İFTAR SOFRALARI 2017

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İFTAR SOFRALARI 2017

İlk iftarımızı yönetim kurulu üyelerimizle birlikte Türk Eğitim Derneği’nde(TED) açtık.  Ramazan ayının bereketi bir başka oluyor. Teravih namazları, iftar yemeği için yapılan hazırlıklar ve iftar sofraları. Ramazan ayı tebrikleri de var. Tatlı bir telaştır gidiyor. Sıcacık Ramazan pideleri, özenle hazırlanmış iftar yemekleri, Ramazan ayına özel güllaç tatlıları, çam fıstıklı irmik helvaları daha neler neler işte 11 ayın Sultanı bütün zenginliğiyle, cömertliğiyle, bereketiyle bizleri kucaklamış, çepeçevre sarmalamış durumda. 
Etrafımıza bakarsak milyonlarca Euro harcayıp karnavallar, festivaller düzenleyerek insanları bir araya getirmeye çalışanları görürüz. Bu festivallerle insanların kucaklaşmaları, mutlu olmaları istenir. Ancak Ramazan ayı öyle değil, Müslümanlar para harcamadan, sadece Allah emrediyor diye bir araya geliyorlar, kendiliğinden organize oluyorlar ve ellerinde avuçlarında ne varsa birbirilerine ikram etmek için yarışıyorlar, “İftar için bugün bize gelin…, yarın da bize” … herkes bir yarışın içinde. Ne güzel…

Türk Eğitim Derneği’nin ilk iftar sofrasında Ramazan ayının cömertliğinden bahsettik, oruç tutmanın aç ve susuz kalmamak olduğunu konuştuk. Amacına uygun olarak tutulan bir orucun kazandıracağı güzel hasletlerin ve böylece Ramazan ayında kazanacağımız bu güzel alışkanlıkların, diğer 11 ayda da aynıyla devam etmesi gerektiğinin altını çizdik. Güzel bir ortamda ikinci orucumuza giden adımımızı attık. 

NETU
İkinci iftar sofrasına NETU’da oturduk. Çiçeği burnunda bir iş adamları derneği. Salon tıklım tıklım dolu, yönetim kurulu üyeleri misafirleriyle teker teker ilgilendiler, yüzleri gülüyor, sevinçliler. İftar menüsünü Türkiyem Restoran hazırlamış, kuzu tandır geldi önümüze.  Mükellef bir sofra, iftar sofralarında da düğün yemekleri yemeye alışmıştık maalesef, NETU bu alışkanlığımızı sonlandırdı, güzel de oldu. Yemekten sonra da Rize çayı ikram edildi…İşte kültür elçiliği böyle olur. 
NETU, Berlin’de yaşayan işadamlarının vesayet usulüyle çalışmaya son vererek oluşturdukları bir kuruluş, başarılar diliyorum o genç yiğitlere. İftar sofrasına getirdiğiniz bu yeni menü anlayışı gibi Berlin’e de yeni bir işadamları nefesi üfleyin. Küçük işletmelerin derneği olmaktan ziyade holdingleşmeyi teşvik edin, işletmelerin sadece aidatlarını almayın onlara yön verin, önlerini açın, projeler sunmayı öğretin onlara, ufuklarını açın, üretken olun, büyük yatırımların altına imza atın, vakıflar kurun, eğitime önem veren kuruluşları destekleyin, tercüme büroları kurarak buradaki neslin ihtiyacı olan Türkçe kitapları Almanca’ ya çevirin ve ücretsiz dağıtın. Üniversite yurtları açın, üniversite öğrencilerine burslar verin, geleceğin Almanya’sının inşasında sizlerin de bir tuğlanız bulunsun…
Birbirinize olan bağlılığınızı gördüm, bu bağlılığınız bozulmasın, aranıza fitne sokmak isteyenlere müsaade etmeyin, yolunda samimiyetle yürüyen kuluna Allah yardım edecektir, onların müşkillerini ortadan kaldıracaktır. “Üzülmeyin mahzun da olmayın, inanıyorsanız üstünsünüz.” 

Kançılarya
Üçüncü iftarı Kançılarya ’da yaptık. Orada da çiçeği burnunda bir Büyükelçi var, Ali Kemal Aydın. Karslıoğlu’ndan gelen bir alışkanlıktan kaynaklansa gerek; misafirlerini kapıda özel bir noktada eşiyle birlikte durarak karşılayan ve herkesin elini sıkarak hoş geldiniz diyen bir Elçi aradık Kançılarya’da ama onu bulamadık. Belki de haklıdır Elçimiz, en az bir saat ayakta kalarak misafirlerin elini sıkmak ve onlara hoş geldiniz demek sıkıntılı olacaktır. Her misafirin elini tek tek sıkmak, sağlık açısından da tehlikeli olabileceğini unutmamak gerekir…

Resmi makamlarda Kur’an okunmasına, dua edilmesine ve iftar sofraları kurulmasına alıştık artık, “Elçiliklerde ve Konsolosluklarda iftar yemeği mi verilirmiş” gibi aşağılayıcı tavırlar, konuşmalar yapılmıyor artık. Büyükelçilik ne zaman iftar verecek, konsolosluk ne zaman iftar verecek? diye sormaya başladık birbirimize, ne güzel.  Ramazan ayında hem de cuma günü Cuma saatinde alkollü kutlamalar yapılmıyor artık Büyükelçiliklerde. “At sahibine göre kişner” derler ya, bu deyim doğru olsa gerek. 

Masalar özenle hazırlanmış. Kapıda numaralarınızı veriyorlar siz masanızı bulup isminizin karşısına oturuyorsunuz. 

İftardan önce, çok güzel sesli bir hafız tarafından Kur’an tilavet edildi, Süleyman Küçük tarafından Türkçe ve Almanca açıklamaları verildi, “Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksula yedirerek fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur’an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah’ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır. “ (Bakara 183-185) 

Sonra Ezan okundu, tasavvuf musikisinden örnekler sunuldu. Servis yapan görevli bayanlar hem nazik hem de işlerini iyi yapmak için istekliydiler. 

Ancak, Büyükelçiliğimizin iftar menüsü düğün salonlarındaki menüyü aratmadı. Türk mutfağından, Osmanlı Mutfağından örneklerin ikram edileceği beklentimiz vardı, maalesef bu beklentimize cevap alamadık.  Büyükelçi iftar yemeğine davet edince ister istemez bir beklenti içine giriyorsunuz. Acaba menüde ne var? Sorusunun cevabını arıyorsunuz. 

Gele gele, suda haşlanıp biraz yağda dolaştırılarak terbiye edilmiş et önümüze geldi, et kavurması (!)da deniliyormuş buna. Oysa menüde kavurma olacaksa et kuyruk yağıyla veya iç yağıyla kavrulur ki; lezzetli olsun. 

Pilav sadece tereyağıyla pişirilmeliydi ve tane tane düşmeliydi tabağınıza kaşıktan… Biraz nohut, şehriye ve kuş üzümüyle zenginleştirilmeliydi. Hele Güllaç tatlısını hiç yazmayayım. 

Kahve ikram edildi, içtim. Ancak kahve su ve lokumla ikram edilir, usul böyledir, kültür böyledir, Elçiler aynı zamanda Kültür Elçileri değil midir?  Çay da Seylan çayıydı maalesef. Bir çay ülkesi olan Türkiye, kendi Büyükelçiliği’nde Seylan çayı yerine kendi çayını tanıtmalı değil midir? ÇAYKUR’un çayları varken Büyükelçilik ’de Seylan çayı servisi yapılması kendi değerlerimize ne kadar önem verdiğimizi göstermez mi? Kendi ayağımıza kurşun sıkma anlamına gelmez mi bu?

Çin restoranlarında, İtalyan restoranlarında, Japon restoranlarında, Hint restoranlarında iç dizayn nasıl yapılmıştır, menüler nasıl hazırlanmıştır, içecekleri nelerdir gidip bakmak kendimize gelmemiz açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum. 
 
Avni Karslıoğlu uyarılarımızı dikkate alarak bu usulü yerleştirmeye gayret gösteriyordu. Devlette devamlılık esastır deriz ama büyükelçi değişse bile bu devamlılığı maalesef göremiyoruz. Sanki bize has bir özellik olsa gerek bu vurdumduymazlıklar. 

Devlet kurumlarının oturmuş bir ikram geleneği, mutfak geleneği, misafir ağırlama, karşılama geleneği olmalı değil midir? 
Kur’an okunurken misafirleri rahatsız eden ses düzeninden bahsetmeye de gerek yoktur sanırım.

Büyükelçimiz Ali Kemal Akın’ın verdiği mesaj yüklü konuşma takdire şayandı:

” İslâm coğrafyasının her yıl sabırsızlıkla beklediği Ramazan ayına hep birlikte erişmiş olmanın saadetini yaşıyoruz.   Bu mübarek ayda İslâm coğrafyasında aynı saadeti yaşamaktan mahrum kalan Müslümanlar var, bugün İslâm coğrafyasındaki pek çok insanın, aynı huzur ve mutluluğu yaşadığını söyleyebilmek maalesef mümkün değildir. Savaş ve çatışma ortamlarının hüküm sürdüğü pek çok İslâm ülkesinde milyonlarca insan Ramazan ayına bu sene de can korkusu, açlık endişesiyle girdi. Keza ülkelerinde savaştan kaçmak zorunda kalan milyonlarca Müslüman mülteci Ramazan ayını yurtlarından ve sevdiklerinden uzakta, içleri buruk şekilde hüzünle karşıladı.  Müslümanlar can korkusu yaşıyor. 
Buralardaki insanların bundan sonraki Ramazan aylarını huzur ve güven içinde idrak etmelerini diliyorum. Almanya’da yaşayan 3 milyonu aşkın Türk var, biz onları Almanya ve Türkiye’yi birbirine bağlayan en önemli beşerî bağ ve güçlü bir köprü olarak görüyoruz. Almanya’da yaşayan Türklerin huzur ve esenliği en öncelikli meselemizdir. Bu ülkede yaşayan Türklerin zaman zaman karşılaştıkları yabancı düşmanlığı, İslâm karşıtlığı ve ayrımcılığının önünün alınmasında Alman makamlarının kendileriyle aynı hassasiyeti paylaştıklarına inanıyoruz.  Bu yönde alınan önlemlerin ve yürütülen çalışmaların artırılmasını bekliyoruz. 

15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında vatanımızın korunması sırasında canını fedakârca ortaya koyan şehitlerimizi bu vesileyle tazim ve rahmetle anıyor, cesur gazilerimizi yürekten selamlıyorum. “ 

Kısa, anlamlı ve mesaj yüklü bir konuşma… 

Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.