”HÜZÜNÜN YERSİZ GÜZEL İSTANBUL”

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu hafta sonunu biraz uzatarak dört günlük bir İstanbul gezisi yaptık. İstanbul yine hüzünlüydü, yine yağmurluydu… Bu dört gün boyunca, katıldığımız meclisler, konuştuğumuz dostlar ve gezdiğimiz yerlerdeki kendi gözlemlerimiz bizde İstanbul’un bu hüznünün abartılı olduğu kanısı uyandırdı.

Kentlerin metroları kentin aynası gibidir. İstanbul metrosunda da pırıl pırıl bakımlı insanlar gözlemledik. Hepsi tertemiz giyinmiş, erkekler tıraşını olmuş, tesettürlü veya mini etekli bayanlara kimse ters ters bakmıyordu. Metroda kitap okuyanların sayısı eskiye oranla artmıştı, hele ellerinde Deniz Gezmiş, Che Guevara gibi devrimcilerden bahseden kitapları 16-17 yaşında genç bayanların okuduğunu görmek bizi daha da mutlu etti. İngilizce de anons yapılan metrolar ise, Avrupa’nın birçok kentindeki metroların her tarafı çizilmiş, kazılmış ve eskimiş metro koltukların oturmak zorunda olan insanları kıskandıracak kadar temiz ve bakımlı…

Gezdiğimiz sokaklar genelde tertemiz, gerçi kaldırımlar hala bırakın engellileri, sağlam insanları da zorlayacak kadar yüksek veya bakımsız. Sürücüler de hala “yaya geçidi”‘ nin yayaların geçmesi için olduğunu bilincince varamamış, “önce araç sonra insan” düstürü devam ediyor.

Sokaklarda daha az sahipsiz kedi-köpek gördüm. Sokak sokak gezip bu başıboş gezen hayvanları da besleyen güzel insanlara rastladım. “İnsan haklarına giden yol hayvan haklarından geçer” düstürünün yavaş yavaş orada da yerleşmiş olduğunu gözlemledim.

Yaklaşan yerel seçimler nedeniyle iğrenç bir görsel ve ses kirliliği var kentte… Günümüzün modern tekniğini, oryantal kullanım huyumuzdan vazgeçememişiz… Ama, Dünya kadınlar günü etkinliklerinde meydanlarda demokrasiyi kokladım. Kadıköy’deki mitingde ellerinde Apo resimli bayraklar taşıyan, mahalli kıyafetli Kürt kadınlarını görünce, içimizin bir yerlerinde eski kafalılıktan gelen bir rahatsızlık hissetmemize rağmen, demokrasi adına güzel bir manzara olarak algıladık. Genç kadınların kendi haklarına sahip çıkmalarını gururla izledik. Kim demiş “yeni nesilde sadece marka tutkusu var” diye … 1980 darbesi öncesi vatan aşkıyla sağcı veya solcu olan gençlerin tutkularını onlarda da hissettik.

Ermeni kilisesinde ve Latin Katolik kilisesinde dolu dolu olan ayinleri izledik. O insanların barış içerisinde dua yapmalarını izlerken, kiliselerdeki huzur verici tütsü kokularıyla birlikte demokrasi kokularını da içimizde hissettik. Katolik kilisesinin bahçesindeki İsa heykelinin altında yazan “Sizi sevdiğim gibi, sizler de birbirinizi seviniz” ibaresini ruhumuzda hissettik…

Yağmur altında sakin, huzur dolu gezi parkını gezdim. Türklerin demokratik haklarını yeniden keşfettiği bu park, görevini başarı ile tamamlamanın huzuruyla, demokrasi anıtı olarak oradaydı. Orada konuştuğumuz İstanbullu bir bayan, biz yabancılara gururla bir tarihi anıtı anlatırcasına gezi parkını anlattı.

Ve biz oradayken, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, İşçi Partisi Genel başkanı Doğu Perinçek, gazeteci Tuncay Özkan ve Prof. Dr. Yalçın Küçük gibi tutsakların tahliyelerini de demokrasi yolunda olumlu adımlar olarak sevinçle karşılarken, yedi yıldır davaların sonuçlanmayan Zirve Yayınevi katliamı sanıklarının serbest kalmasını hüzünle karşıladık. Hele 17 Aralık operasyonu sonrası görevini bırakmak zorunda kalan AK Partili eski bakan ve Mersin milletvekili Zafer Çağlayan’ın, “Bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslüman’ım diye geçiniyorsa yazıklar olsun” sözleri ise bize demokrasi yolunda daha uzun yolumuz olduğunu hatırlattı.

Her şeye rağmen, siyasi olarak ön yargı ile gittiğim İstanbul’da demokratikleşme hareketinin tüm hızıyla sürüyor olmasını gözlemlemek, bana Türkiye’nin demokratik geleceği açısında büyük umutlar verdi.

Ve dedim ki:

“Hüznün yersiz be güzel İstanbul…”

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.