İLERİ DEMOKRASİNİN ERDEMLERİ

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Başbakanımız ”İleri demokrasiye geçtik” dedikten sonra basınımızda kalem sallayan ”demokrasi aşığı(!)” kalemşorlar da askeri vesayetten kurtulmamız onuruna methiyeler düzdüler birbirleriyle yarışırcasına. Hukuk devletinin ”ileri demokrasi” için ne kadar da gerekli olduğunu günlerce anlattılar bir masal edasıyla. Bu masallarla koca bir ulus uykuya daldı.

Hiçbir delil olmadan Silivri ve Hasdal’a doldurulan ”darbeciler(?)” hakkında olmadık senaryolar yazdı usta kalemler(?). Yargı organları tepeden tırnağa tek tipleştirilirken ”Yargı askeri vesayetten kurtuluyor.” diye neredeyse bayram yapılacaktı ülkemizde. İnsanların yatak odaları bile kameralarla izlenirken ”demokrasinin açıklık ilkesi” diyerek basın yayın organlarının göbek atmadıkları kalmıştı yalnızca. İki kişi günlük konuşmalarını bile yapamaz oldu telefonda. Yüz yıllık devlet kurumları tek tek çökertildi. Kurumlar birbirleriyle kavgaya tutuşturuldu. Halk, devletine düşman olsun diye kışkırtıcı propagandalar yapıldı. Ulusun geçmişi bilinçli, gizli ellerce her gün, her saat karalandı. Amaç; yurttaşın kendi geçmişinden nefret etmesine neden olmak. Kendi tarihinden, atalarından, ulusundan nefret eden bir topluluk oluşturmak için her renkten işbirlikçi ve cumhuriyet düşmanı ağız birliği ederek şanlı bir tarihi utanca dönüştürmek istediler. Devletin yılların birikimleriyle oluşan gelenekleri ayaklar altına alındı. Devlet, yasaların değil, keyfiyetin egemenliğine girdi. Devletin kurumları, farklı tarikat ve cemaatler arasında adeta paylaştırıldı.

Cumhuriyetten yana olanları sessiz sedasız hapseden özel yetkili savcılar, gün geldi RTE’nin en yakını sayabileceğimiz MİT müsteşarına dokununca kızılca kıyamet koptu. Aylardır içten içe süren RTE-cemaat kavgası su yüzüne çıktı. Hem de ne kavga? Kılıçlar, kınlardan alev gibi parlayarak çıktı ve ateş saçmakta. İki taraf da gaza son sürat basmakta. Kavganın barışla sona ereceği yok. Belden yukarı, aşağı vurmak serbest. Önümüzdeki günlerde kavga daha da şiddetlenecek gibi.

Eski Genelkurmay Başkanının terör örgütü kurmaktan tutuklanması karşısında susanlar, sıra MİT’çilere gelince devlet kurumlarını korumayı akıllarına getirdiler. Müsteşarlarını korumak için acilen kişiye özel yasaya gerek duydular. Konuyla ilgili savcı ve emniyetçiler kızağa alındı. Silivri ve Hasdal tutukluları için hukukun üstünlüğünden ve bağımsızlığından söz edenler, yandaş bürokratlar söz konusu olunca koruma duvarı ördüler. Yargının, yürütmenin elinde nasıl bir silaha döndüğünü ibretle izlemekteyiz.

RTE-cemaat kavgasında iki tarafın basındaki kalemşorları da saf tuttular. Buna diyeceğimiz yok tabi ki. Bu kavgada zor durumda kalanlar ise basında saman alevi gibi parlayan, haftanın her günü ekranlarda kraldan çok kralcı kesilen yeni yetme gazeteciler. Siyasal kültürden yoksun, başarılı olmayı sağa sola saldırıp iktidarı gözü dönmüşçesine savunmak olarak anlayan bu ekran yıldızları(!) kimin tarafını tutmak konusunda önce bocaladılar, sonrasında RTE’nin yanında saf tuttular. Tabi acemi olduklarından şaşkınlık göstermeleri doğal. Oysa saf değiştirme rekoru kıran, siyasette parlayan yıldızları izleme konusunda yetenekli olan ustalarının tutumuna baksalar işin içinden rahatça çıkacaklar. Güce tapınmayı aydın olmak sanan, bunu yaparken de kese doldurmayı uyanıklık olarak gören bu ekran bülbüllerinin hala izlenir olması anlaşılmaz bir şey. Yarın, öbür gün RTE’nin iktidardan ayağı kaydığında, ona ilk darbeyi vuracak olanlar da yine yeni yetmeler olacak.

Durup dururken bu kavga niçin çıktı? Cemaat, etkinlik alanını genişletmek istiyor. Şu anda kontrolünde olan devlet kurumları ile yetinmemekte, daha çoğunu istemekte. MİT de bunların ilk sırasındaki kurum. Bu çatışmanın dış odaklardan bağımsız olduğu söylenemez. Özellikle Ortadoğu’da savaş kazanının fokurdayarak kaynadığı bu günlerde ülkemizdeki iktidar içi kavgaları, dünyadaki güç odaklarından bağımsız görmek yanlış. Hele Suriye müdahalesinin dumanlarının tüttüğü, İran kıskacının daraldığı bir zamanda ülkemizde kurumsal provokasyonlar artabilir. Çünkü küresel güçlerin; hareket yeteneği azalmış, iç çatışmaları yoğun, tehdit ve şantajla teslim alınmış bir iktidara yaptıramayacakları iş yoktur. Olası Suriye müdahalesinde ulusal inisiyatifi yok edilmiş bir Türkiye istemekte enerji baronları. Bu nedenle de emperyalist bir kumarda kurumsal ve kitlesel dirençleri kırmak istemekteler.

Genelkurmayın kozmik odasına girildikten sonra MİT’in çalışma biçiminin, sırlarının deli kızın çeyizi gibi ortalığa saçılması büyük bir devlet zafiyeti. Zor ve yaşamsal görevlerde bulunan, canı pahasına devlet adına işler yapan kişilerin açığa çıkarılması ise tam bir facia. Bu, devletin kalbini hançerlemektir. Kendisi için çalışanları koruyamayan devlet, gelecekte bu görevler için adam bulabilecek mi?

Devlet kurumlarının çökertildiği bir dönemde, ana muhalefetin yöneticilerinin CHP’nin geçmişine takılıp kalmalarını anlamak olanaksız. Ülkemizin nasıl bir tehlikeli sürece girdiğinin farkında değil mi bu yöneticiler?

İşte, ileri demokrasinin erdemleri(!)… Her şey meydanda… Devletimizin saklısı gizlisi kalmadı. İstihbarat mı? Onu dost ve müttefik ülke sağlamıyor mu?

Bu yaşadığımız süreç böyle sürerse kim kaybedecek? Başta Türkiye. Sonrasında tüm Ortadoğu halkları. Kazanan mı? Tabi ki ABD, İsrail ve diğer küresel güçler.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.