldun?” diye sordu. 
Hiçbir dönemde her hangi bir siyasi partiye veya kişiye biat etmedim… Siyasi kimliği olan herkese ayni mesafede durmaya gayret ettim. Yazımda, Sayın Haydar Baş’ın dünya’da nasıl ön plana çıktığını anlatmaya çalıştım.   
***
Bazı insanlar; takipçileri ile lider olurlar, büyürler, taraftar bulurlar… Bazıları ise “Dahi”dir. Kırk yılda bir dünya’ya avdet ederler. 
Siyasete gelince… Partilerin gelenekleri ve içinde bulundukları şartlar, liderleri belirler. Adına ister şans, isterseniz başka bir şey deyin…
Her hangi bir ülkeye, bir başka ülkeden daha iyi yöneteceği düşüncesi ile fabrika müdürü getirir gibi yabancı lider getiremezsiniz.   Her ne kadar başka bir ülkede doğmuş, büyümüş, yaşamış,  tahsil görmüş, o kültürü almış, nüfus kâğıdında T.C. vatandaşı yazıyor diye insanları bakan yapsanız da ülkelere lider yapamazsınız. Çünkü onlar milletin bağrından çıkmış, tırnakları ile bir yerlere gelmiş kimseler değildir. 
Ekonomiden anlamak için profesör olmaya gelince… Ekonomi eğitimi aile’de başlar Bizde yıllardır aile geçindirdiğimiz ve biraz mürekkep yalamış olduğumuz için iyi-kötü kar-zarar hesabını bilir bütçe yapmaktan anlarız.  
Toplumların yükselmesi,  onların bağrından çıkmış, yaşamını milleti için feda eden,  kendi menfaatlerini bir kenara bırakmış insanlar sayesinde olmuştur. 
***
Okumak ve öğrenmek farklı eylemlerdir.  
Gerçekleri yalanlardan arındırmak için okumak nedense bir o kadar da insanı kızdıran, çileden çıkaran rezil bir iştir. 
Bir meslek sahibi olmak için okumak; kendisi için tayin edilmiş miktarda bilgiyi doğru veya yanlış olduğuna bakmadan kabullenmek demektir ki bu durum talebelere mahsustur. 
Gerçeğin peşinde koşmak, bilmek ve doğruyu bulmak için okumak ve araştırmak ise biz yetişkinlerin görevi…  Nerede yanlış yaptığımızı, nasıl kandırıldığımızı, hangi bilgilerin doğru ve hangilerinin yanlış olduğunu okudukça öğreniriz. 
İnsan denilen varlık; yaratılış kanunlarına göre kısa süreli bir ömür sürer. Edindiği bilgi, beceri ve yetenekleri paylaşmamışsa kendi ile beraber mezara götürür.
Eğer geride bir eser, bir fikir, takip edilen bir düşünce bırakmıyor ise, zürriyetinin devamı için çocuk yapmaktan, yiyip-içmekten, dünya hayatını zevkü sefa ile tamamlamaktan başka bir iş yapmamış olur. 
*** 
Dünden bugüne kadar tarihin her dönemi; insanlığın gelişmesi için, düşünceleri ve eylemleri ile mahkemelere ve hapishanelere düşmüş, yaşamını sürgünlerde tamamlamış idealist insanların çileli yaşam örnekleri ile doludur. Bu, her dönemde böyle olmuştur. 
Bu durum, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için çabalayanların bu kısa ömürlerini, dünya’ya gelmelerindeki anlamı sorgulayıp yaşamdan kendilerine görev çıkartmış olmalarının bir sonucudur.
***
Gazete haberlerini tarih bilgisi gibi okuyan, televizyon haberlerini macera filmi gibi seyreden bir millet olduk. Polis, hapishane, mahkeme, savcı filimleri aldı yürüdü. Korku imparatorluğuna giden yolda görsel ve yazılı medya görevini yapmaya devam ediyor. 
 Gelecekte insanlığın; Kükremiş “ Aslan-İnsan” modelinden,  “Koyunluğa” geçiş süreci incelendiğinde örnek gösterilecek ülkelerden biri olduğumuzun farkında bile değiliz. 
“Dinler arası diyalog” çağrısı ile gerçek Müslümanlığın yok edildiğini, son peygamberden önce gelen dinlerle İslam’ın eşitlendiğini, hatta hor görüldüğünü anlayamıyoruz.
“Milli bir ekonomi modeli” oluşturulmadığı için “global dünyada-global ekonomi” safsatası ile her geçen ülke ülkenin katma değerlerinin yok edildiğini göremiyoruz. 
“Dolar” denilen kâğıt parçasının dünyada egemen olduğunu, Amerika’nın uzun vadeli planları ile ülkelerin doğal zenginliklerini ele geçirip, işlettirmek için ülkeleri nasıl karıştırdığını, asıl hedefinin “Euro” denilen ve emperyalist ülkelerin ortak para birimine karşı verilen bir mücadele ile ilgisini algılayamıyoruz.   
Tüm ülkelerin kendi para birimleri olmasına rağmen niçin dolarla alış verişi yaptığını, oysa Amerika’nın kendi para birimi dışında niçin başka bir para birimi kullanmadığını sorgulamıyoruz.  
Ülke vatandaşının günlük kullanımında olması gereken ve bütçenin önemli bir dilimini teşkil eden sıcak paranın yerli ve yabancı iş adamları tarafından kullanılmasına niçin tepki göstermiyoruz? 
***
Peki ya, Türkiye’de yaşayan tüm insanların devletten maaş alabileceklerini,  evinde kullandığı ve insani ihtiyacı olan suyu ve elektriği, şehir içinde ulaşımı, sağlık hizmetlerini her hangi bir ücret ödemeden alabileceğini,
 Okulları ve yüksek tahsilini üste burs alarak okuyabileceğini,  isteyenin üniversiteye girebileceği bir düzenin kurulabileceğini, 
Bütün bunların Türkiye’nin öz kaynakları ile yapılmasının mümkün olduğunu, 
Bütün bunlar için devletin bütçesinin yeterli olduğunu, böyle bir düzen için üretilmiş bir proje bulunduğunu ve farklı 18 ülkede uygulanmaya başlandığını,
 Duydunuz mu? Biliyor musunuz?
Bunları öğrenmenin konuyu incelemenin bir yolu ve kolaylığı var elbette…
Dr. Haydar Baş,”Milli Ekonomi Modeli” ile Rusya Devlet Duması’nda sessiz bir devrim yaptı ve kapitalizmi tarihe gömdü. Bugün bu model;  Türkiye hariç aralarında ABD, Çin, İngiltere, Almanya, Yunanistan, Venezüella, Brezilya, Vatikan, Japonya, Şili, İtalya, İspanya, Fransa, Portekiz, Güney Kore gibi ülkelerde kısmen veya tamamen uygulanmaya başlandı. 
“Milli Ekonomi Modeli” nin neler içerdiğini ve uygulamadaki temel prensiplerin neler olduğunu anlatan kitabını okumamız gerekiyor. 
Yaşadığımız ülkenin ne kadar zengin olduğunu, kaynaklarının dış güçlerce nasıl yıllardır sömürüldüğünü,  Atatürk ile başlayan Ulusal devlet anlayışının, halkçı modelin nasıl yok edildiğini, ülkenin üç-beş zengine nasıl pay edildiğini, sizin cebinize girmesi gereken TL’nin nasıl yabancılara peşkeş çekildiğini anlarsınız. 
***
Türkiye’nin yetiştirdiği ve pek çok ülkede kendi adı ile anılan projelerin uygulandığı bir Türk bilim adamına: “dinci” yaftasını yapıştırıp dışlayan; ilminden bile yararlanmayı düşünemeyen, batının oyuncağı olmuş yazar-çizer ve aydın kitlesini uyarmak lazım. Bu tutumları ve görmezden gelmeleri kendilerini temize çıkaramaz.  
Aksine ülkedeki kutuplaşmayı hızlandırır.  Gün gelir bu ülkenin değerleri yok olduğunda, kullanacak materyalleri, yazacak kalemleri kalmadığında;  kendilerini çıplak, korumasız, kimliksiz ve aç kalmış bir halde buluverirler. 
Türk’ün Türk’ten korkması kadar acı veren; okur-yazarlığı ve akademisyenliği sırtına bir zırh gibi geçirip, başkasının doğru düşünmediğine inanan, sunulan bir model hakkında eleştiri yapan dostlara “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamaları” sözünü hatırlatırım.
Tartışma seviyesini düşürmemek için önce Haydar Hoca’nın  “Milli Ekonomi Modelini” incelemelerini, daha sonra da “Sosyal Devlet Milli Devlet” kitabını okumalarını, düşüncelerini bana özelden yazarak değil, taraf olacak bir üslup ile tüm kamuoyu önünde paylaşmalarını öneririm.   

Taner TÜMERDİRİM

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.