LİBYA’DA İSYAN VE İŞÇİLERİMİZ

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

1961’de Almanya’ya işçi göndermeye başlayan Türkiye 1973 ve 1974 yıllarında Avrupa’da Türkleri istihdam eden ülkelerin birbiri ardına petrol krizi gerekçesiyle Türkiye ile akdettikleri işgücü sözleşmelerini feshetmeleri nedeniyle başka coğrafyalara yöneldi.
Libya, 1969’da Kral İdris Sunusi’yi Bursa’da tedavi gördüğü sırada bir darbe ile deviren Binbaşı Kaddafi’nin diktasına geçmiş, dünyada petrol fiyatları artınca da bu az nüfuslu ve yüzölçümünün çoğu çölden ibaret olan ülkede ciddi bir inşaat yatırımı başlamıştı.
Türk şirketleri o yıllardan itibaren Libya’da iş almaya başladılar ve Türkiye’den işçilerini de birlikte götürdüler.
Türk işletmelerinde çalışmayan çok sayıda işçimiz de bu uzak coğrafyada ekmek parası derdine düştüler.
Muammer Kaddafi nevi şahsına münhasır yönetiminde halkına bir tür sosyalizm getireceğini vaat etmişti.
Bir de Mao’nun ”Kızıl Kitabına” özenerek ”Yeşil Kitap” çıkardı.
Fakat ülke, Trablus ve Bingazi vilayetleri arasındaki gelişmişlik farkı, aşiretlerin çatışması ve diktatörün demir yumruğu altında ezilen halkıyla, bu arada dünyada IRA (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu), Kızıl Tugaylar, Baader-Meinhof Çetesi ve sonraları PKK gibi terör örgütlerine yaptığı destekle anılır oldu.
1986’da ABD uçakları Kaddafi’nin canına kastederek bir bombardıman gerçekleştirdiler.
Bu olayda kendi canı kurtuldu, ama kızı öldü.
Ondan sonra da hep çadırda yaşamaya başladı.
İngiltere’de Lockerbie’de düşürülen ABD uçağını Kaddafi’nin emriyle havaya uçuran teröristi Avrupa’ya teslim etmekten geri durmadı.
Hazretin amacı belli ki ABD ve Avrupa ile arayı düzeltmekti.
Sonra o ünlü çadırıyla İtalya’ya, ki en yakın ilişkileri hep bu eski sömürgecisi ile oldu, yaptığı resmi gezilerle gündeme geldi.
Türkiye’de ise gerçek olup olmadığı bilinmemekle birlikte, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türkiye’ye destek vermesi, sonraları Başbakan Erbakan’ı çadırında azarlaması ve Türkiye aleyhine atıp tutmaları ile gündeme çıktı.
Delidir, ne yapsa yeridir benzeri bir imajı var.
Şimdi de bu imajına uygun bir şekilde ayaklananların üzerine ateş açtırdığı haberleri geliyor.
Çok sayıda can kaybı olduğu bildiriliyor.
Bu arada, 2000’li yılların başında Libya’da çalışan Türk işçilerinin sayısı üç bin düzeyine inmiş iken son birkaç yıldır Türk işletmelerinin aldığı ihalelerle bu sayının 25 bini geçtiği biliniyor.
İsyancı Libyalılar ne hikmetse Türk şirketlerine saldırıyor ve yağma ediyorlar.
Çok şükür ki, şu ana kadar yurttaşlarımızdan burnu kanayan yok.
Türk hükümeti de Türkleri bu nereye gittiği bilinmeyen ülkeden tahliye amacıyla feribotlar ve uçaklar gönderdi.
Feribotlara bir de Türk Deniz Kuvvetlerinden bir firkateyn eşlik ediyor.
Libya’da çalışan işçilerimiz diyoruz ama, onları Almanya’da veya Avrupa’da çalışan işçilerimizle karıştırmamak gerekir.
Uluslararası planda son 20-25 yıldır çok başarılı işler yapan Türk şirketleri çalıştıracakları işçileri Türkiye’den alıp beraberlerinde götürüyorlar.
Yani, işletmesiyle, yöneticisiyle, mühendisiyle, ustabaşısıyla, işçisiyle Türk projesleri uygulanıyor bu ülkede.
Sadece Libya’da değil, örneğin yine Asya’da veya başka coğrafyalarda da Türk şirketleri çok büyük projeler gerçekleştirmekte.
Yani 1974’te, ”Avrupa kapısı kapandı, işgücümüzü Libya’ya gönderelim” olayı değil bu artık.
Ancak böyle ülkelerde çalışan Türkler demokratik bir hukuk devletinin koruması altında çalışan ve yaşayan Avrupa ülkelerindeki kardeşleri kadar şanslı değiller tabiatıyla.
Libya’daki ayaklanma bu düşüncemizi destekliyor.
Ve hangi coğrafyada olurlarsa olsunlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının korunmasının gerektiğinde Türk devletinin görevi olduğunu bu son olayda bir kez daha görüyoruz.
Umulur ki, Libya’daki yurttaşlarımız çok fazla zarar görmeden vatanlarına getirilir.
Ve Libya halkı da acı çekmeden en kısa zamanda demokratik bir düzene kavuşur

Dr. O. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.