İNSANIN DEĞERİ

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Şili’de 5 Ağustos’tan beri yerin yedi yüz metre altındaki kömür madeninde mahsur kalan otuz üç madenci en sonunda, sağ salim kurtarıldı. Günlerdir bütün dünyanın merakla bekleyip izlediği kurtarma çalışmaları büyük bir başarıyla sona erdi.

Kazadan sonra işçilerin sağ oldukları öğrenildiğinde akılcı bir kurtarma yöntemi izlendi. Öncelikle yer altıyla iletişim kuruldu. Onların kurtarılacağına dair güvence verildi. İşçilerin yer altında beslenmesi, hava alması, moral güçlerinin diri tutulması, temizlikleri, giyimleri iyi bir planlamayla yerine getirildi. Tüm Şili, ardından Güney Amerika kıtası, sonrasında ise dünyanın dört yanındaki insanlar madencilerin kurtulacağına inandı. Şili, sorunu ulusal bir dava haline getirdi. Devlet başkanı, halkına işçileri kurtaracaklarına dair söz verdi.

Nihayet, 13 Ekim günü işçiler kurtarıldılar. İşçilerin, yakınlarının ve tüm Şili halkının sevinci görülmeye değerdi. Şili Devlet Başkanı Pinyera, çıkarılan her madenciyle tek tek kucaklaştı. Sözünü tutan bir insanın haklı gururunu duydu. İçimden, işte siyasetçi böyle olmalı, dedim. Halkına yalan söylememeli, dediği yapmalı.

Birden aklıma göçük altında çaresizce ölüme terk edilen madencilerimiz geldi. Televizyonda Şili’deki kurtarma çalışmalarını izlerken kameralar Zonguldak’ta göçük altından çıkarılamayan işçimizin ailesini göstermeye başladı. İşçilerimizden birinin eşi, çaresiz ve umutsuz bir halde ağlamaktan bitip tükenmiş bedeninden hıçkırıkla çıkan bir sesle acısını dile getirmeye çalışıyor. Bir yanda toprak altından günler sonra çıkan eşine sevgiyle sarılan bir kadın; diğer yanda ise ağlamaktan tükenmiş yetim çocuğunun eline sıkıca sarılmış Zonguldaklı bir anne.

Her kazada, her afette, her türlü olumsuzlukta gözyaşı dökmemiz makûs talihimiz midir acaba? Zonguldak’ta en son meydana gelen göçük sonrası yaşamını yitiren işçilerimiz için “Güzel öldüler.” dememiş miydi ilgili(!) bakanımız? Yine kaza yerine giden başbakanımız, halkın tüm acılarına aldırış etmeden ve herkesin gözünün içine baka baka “madenlerde ölmenin kader olduğunu” söylemedi mi? İşte bu anlayıştır ki insanın dirisini bırakın, ölüsünü bile yerin altından çıkaramıyor.

Şili’deki kurtarma çalışmalarıyla ilgili Çalışma Bakanımız, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada “Zonguldak’ta grizu patlaması ile kazaya uğradık. Şili’de ise göçük oldu. Şayet Zonguldak’ta grizu patlaması yerine, göçük olsaydı, işçilerimizden hayatını kaybeden olmayacaktı ve işçilerimizi beş yüz altmış metreden üç günde çıkarırdık.” diyor. Sekiz yıllık hükümetleriniz döneminde kaç maden kazasından, kaç kişiyi kurtardınız Bakan Bey? Bunca kazadan sonra ders çıkarıp gerekli önlemleri aldık mı acaba? Hamasi söylevlerden başka ne yapar bizim politikacılarımız?

Tam da yazıyı yazmaya oturmuştum ki ekranlarda bir haber: “Aşırı yağışlar nedeniyle Bursa’da okullar bir gün tatil edildi.” Ardından Vali’nin açılaması geliyor. Tehlikeli yerlerdeki yurttaşlarımızın, yakınlarının evlerine gitmesi konusunda uyarıyor. O zaman sormazlar mı adama: Tehlikeli yerlere neden bu insanların yerleşmesine izin verildi?

Yağmurun başlamasıyla İstanbul’da trafik kilitleniyor, insanlar çaresiz. Koca kent, her yağışta olduğu gibi Allah’a emanet. Yöneticiler mi? Bu kentin bir yöneticisinin olup olmadığını düşünmeden alıkoyamıyorum kendimi.

Deprem, göçük, sel, çığ, trafik kazası… her türlü doğal felakette, kazada çaresiz bir toplumuz. Her şeyi “kader” deyip geçiştiriyoruz. İnsanımızın beş paralık değeri yok. Değeri olsa, canını kurtarmak için önceden önlemler alınır, can güvenlikleri sağlanır.

Şili’de göçükten her çıkarılan işçiden sonra herkesin gururla haykırdığı “Yaşasın Şili! Yaşasın madenciler!” sözleri her yanı inletirken göçük altından çıkarılamayan Zonguldaklı madencimizin eşinin gözyaşları ciğerimizi dağlıyor.

Ulusal birliği korumanın en iyi yolu yurttaşını korumak değil midir?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.