KUR’AN’A BİR DE BU GÖZLE BAKIN(I)

ABONE OL
18:44 - 01/10/2020 18:44
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KUR’AN’A BİR DE BU GÖZLE BAKIN(I)

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, “İslâm’da Sosyal Adalet” üzerine temellendirdiği fikirlerini Berlin’de okurlarıyla paylaştı.

“Kur’an-ı Kerim’de 3 tane put ismi vardır. Lat, Uzza, Menat. Lat, otorite, Uzza, güç, Menat da para demektir. Otoriteden emperyalizm, güçten faşizm, paradan da kapitalizm doğuyor. Çağımızın 3 büyük putu bunlardır. Kur’an’ı böyle okuduğumuzda çağın derdine tam da parmak basan bir kitap olduğunu görüyoruz.”

“Kur’an’daki yaratma vurguları sadece Allah’ın varlığını belirtmek için değildir aynı zamanda kölelere sahip olunamayacağını anlatmak içindir. Kur’an’daki tabiat tasvirleri ise mülkün Allah’a ait olduğunu söylemek içindir. Sürekli ölüm hatırlatması yapılması dünyaya bağlanmaktan vazgeçmek gerektiğini vurgulamak içindir.”

“Şeytan dediğimiz şeyle içimizdeki 3 büyük temel dürtü temsil edilir. Adem’e secde et, denildiğinde etmeyip “Beni ateşten yarattın onu çamurdan.” diyen şeytanla temsil edilen şey kibirdir. Şeytanın Adem’e “Sana sonsuza kadar toplamanın yollarını göstereyim mi?” demesi hırstır. Şeytan, “Bana değil de Adem’e güvenmenin ne kadar yanlış olduğunu göstereceğim” diyerek Adem’i kıskanır. Burada temsil ettiği haset duygusudur. Kur’an’a göre 3 büyük günah budur. Her üçünün de altında sahip olma ve mülk tutkusu vardır.”

Bazı çevrelere göre “hür” bazılarına göre ise “aykırı ilahiyatçı” olarak değerlendirilen yazar ve düşünür İhsan Eliaçık Türk Eğitim Derneği’nin davetlisi olarak geldiği Berlin’de bir dizi seminer verdi. Daha önce yurtdışına çıkma yasağı nedeniyle Avrupa’daki okuyucularıyla buluşma imkânı bulamayan Eliaçık, Berlin’de olmaktan dolayı mutluluğunu ifade ederek bundan sonra sık sık bu tür organizasyonlara katılacağını belirtti. “İslâm’da Sosyal Adalet” üst başlığında “Kur’an’ın Ekonomik Politik Okunuşuna Giriş” ve “Kur’an Kıssalarının Ekonomik ve Politik Okunuşu” konularında seminer veren İhsan Eliaçık, “Kur’an’a bir de bu gözle bakın.” diyerek “mülk, paylaşım, eşitlik, otorite, güç” gibi kavramlar üzerinden Kur’an’ın insanlığa verdiği mesajı yorumladı. Kur’an’ın insanın psikolojik ve sosyolojik dünyasına bir hitap olduğunu söyleyen Eliaçık, Kur’an’da okuduklarımızın gündelik hayatta karşılığını bulmamız gerektiği ilkesinden yola çıkarak kıssaları oloğanüstü ve mitolojik anlatımlardan arındararak ele alıyor. Eliaçık seminerde, Peygamberimiz zamanında Mekke’deki sosyal hayattan, Peygamberimizin bu düzene nasıl alternatif olduğuna, Kur’an’ın “Hayır” diyerek itiraz ettiği konulardan, şeytanın insana yaklaşma yollarına, insandaki “toplama, biriktirme ve kontrol etme” hastalığıdan, tefsirlerin arkeolojik kanıtlarla desteklenmesi gerektiğine kadar pekçok konuya değindi. Kur’an’ı anlamak için önce hayatı anlamak gerektiğini belirten Eliaçık, yeniden yorumladığı Kur’an’daki 23 kıssa ve 22 meselden birkaçına seminerdeki konuşmasında yer verdi.

İşte seminerden ilginizi çekeceğini düşündüğümüz bazı başlıklar:

Neden Kur’an’ın Ekonomik ve Politik Okunuşu?

Müslümanlar yıllardır bekliyorlardı ve iktidar oldular. Bugün gelinen noktada Müslümanların bazı problemleri olduğunu düşünüyorum. 40 yıllık İslâmi hareket, cemaat çalışmaları vs. sonucunda bir öz eleştiri yaparak, “Nerede yanlış yaptık?” sorusunu kendime sordum. “Bütün bu Kur’an okumalarının, ders halkalarının, toplaşmaların sonucunda bu mu çıkmalıydı?” Kur’an’ın okunmamış ayetini bırakmamış ancak konu para, mal, mülk meselesine geldiğinde neredeyse tamamı tökezleyen bir camiayla karşı karşıyayız. Müslümanların zihin ve gönül dünyalarında derin bir boşluk olduğunu, buralara hiç çalışılmadığını, herhangi bir kapitalistten farkları olmadığını fakat bunun çoktan unutulduğunu, hiç de önemsenmediğini fark ettim. Ve dilimdeki söylemi değiştirmeye başladım. Özellikle 2007’den sonra, eski konuların hepsini bir kenara koydum ve yeni mevzulara girmeye başladım. Bu süreç devam ediyor. Kur’anın ekonomik politik okunuşu dediğim olay bence bugün Müslümanların üzerinde durması gereken en önemli şeydir.

Hayatı Okumadan Kur’an’ı Anlayamazsınız

Bir grup genç “Kur’an öğrenmek istiyoruz.” diye bana geldiler. Eskiden “Hadis usulü öğrenin, tefsir okuyun, şu kitapları okuyun, önce şu sureleri okuyun, Arapça öğrenin.” gibi şeyler söylerdim. Onlara dedim ki, “Size bir tefsir usulü önereceğim ama bu daha önce bildiklerinizin hiçbirine benzemeyecek.” Kur’an’ı elime aldım ve kapattım. “Kur’an’ı anlamanın ilk yolu Kur’an’ı kapatmaktır, Kur’an’ı okumamaktır.” dedim. Ve onları İstanbul’un bazı yerlerine gönderdim. Mesela Mecidiyeköy’de devasa gökdelenlerin ve onların çöplerinin boşaltıldığı yerlere gönderdim. Küçük çocuklar gelip torbalarını dolduruyorlar ve o çöpler onların akşam yemeği oluyor. “Buraları gidin gezin, sonra size Kur’an’ın nasıl okunacağını anlatacağım.” dedim. Geldiklerinde, “Gördükleriniz karşısında içinizde bir isyan, bir yumruğunu sıkma, ‘Ya bu nasıl olur?’ diye şehrin boşluğuna doğru bağırma hissi, öfke yoksa Kur’an’ı okumayın, Kur’an size hiçbir fayda vermeyecektir. Hatta sizin Kur’an okumanız zararlıdır.” dedim. Bu Kur’an masa başında yazılmış bir kitap değildir. 23 senenin sonunda, olaylar oldukça, çatışmanın, isyanın, kılıç çekmenin, karşı karşıya gelmenin, korkunun içerisinde oluşmuş metinlerdir bunlar. Bu metni okurken içerisindeki kılıç şakırtılarını, köle feryatlarını, zavallıların, acizlerin, Bilal-i Habeşiler’in, cariyelerin çığlıklarını duymuyorsanız, bu kitaptan hiçbir şey anlamazsınız. Kur’an’ı okumak için önce hayatı okumak gerekir. Hayatın içindeki çelişkileri ve acıları görmek gerekir. Eğer bu kitap hayatın çelişkilerine bir çözüm bulmuyorsa zaten bir tapınak kitabına dönüşmüştür, hiçbir işe yaramaz.

Kur’an Mekke’deki Sistemi Sorguluyordu/Yaşayan Kur’an

Bu kitap Mekke’de ve Medine’de insani trajedilere ve zulümlere çözüm bulmak için gelmiştir. “Bu kız çocukları hangi suçundan dolayı öldürüldü? (Tevkir, 9)” ayeti Mekke’deki sistemi sorgulayan bir ayettir. Bu sorunun ardından Mekke’nin devasa bir problemi ortaya çıkıyor. Kız çocukları cehaletten dolayı gömülmüyordu. Tefeci bezirganlar şehre hâkimdi. Mekke’ye getirilen malları iç ediyorlardı. Oradan kazandıkları paralarla bankerlik yapıyorlardı. Mekkeli yoksullara borç para veriyorlar, borcunu ödeyemeyenlerin erkeklerini köle yapıyor, kızlarını kadınlarını da Kâbe’nin arka sokaklarında açmış oldukları genelevlerde çalıştırıyorlardı. Kur’an-ı Kerim buna “Yeda Ebu Leheb” diyor. “Ebu Leheb’in kurduğu düzen” Adamın iki eli kurusun diye beddua etmiyor. Ebu Leheb’in kurduğu düzene beddua ediyor. Mekkeli çocuğum büyür de onların eline düşer diye toprağa gömüyor. Kur’an-ı Kerim diyor ki, “Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. (İsrâ, 31)” “Kahrolsun Ebu Leheb’in düzeni” diye, bu ayetler sokaklarda çınlamaya başlayınca, bu düzenden mağdur olan ne kadar cariye, baba-anne varsa Peygamberin yanına doğru koştu.
Mekke’yi sarsan soru bu, sokağın beklediği soru bu. “Bunun hesabını sormak için geldim. Kâbe’nin etrafında, Allah’ın evinin olduğu bir yerde böyle bir şey olamaz.” Kılıcını çeken Peygamberin arkasında saf bağlıyor.
Bir tanesi Peygamberimiz yolda yürürken arkasından vuruyor ve soruyor:
-“Sen Abdullah’ın oğlu Muhammet misin?”
-“Evet”
-“Sen Allah’ın resulü olduğunu söylüyormuşsun, doğru mu?”
-“Evet”
-“Allah sana ne diyor, bir bölüm dinleyebilir miyim?”
– O da Tekvir Suresi’ni okuyor. “Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar yerlerinden düşüp dağıldığı zaman, (…) diri diri gömülen kız çocuğuna hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman… (Tekvir, 1-9)” Tam oraya geldiği zaman adam;
– “Tamam” diyor. Peygamberin ağzını tutuyor. “Bunları sana Allah mı söylüyor?”
-“Evet”
-“Sen Allah’ın resulü müsün?”
-“Evet”
-“Bu kız çocuklarının niye diri diri gömüldüğünün hesabını sormaya mı geldin?”
-“Evet”
-Adam tekrar tekrar sorduktan sonra sokağın ortasında kılıcını çekiyor, “Bundan böyle sana bu sözü söyleyen zata yemin olsun ki kılıcım bu sözün arkasındadır.” diyor.

Ankara’da bir Kur’an sempozyumunda konuşmacılardan biri “Hadis olmadan Kur’an’ı anlayamayız.”dedi. Diğeri, “Tefsir olmadan Kur’an’ı anlayamayız.” dedi. Bir başkası “Arapça olmadan olmaz.” Bir diğeri “Tasavvuf olmadan olmaz.” dedi. Her biri önce kendi branşının öğrenilmesi gerektiğini, o öğrenilmediği takdirde Kur’an’ın anlaşılamayacağını iddia etti. Biri de “Hiçbir şey okumadan direk meal okumamız lazım.” dedi. Ben de bu olayı anlattım. Dedim ki, “Peygambere arakasından vurup soran sonra da kılıcını çeken bu adam, sokağın ortasında sadece 7-8 ayet dinledi Peygamberden, bu söyledikleriniz bu ayetlerin neresinde? Bence sizin Kur’an okumanızın tamamı yanlış?” Başka bir yerden bakmak gerekiyor. Ben yazmış olduğum tefsire “Yaşayan Kur’an” dedim. Kur’an’da okuduğumuz şeylerin gündelik hayatta karşılığını bulmamız lazım. Berlin’de, İstanbul’da, Danimarka’da, Yeni Zelanda’da, Japonya’da, Amerika’da dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan insanların sorunlarına çözüm bulması lazım. Bunlara parmak basmıyorsa “Yaşayan Kur’an” değildir. Hayatla ilgilenmeyen Kur’an “Ölü Kur’an”dır.

Devam edecek

Rüştü Kam
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.