İMECENİN BEREKETİ

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çocukluğumda köyümüzde genellikle fındık, mısır, fasulye, kabak, lahana yetiştirilirdi. Bunların yanı sıra salatalık, bezelye, yulaf, kendir, soya fasulyesi de ekilirdi. Çay çok azdı, temel geçim kaynağı değildi. Zamanla neredeyse tüm ürünler yerini çaya bıraktı.

Fındık asıl geçim kaynağı idi. Fasulye, kabak çekirdeği, mısır satışından elde edilen gelir az da olsa aile bütçesine katkı sağlardı.

Kışın insanların ve hayvanların yiyecekleri iyi planlanırdı. Aileler, ahırlarındaki ineklerle kümesteki tavukları da ev halkının bir parçası olarak görürdü. Kedi ve köpekse sofraların davetsiz misafirleri idi.

Mısır ve fasulye insanların temel besin kaynağıydı. Mısır sapları hayvanlar için istiflenirdi.

Soya fasulyesi (Yöredeki adı ballı fasulyedir.), bezelye, yulaf gibi ürünler ise hayvanlar içindi. Ayrıca hayvanların kışı salimen geçirmeleri için arpa, kepek ve küspe satın alınırdı. Sonraları soya fasulyesinin ve kepekli ekmeğin insan sağlığı için yararlarını öğrendikçe havyanlara nasıl da yararlı bir beslenme programı uyguladığımızı söyler, gülüşürdük.

Mart ayı geldiğinde toprağı belleme başlardı. İki çatallı belle toprak alt üst edilir. Toprağı belleme bir eğlenceye dönüşürdü. Komşular imeceye çağrılırdı. Kızlı erkekli gücü kuvveti yerinde olanlar gelirdi imeceye. Yörede buna ıratlık (ırgatlık) etmek denir. Kızlar duruma göre dört beş kişi bir kol olup tarlanın bir tarafından bellemeye başlarlar. Erkekler de tarlanın diğer tarafından işe girişirlerdi.

Bellemenin başlamasıyla eğlence de başlardı. Önce erkekler bir mani söyler. Çok geçmeden kız kümesinden yanıt gelirdi. Bu, böyle sürüp giderdi. Buna atma türkü söylemek denirdi. Manilerin çoğu, herkesçe bilinirdi neredeyse. Ancak bazen kıvrak düşünen, yaratıcı kız ya da erkekler yeteneklerini ortaya koyarak özgün manilere imza atarlardı. Özgün mani üretmek herkesin harcı değildi doğal olarak. Atma türkülerde genellikle karşı tarafın taşlanması söz konusuydu. Hiciv, bu türkülerin vazgeçilmeziydi. Her türlü şaka, takılma türkülerde yer alırdı; ancak edepsizlik söz konusu olmazdı.

Kız ve erkek grupları bir kemanın yayı gibi özenle tarlanın bir yanından öbür yanına gidip gelirlerdi. Ortada karşılaştıklarında saygıyla yol verilip işe devam edilirdi. İşe gösterilen özen izlenmeye değerdi. Müziğin ritmi, coşkusu kol ve ayaklara güç verirdi. Yorgunluk kimsenin semtine uğramazdı. Küçük çocuklar bakır güğümlerle su taşırlardı durmadan. Ellerindeki bakır taslarla su ikram ederlerdi hamsi kıvraklığında, atmaca yırtıcılığında, Hitit tapınaklarının kutsal dansçıları gibi belleme yapan kızlı erkekli kümelere.

Toprağın bellenmesi, çağlar öncesinin kutsal törenlerini andırırdı. Önce ayaklar sert bir darbeyle beli toprağa doğru iter. Tam olarak toprağa girmemişse bel, hızlı itme hareketiyle toprağa gömülür. Kuzey rüzgârlarının incecik, taze mısır saplarını sallaması gibi öne arkaya hareketlerle toprak gevşetilir. Sonrasında toplu bir hareketle toprak kümesi alt üst edilir. Herkes bu hareketleri aynı anda yapar. Şaşıran olmaz, geç kalan da. Bu iş yapılırken komut veren de yok, alan da.

Yemekler evin yaşlı kadınlarınca hazırlanırdı. Yemeklerin taşınmasında çocuklar da yardım ederdi. Ayran bakır bakraçta buz gibiydi. Ekmek yeni pişmiş olurdu genellikle, konulduğu sepetten kokular yayardı. Peynirsiz sofra mı olur? Hele sıcak ekmek varsa tereyağı ile peynir olmazsa olmazdı.

Yemek molaları kısa tutulurdu. İmecedekiler, üzerlerine ağırlık çökmesinden korkardı. Ağırlık çökerse bir daha yerinde kalkılamaz olur, iş yarım kalır. Yemek sonrası herkes aboskaldaki yerini alırdı.

Atma türküler, uzaktan da duyulurdu. Bazen komşu tarlalar arasında atışmalar olurdu. Neşe, çalışmanın ana teması olunca işler kolay bitirilirdi. Akşamın serinliği, terli bedenlerde duyumsanmaya başladığında tarla kazılmış olurdu. Elbirliği ile iş, kolayca bitirilir. Bu, imecenin bereketidir.

Ertesi gün yeni bir imecede buluşmak üzere vedalaşılırdı. Hiç kimsenin yüzünde yorgunluk belirtisi görülmezdi. Mutlu bir toydan dönercesine dinginlik içindedir herkes. Güneş, ufukta uykusuna yatarken kuzey yağmurlarının yıkadığı toprağın karıncadan çevik çocukları, hayal varsıllığının egemen olduğu bir anda en güzel düşlere yatmak için gecenin koynuna bırakırlardı kendilerini.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.